Bugün, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 18 Temmuz 1932 tarihli bir genelgesi ile resmen ve tüm yurtta ezan Türkçe okunmaya başladı. 9 yıl sonra 1941 yılında ise Arapça ezan yasağı getirildi.
19. yüzyılda “3 tarzı siyaset” tartışmaları beraberinde Türkleşme, İslamlaşma yanında Batılılaşma / Çağdaşlaşma: Muasırlaşma, hareketi sekülerleşmeyi de getirdi. Sultan Abdülaziz devrinde Ali Suavi, dini ibadetlerin Türkçeleştirilmesi gerektiğini alenen savunan ilk kişilerden biridir. Bu çabalar batıdan ciddi destek görür. Macar halk edebiyatının tanınmış ismi İgnaz Kunoş 1885’te İstanbul’da verdiği bir konferansta, bu desteğini açıkça dile getirmişti. Mesela Ziya Gökalp bir şiirinde şöyle der: “Bir ülke ki, camiinde Türkçe ezan okunur. / Köylü anlar manasını namazdaki duanın / Bir ülke ki, mektebinde Türkçe Kuran okunur / Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüda’nın / Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın.”
Bu süreç, aynı zamanda Protestan İslam hareketinin ilk adımlarından biri sayılabilir ki, bu süreç önce Türkçüler, ardından batıcılar, eşzamanlı olarak Kemalistler ve solcular tarafından desteklenmiştir. Günümüzde FETÖ ve benzer oluşumlar da bu süreçten ciddi olarak etkilenmişlerdir.
Mustafa Kemal fiilen Aralık 1931’de, 9 hafızla, Dolmabahçe Sarayı’nda ezanın ve hutbenin Türkçe okunmasını başlattı. Türkçe Kur’an ilk kez 22 Ocak 1932 tarihinde İstanbul’da, Yerebatan Camii’nde Hafız Yaşar Okur tarafından okundu.. Aslında bu “Dinde Reform” hareketinin başlatılması idi. 8 gün sonra, 30 Ocak 1932 tarihinde ilk Türkçe ezan, Hafız Rıfat Bey tarafından Fatih Camii’nde okunacaktır. 3 Şubat 1932’de ise Kadir Gecesi’nde de, Ayasofya Camii’nde Türkçe Kur’an, tekbir ve kamet okunacak ve Diyanet bir tamimle Türkçe Ezan metnini camilere gönderecektir. Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi 3 ay sonra gönderdiği yeni bir tebliğ ile 6 Mart 1933’te yayınladığı bir tebliğ ile salanın da Türkçe okunmasını bildirecektir. 1941’de çıkarılan 4055 sayılı TCK’nın 526. maddesine bir fıkra eklenerek Arapça ezan okuyanlar ve kamet getirenlere, 3 aya kadar mahkumiyet ve 10 liradan 200 liraya kadar para cezası getirildi.
1932’de, Kıbrıs Müftüsü Dânâ Efendi’nin fetvası ile 1954 yılından itibaren ezan Türkçe okunmaya başladı. Bu süreçte “Ezan Delileri” denen topluluğun Kıbrıs’ta da ortaya çıktığı görülmektedir.
Burada bir yanlışı düzeltmek gerek. Ezan aslına döndürülmedi. Ezan ve kametin Arapça okunması ile ilgili ceza yaptırımı kaldırıldığı için eski şekilde okuma serbest olmuş oldu. Yoksa bugün halen yasaya göre esas olan Türkçe okunmasıdır, Arapça okunması halinde okuyan cezalandırılmaz. Bu düzenleme 16 Haziran 1950 tarihli oturumda oybirliği ile kabul edildi. Esasen CHP sözcüsü Cemal Reşit Eyüboğlu meclisteki konuşmasında, “Konuyu ‘din değil, dil meselesi olarak gördüklerini’ beyan ederek, ‘eski yasak fikrini muhafaza ettiklerini, ancak bugün için bu konuyu münakaşa etmek istemedikleri için tasarına karşı çıkmayacaklarını’ beyan etmiştir.” (TBMM Zabıt Ceridesi, 16.06.1950, Birleşim 9, Oturum 1, Sf: 182)
27 Mayısçılar darbe gerekçeleri arasında ezanın tekrar Arapça okunmasını da saymışlardır. O zaman darbeye destek veren Albay Alparslan Türkeş, o günlerde bir röportajda, bu durumu “ihanet” olarak nitelemiş, “Türk camiinde Türkçe Kur’an okunur; Arapça değil” demiştir ki, daha sonra bu görüşünü değiştirecektir. Sonuçta 18 yıl süren zulüm, bir şekilde sonlandırılmıştır. Bu süreç DP iktidarının arkasındaki halk desteğinin ana sebeblerinden biridir. Ve bu durum CHP’nin de halkın gözünde mahkum edilmesinin sebeblerinden biridir.
Aslında o dönemdeki din dışı, din karşıtı grublar, çok daha radikal çıkışlar peşindeydiler. Yani bu Türkçe ezan saçmalığının üzerinden 1 yıl geçince Cumhuriyetin 10. Yılı kutlamaları yapıldı. Meraklıları “Devlet matbaası”nda basılan “Cumhuriyetin 10. Yılı Albümü”nü bulup bakarlarsa, İslam’a ve Müslümanlara öfkenin boyutunu orada daha açık göreceklerdir.
Ezanın Arapça okunmasına ilişkin yasağa ilişkin cezanın kaldırılmasının gerekçesi, İslam dünyasındaki yaygın uygulama, halkın temayülü ve laiklik ilkesi gösterilmiştir.
Yasa değişikliği bu anlamda “Ezanın Arapça okunmasına ilişkin cezaî yaptırım içeren yasal düzenlemenin kaldırılması” çerçevesinde ele alınmıştır.
Düzenleme Demokrat Parti Kayseri Milletvekili İsmail Berkok ve 13 arkadaşı ile DP Tokat Milletvekili Ahmet Gürkan tarafından olmak üzere üç farklı kanun teklifi sunulmuştu.
Burada o dönemde de esasen CHP zihniyeti “Din’i muzır faaliyetler kapsamında görmektedir. CHP’nin önemli isimleri bu fikirlerini her zaman ve zeminde açıklaya gelmişlerdir. Bu arada şunu da not edelim ki, Ezan 1932 yılında Türkçe okunmaya başlandı ama, Arapça getirenler için cezaî müeyyide 1939 yılında Meclis gündemine getirilmiş olup, Mustafa Kemal sonrası, İnönü döneminde, 1941 yılında yasalaşmıştı. Yani bu yasak Refik Saydam’ın başbakanlığı ve İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı zamanında getirilmişti.
1939 tarihli TCK’nın bazı maddelerinin değiştirilmesine ilişkin yapılan müzakereler sırasında, Arapça ezan ve kamet okuyanların, Arapça harf yazanlar ve şapka giymeyenlerin cezalandırılması konusu gündeme gelse de bu düzenleme, 2 Haziran 1941 tarihinde çıkarılan 4055 sayılı kanunla TCK’nın 526. maddesiyle hayata geçirilmiştir..
Bu arada, bugünün başka bir talihsizliği de, Lanzarotte’nin Bakanlar kurulunca kabulünün yıldönümü olması. Bugün de İstanbul sözleşmesi ve bu sözleşme, AK Parti’nin başının belası olmuştur.
10 Eylül 2011 tarihinde yine bir cumartesi günü 2850 saylı Resmi Gazetede Lanzarotte sözleşmesi ile ilgili “2011-2060” sayılı Bakanlar kurulu kararı yayınlandı. Karar şöyle: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına 25/10/2007 tarihinde Lanzarote’de imzalanan ve 25/11/2010 tarihli ve 6084 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan ekli “Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi”nin onaylanması; Dışişleri Bakanlığının teklifi üzerine, 31/5/1963 tarihli ve 244 sayılı Kanunun 3 üncü maddesine göre, Bakanlar Kurulu’nca 18/7/2011 tarihinde kararlaştırılmıştır. İmza: Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı, R.T. Erdoğan Başbakan. Diğer imzacılar: B. Arınç, A.Babacan, B. Atalay, B. Bozdağ, S.Ergin, F. Şahin, E. Bağış, N. Ergun, F.Çelik, E. Bayraktar, T.Yıldız, M.Z.Çağlayan, S.Kılıç, M.M.Eker, H. Yazıcı, İ.N.Şahin, C. Yılmaz, E.Günay, M Şimşek, Ö.Dinçer, İ.Yılmaz, V. Eroğlu, R.Akdağ, B.Yıldırım.
Herkesin, hepimizin, yaptığı işlerin, söylediği sözlerin ve yapması söylemesi gerekirken yapmadığı işlerin, söylemediği sözlerin hesabının verileceği bir gün var! Ve insanların sebeb oldukları işlerin hesabının sorulduğu bir gün var! Allah (cc) her şeyi hakkı ile gören, duyan, bilen ve hüküm sahibi olandır. Ki O, aklımızdan, kalbimizden geçenleri de bilmektedir! Selâm ve dua ile.