Beytullah yalnızca hac ve umre vazifelerini yerine getirmek için ziyaret edilen bir mekân olmakla kalmamalı, onu görme imkânı elde edemeyen mü’minler de dâhil olmak üzere her Müslüman’ın kendi evinin manevi imarında temel kaynak kabul edilmelidir. Bütün mü’minlerin kendi evleri ve Allah’ın evi olan Kâbe arasındaki irtibatı gözden geçirmesi gerekmektedir. Çünkü mü’minin evi ve Allah’ın evi arasında mevsimlik değil, daimi bir ilişki olması icap etmektedir. Şöyle ki;
Müslüman’ın evi, temiz ve sade olmalıdır. Çünkü Kâbe temiz ve sadedir. Maddi temizliğin yanında, evlerimiz Allah’ın adının anılmasına engel teşkil eden her şeyden temizlenmelidir. Yani Kâbe-i Muazzama’nın yalnız maddi temizliği değil, manevi temizliğini de örnek almalı, evlerimizde pis olan küfür ve şirke dair ne varsa çıkarmalıyız.
Müslüman’ın evi, güven ve huzur verici olmalıdır. Çünkü Kâbe güven ve huzur verir. Orada bulunan insanlar saatlerce mescitte olmalarına rağmen güvende olduklarını hisseder ve huzur bulurlar. Bu güven ve huzur ortamını evlerimizde sağlamanın yolu ise evlerimizi gıybetin yapılmadığı, yalan ve boş sözlerin konuşulmadığı yerler haline getirmektir. Aksi halde bu günahların meskeni haline gelen evler güven ve huzur verme özelliğini kaybeden evler olacak, sakinlerini huzursuzluk ve kasvet ortamında yaşamaya mecbur edecektir.
Müslüman’ın evi, ibadet yeri olmalıdır. Çünkü Kâbe ibadet yeridir. Evlerimiz tıpkı Kâbe gibi görünen kimliğinin arkasında bir de manevi kimliğe sahip olmalı, odalarında Kur’an okunan, zikir yapılan, rükû ve secde izleri olan evler haline gelmelidir. Kıyamette her şeyin dile gelip kişinin lehinde yahut aleyhinde şahitlik edeceğine iman ettiğimizden, evtlerimizde ibadet ettiğimiz, namaz kıldığımız her yerin de ahirette lehimizde şahitlik edeceğini bilmeli ve namazlarımızı belli bir yerde kılmaktansa evimizin her köşesinin namazgâh olmasını sağlamalıyız.
Müslüman’ın evi, bir hidayet kaynağı olmalıdır. Çünkü Kâbe, bir hidayet kaynağıdır. Evlerimiz, küfür ve isyana sürükleyen her şeyden arınmış, Kur’an ve sünnetin buyur edildiği evler olmalıdır. Hidayet kaynağı evlere verilebilecek en güzel örneklerden biri, Hz. Peygamber (s.a.v.)’i öldürme niyetiyle yola çıkan Hz. Ömer’in girdiği ve hidayet bulduğu kardeşi Fatıma’nın evidir. Vahyin kucakladığı evler huzurun ve hidayetin adresi olurken, vahiyden uzaklaşan evler ise -fiziki şartları ne kadar iyi olsa da- manevi bir kasvete bürünecektir.
İşte Kâbe-i Muazzama bu özelliklere sahip olduğundan tüm mü’minler onu bir kez olsun görmek için gözyaşlarıyla dua etmekte, ona ulaşma imkânı elde edenler de saatlerce mescitten çıkmadan orada vakit geçirmek, ayrılırken de bir daha gelmek için can atmaktadır. Eğer bizler de evlerimizi bu özelliklerle donatabilirsek Kâbe’nin sahip olduğu o müthiş cazibeye sahip olacak, sakinlerinin huzur bulduğu, girmek için can attığı evler haline gelecektir.
Hacc ve umre ibadeti esnasında belki ömrü boyunca yakalayamadığı manevi ruhu yakalayanlar, ülkelerine geri döndüklerinde kendi evleri ve Kâbe arasında bu sağlam irtibatı kuramadıkları için, Kâbe’nin manevi havasından çok uzak olan evlerinin atmosferinde kısa sürede eski hallerine de geri dönmekte, günahlarla tekrar buluşmaktadırlar.
Günümüzde mesken meselesi her şeyden evvel bir ideoloji meselesidir. Zira meskenlerini değiştirerek insanların ideolojik ve fikrî yapılarını da değiştirebiliriz. Evlatlarının halinden, geleceğinden endişe duyan, şikâyet eden anne babalar, kendi evlerinin Kâbe-i Muazzama ile sıkı bir ilişki kurmasını ve bir irfan ocağı halini almasını sağlamalıdırlar.Meskenlerimizin manevi atmosferini değiştirdiğimizde evlerimizde yaşayanların ahlaklarının da müspet olarak etkilendiğini, bununla da kalmayıp bu değişimin tüm yaşantımıza sirayet ettiğini göreceğiz.
Selam ve dua ile Cuma’nız mübarek olsun.
yeniakit