Bu nasıl bir aşağılık kompleksidir yahu! Müslümanlara "geri zekâlı", "hiçbir şeyi başaramayan bir güruh" diye hakaret eden, İslam'a "bağnazlık dini" diye saldıran Hint asıllı İngiliz yazar Naipaul, sırf Nobel Edebiyat Ödülü sahibi diye, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'nın 'onur listesi'ne alınabiliyor.
İnanılır gibi değil; mezkûr ajansın gayretleriyle İstanbul'da toplanacak olan "Avrupa Yazarlar Parlamentosu"nun açılış konuşmasını bu azılı İslam düşmanı yapacakmış.
Cemil Meriç ona "Allah'ın belası" demişti... Şimdi Cemil Meriç'in talebeleri sayabileceğimiz kimseler onu el üstünde tutuyorlar.
* * *
Ajansın edebiyat yönetmeni, sevgili ağabeyim Ahmet Kot diyor ki:
"Biz 2010 Avrupa Kültür Başkenti olarak çok kültürlü, çok sesli bir kontekste oturttuk İstanbul'u. Farklı görüşlerde olanlar ancak zenginlik katarlar İstanbul kültürüne. Kaldı ki AB'ye giriş sürecinde çok sesli ve farklı görüşleri bir arada yaşatmayı ve bunun içinde yaşamayı hedefliyoruz. Şu adam şu görüştedir onunla aynı masaya oturmayız söylemine katılmıyorum. Farklı görüşlerde insanlar olarak bir arada yaşamaya alışmaları gerekiyor... Ben hâlâ doğru düşündüğümüze inanıyorum ve bizim gibi düşünen yazarlarımızın da bize destek olacağına inanıyorum. Özetle, çok kültürlü düşünmeye alışacak bu insanlar da."
Yapmayın Ahmet Ağabey!
Naipaul'un bu şekilde taltif edilmesine tepki göstermek, farklı görüşlerde insanların bir arada yaşamasına karşı çıkmak mıdır? "Avrupa Yazarlar Parlamentosu" organizatörlerini eleştirenler, görüşlerini beğenmedikleri komşularının boğazlarına mı yapışıyorlar? Çokkültürlülüğe ne kadar saygılı olduğumuzu göstermek için İslam'a ve Müslümanlara söven bir adamı baş tacı etmemiz şart mı yani? Birilerine tavır koymak, birilerini protesto etmek yok mudur çokkültürlü demokratik toplumlarda?
"Şu adam şu görüştedir, onunla aynı masada oturmayız söylemine katılmıyorum" diyorsunuz; hakkımızda tahkir ve tezyiften başka "görüş" serdetmeyen bu "Allah'ın belası"yla karşılıklı dostluk ve anlayış havası içinde oturup sohbet etmemiz ne mümkün?
Naipaul'un hezeyanlarının tartışılacağı / yargılanacağı bir masa kursaydınız, o gündemle toplantı düzenleseydiniz, bunu makul karşılayabilirdik. Ama siz Naipaul'a iltifat ediyorsunuz ve herkesten de aynı şeyi yapmasını bekliyorsunuz. Naipaul'a biçtiğiniz 'seçkin' konumu içimize sindirmemizi bekliyorsunuz. Aziz İstanbul'un şerefine düzenlenen önemli bir toplantıda açılış konuşmasını başka Nobel Edebiyat Ödülü sahibi kalmamış gibi Naipaul'a yaptırmaya kalkıyor ve bizden alkış bekliyorsunuz.
Yapmayın!
* * *
İskender Pala da yanlış konuşuyor. Diyor ki:
"Toplantıda konuşma için tercih edilen kişinin seçiminde dikkatli olunması gerekir, ama Naipaul çağrılmış. Şimdi yazar ne söyleyecek diye dinlemek gerekir kanısındayım. Tartışılan konu 30 yıl önce Naipaul'un yazdığı bir kitaptaki görüşleri. Belki de aradan geçen sürede düşünceleri değişti, belki artık farklı düşünüyor."
Naipaul'u davet etmeden evvel bugün hâlâ o noktada olup olmadığını öğrenmek gerekmez miydi? Kaldı ki Ahmet Kot'un söylediklerinden 'hiç fark etmez' sonucu çıkıyor.
Öyleyse Salman Rushdie'yi de bekleriz!
yenişafak