rdeşlik mi kaldı ki, zaten göreceği kadar zarar görmüştür diyenlerimiz olabilir.
Suriye iç savaşının başladığı günden bu yana Türkiye'de yaşayan Müslümanlar olarak kardeşliğimizin az çok yara aldığını kabul ediyoruz.
Bu iç savaşta taraflar daha ziyade mezhep ve meşrep çizgisinden dolayı köprüleri atma noktasına gelmişlerdi.
Sevinerek belirtelim ki, iç savaşın ilk günlerindeki gibi değiliz. Gerginlikler azalmış, kopukluklar giderilmiş, iletişimler kurulmuş ve devam etmektedir.
Bugün Afrin operasyonu dolayısıyla gelinen çizgi yabancısı olmadığımız bir çizgidir. Daha önceden tanıdığımız Kobani çizgisinin tekrarı sayılır.
O gün şer cephesinin dört gözle beklediği bir iç savaş çıkmadığı gibi, bugün de Afrin operasyonu dolayısıyla Türkiyeli Müslümanlar olarak şer cephesini sevindirmeyeceğiz, elhamdülillah bunu görüyoruz.
Bu konuda öncelikli görev devlete düşmektedir, yönetime ve yetki sahiplerine düşmektedir, medyaya düşmektedir, özellikle İslami medyaya düşmektedir.
Olup bitenlere soğukkanlı yaklaşmak, fotoğrafın tamamına bakmak, Müslümana yakışır bir ferasetle bakmak her şeyin başında gelmektedir.
Buna bir de empati eklersek inşallah daha da mükemmel olacak. Kendimizi muhatabımız yerine koyarak olup biteni değerlendirmek.
Belki bazılarımız böylesi bir tavrı korkaklıkla, suya sabuna dokunmamakla itham edebilir. Olsun, varsın birileri bize korkak desin. Biz gerçekten korkuyoruz Müslümanlar arasındaki köprülerin yıkılmasından, kardeşliklerinin zarar görmesinden korkuyoruz.
İtiraf ediyoruz, biz bu konuda o kadar cesur değiliz. Hem biz buna cesaret demiyoruz, şecaat demiyoruz, desek desek patavatsızlık diyoruz, sorumsuzluk diyoruz.
Evet, Afrin operasyonu büyük çapta Müslümanların kardeşliğine zarar vermediği gibi, biz istiyoruz ki küçük çapta da vermesin.
Cemaatler, vakıflar ve dernekler çapında da bir soğukluk, bir kopukluk olmasın.
Bunun için her bir Müslüman bireye düşen görev vardır.
Yarın bir birimizin yüzüne bakamayacak hamasi söz ve tavırlarda bulunmamalıyız.
Tirmizi'de rivayet edilen bir hadis-i şerif birçok konuda bizim için ölümsüz bir düsturdur:
“Sevdiğinizi öyle bir kıvamda seviniz ki daha sonra sizin düşmanınız olabileceğini düşününüz. Buğz (ve düşmanlık) ettiğiniz kişiye de öyle ölçülü düşmanlık ediniz ki yarın dostunuz olacağını düşününüz” (Tirmizi)
Hatta şimdiden kendimizi bu anlamda bir kontrolden geçirelim. Başta Suriye olmak üzere İslam dünyasındaki acı olaylardan dolayı yaşadığımız çevrede kaç Müslümanla aramız bozulmuş, ne kadarıyla ilişkimiz, selamımız sabahımız kesilmiş?
Belki bu çatışmaları önleyecek gücümüz kuvvetimiz olmayabilir. Fakat kendi şehrimizde, kendi küçük çevremizde bu anlamda yapabileceğimiz çok şeylerin olduğuna inanıyorum.
Zaten bizler ilk etapta kendi gücümüzün yettiklerinden sorumlu değil miyiz?
İnşaallah bu Afrin operasyonu da gelip geçecek. Aman kardeşliğimiz, Müslüman kardeşliğimiz zarar görmesin.