Allah’ı hatırlamak mı, hatırlatmak mı?

Mehmet GÖKTAŞ

Zikir, İslam’ın önemli şiarlarından birisidir ve Müslümanların yerine getirmekle yükümlü olduğu ameli bir eylemidir.

Allah’ı (cc) zikretmenin ayrılmaz bir parçası da “çokça” olması, “zikran kesiran” olmasıdır.

Hiç birimizin yabancı olmadığı bu kavram hakkında günümüze kadar sayısız eser yazılmıştır. Elbette öyle olacaktır zira bu konuda sayısız ayet-i kerime ve hadisi-i şerif bize bunu emretmektedir.

Fakat bir şey var ki, nedense biz zikir konusunu tek yönüyle ele almışız ve öyle düşünmüşüz. Bireyler olarak kendi şahsımızda Rabbimizi zikretmek, rabbimizi hatırlamak olarak görmüşüz.

Halbuki bizler başkalarına da Allah Teala’yı hatırlatma misyonuyla da yükümlüyüz. Ve bunu varlık âleminde en mükemmel bir şekilde yerine getirebilme özelliğine sahibiz.

Başkalarına Allah’ı (cc) hatırlatma görevi derken elbette akla ilk gelen şey insanları Allah’a davet etmek, Allah’ın emirlerini hatırlatmak, yasaklarından sakındırmak gelir, bu görev de davet başlığı altında az çok yerine getirilmektedir.

Fakat bunların dışında ben başka şeyler söylemek, bu anlamda insanda başka özelliklerin olduğunu hatırlatmak istiyorum.

İyi bilelim ki Allah Teala varlık âleminin en ufak zerresinden en büyük küresine kadar her bir şeyde isimleriyle, sıfatlarıyla tecelli etmiş ve her an etmektedir. Şu koskoca uzay içerisinde O’nun tecelli etmediği, O’nun müdahil olmadığı iğne ucu kadar bir boşluk yoktur.

Ve O’nun isimlerinin, sıfatlarının tecelli ettiği, yansıdığı her bir şey bize O’nu hatırlatır. Her birine baktığımızda “sübhanallah!” dememizin sebebi budur.

İşte bu noktada bir şeye dikkat etmemiz gerekiyor; Allah Teala varlık âlemindeki her bir şeye çoğu zaman bir veya birkaç ismiyle tecelli ediyor. Dağlara baktığımızda O’nun Celal sıfatının tecellisini görüyoruz, çiçeklere baktığımızda onun Cemal sıfatının yansıdığını, canlıların her birinin bize onun Hayy sıfatının tecelli ettiğini görüyoruz. Aslan’da Kaplan’da başka sıfatının, Civcivlerde başka sıfatının tecelli ettiğine şahitlik ediyoruz, yani her biri bize değişik isim ve sıfatlarıyla Rabbimizi hatırlatıyor

Ve gelelim insana. Kâinatta sadece insandır Rabbimizin bütün isimlerinin tecelli ettiği varlık. Evet, O’nun bütün sıfatları ve isimleri Adem oğullarında tecelli etmiştir. Rahman, Rahim, Rauf, Alim, Hakim, Cemal, Celal ne kadar sıfatı varsa insana tecelli etmiş durumdadır.

Esasında Adem’e isimlerin öğretilmesinin anlamı da budur. Zaten bundan dolayı melekler secde etmişlerdir, yoksa siz meleklerin çamura mı secde ettiğini sanıyorsunuz!

Gelelim asıl meseleye. Bize düşen görev Rabbimizin bize tecelli etmiş durumdaki bu isim ve sıfatlarına işlerlik kazandırmak, görünür hale getirmek, faaliyete geçirmektir.

Böyle olduğu zaman biz diğer insanlara Allah Teala’yı hatırlatmış olacağız.

Peygamber (s.a.v) Efendimiz buyurur ki, “Sizin en hayırlınız görüldüğünde Allah’ı hatırlatandır.” (Deylemi)