Allah'ı tanımak, hayatı anlamaktır

Abdullah Büyük

İnsan yeryüzüne teşrif ettiği andan itibaren zihninde hayatın anlamını anlama mücadelesini de başlatmıştır. Çünkü İlahi İrade insanın fıtratına yaşamış olduğu hayatı anlamlandırma arzusunu yerleştirmiştir. İnsan için sevme, sevilme, ilgi görme, takdir edilme duyguları ne kadar gerekli ve önemliyse, hayata anlam vermekte o kadar öneme haizdir. Bütün vahiyler ve Rahmet Elçileri kendilerine muhatap olan insanlara hayatın ve onun öteki yüzü olan ölümün anlamını anlatarak eğitime başlamışlardır. Hayatın anlamını kavramak, beşerin insan olabilmesi için adeta başlangıç noktasıdır. Bu noktadaki yanlış bir başlangıç bir ömrü heba etmek demektir. Çünkü ömür, adam olabilme mücadelesidir. İnsanlığın dünya sahnesindeki temel rolü de budur. Hz. Adem (a.s) ile başlayan hayata anlam katmak ve bu anlam için yaşama mücadelesi vermek kıyamete kadar durmaksızın devam edecektir. Atamız Hz. Âdem’in insanlığa bıraktığı bu miras kimi dönemlerde unutulmuştur. Bu unutkanlık dönemleri insanlığın yeryüzündeki en sancılı dönemleri olmuştur. Böyle dönemlerde İlahi İrade hayata aktif olarak müdahil olmuş, hatırlatıcı ve uyarıcı olarak Rahmet Elçilerini devreye koymuştur. Efendimiz de bu halkanın son zinciri olarak insanlığı son kez hayatın anlam ve amacını anlamaya davet etmiştir. Onun davetine Rabbimiz evrensellik kazandırarak zamanın eskitmesine ve mekânın sınır çizmesine müsaade etmemiştir. Kur’an ve O’nun terbiye ettiği ilk insan olan Efendimiz, insanlığın şaşmaz pusulası olarak bizlere kılavuzluk etmektedir.

Öncelikle kendimizden başlayarak yaşamış olduğumuz mahalleye, şehre, ülkeye ve dünyaya baktığımızda insanlık hayatın anlamının fakında mı acaba? Bu sorunun cevabını zihin dünyamız bulmaya çalışırken bir başka soru beliriyor; hayatın anlamını anlamaya doğru yerden başladık mı?

Kuzeyden güneye, doğudan batıya yönümüzü çevirip, Allah’ın bakmamızı istediği yerden insanlığa nazar edelim. Karşımıza objektif olarak insanlık alemi tablosunu koyduğumuzda Müslüman’ından Hristiyan’ına, Yahudi’sinden Mecusi’sine, Hindu’sundan Budist’ine varıncaya kadar bütün insanlık aleminde yaşanılan hayatların ruhunu yani anlamını kaybettiği acı gerçeği ile yüzleşiyoruz. Özele inip kendimize baktığımızda ise hayatımızın cesede döndüğünü ama defnedilmediğini görüyoruz. Defnedilmeyen cesetler gibi hayatlarımız da kokuşmaya başlamış. Neyi aradığımızı, niçin var olduğumuzu, nereye doğru gittiğimizi, bizlere mutmainliği getirecek şifrelerin nerede olduğunu bir türlü bilemiyoruz. 

Yukarıdaki nahoş tablonun en önemli sebebi,  hayatın anlamını anlamaya doğru yerden başlamayışımızdır.

Hayata anlam katan ALLAH’tır. Öyleyse önceliğimiz Allah’ı doğru bir şekilde tanımak ve anlamak olmalıdır. Yani Allah’ın hakkını teslim ederek işe başlamalıyız. Rabbimiz bizleri terbiyeye kendisini doğru bir şekilde tanıtarak başlamış ama insanlığın bu konuda sık sık tökezlediğine Hac suresinin 74. ayetinde şu şekilde dikkat çekmiştir: “Onlar, Allah’ı gereği gibi anlayıp, kavrayıp, takdir edemiyorlar.”  

Allah’ı doğru bir şekilde tanımak ve anlamak ancak Kur’an ile mümkün olabilir. Öyleyse her şeyden daha çok sevdiğimizi söylediğimiz (inancımızın gereğidir) Rabbimizi kendisinin kelamından tanıyarak işe başlamamız gerekiyor. Öncelikle Allah isminden başlayarak Kur’an’da Rabbimizin kendisi için kullandığı Esma’sının anlamını doğru bir şekilde anlamak hayatımıza anlam katacak ilk adım olacaktır. Böylece yaşadığımız hayatın merkezine Allah’ı koymuş olacağız. Bu aynı zamanda Allah’a teslim etmemiz gereken ilk haktır.

Bundan sonra ikinci adımda O’nun bizden neler istediğini doğru bir şekilde belirlememiz gerekiyor. Bu bize O’nu razı edecek amellerin neler olduğu sorusunun cevabını verecektir. Böylece O’nun sevgisini kazanma mücadelesi içinde buluruz kendimizi. İşte bu mücadele insanın yeryüzündeki en kutlu mücadelesidir.  

Allah’ı razı etmek için yaşamak ne kadar Allah’ın hakkıysa, Allah’ın bizim için yaptıklarına razı olmakta o kadar Allah’ın hakkıdır. Unutmayalım ki takdire rıza göstermemek isyandır ve Allah’ın hakkına tecavüzdür. 

Hayata anlam ve amaç katmak için Allah’ın haklarını doğru bir şekilde belirlemek ve o hakları teslim etmek ne kadar önemliyse Efendimizi doğru anlamak ve hayatı onunla el ele yaşamak da o kadar önemlidir. Şunu da unutmayalım ki Efendimizi doğru tanıyıp, anlamadan Allah’ın haklarını teslim edemeyiz. Onu, Kur’an’ın bize tanıttığı gibi kabul etmeliyiz. Böylece hayat yolculuğumuzda yol arkadaşımız Efendimiz olacaktır.  

Efendimizin sünnetlerini kendimiz için vazgeçilmez hayat prensipleri edinmek onun hakkını teslim etmektir ve mahşerde ona hediye olarak takdim edebileceğimiz en kıymetli sermayemizdir.

Selam ve dua ile Cumanız mübarek olsun. 

yeniakit