Bir önceki yazıda Trump’ın, ‘PPK’/YPG’ye artık silah gönderilmeyeceği’ne dair Erdoğan’a verdiği söze güvenilemeyeceğini’ belirtmiştik. Nitekim, Amerikalı yetkililerin, aylar önce, ‘DEAŞ’a karşı savaşta birlikte hareket ettiğimiz YPG’ye verdiğimiz silahları, bu savaş biter-bitmez, geri alacağız..’ şeklindeki açıklamalarına Trump hiç değinmiyordu.
Ve, Trump- Erdoğan tlf. görüşmesinin üzerinden henüz 3-5 gün geçmeden, 27 Kasım günü USA Savunma Bakanlığı Pentagon tarafından yapılan açıklamada, ‘Suriye’de (SDG diyekamufle olunan) YPG’ye, verilen desteğin süreceği’ bildiriliyordu.
Seçim öncesinde, ‘Amerikan Devleti’nin 19 trilyon doları aşan borçlarını nasıl kapatacaksın?’ sualine, ‘Ortadoğu’dan, Körfez ülkelerinden alarak kapatacağını, çünkü Amerika’nın desteğinin olmaması halinde o rejimlerin hayatta kalamayacaklarını’söyleyen Trump, hiçbir diplomasi kuralına aldırmaksızın bir dış siyaset takip edeceğini taa baştan açıkça ortaya koymuştu. Nitekim, Trump, sadece Suûdî rejimine ve sadece bir anlaşmayla 110 (yüz on) milyar dolarlık silah satarak, bu yoldaki ilk adımı atmış ve bunu diğerleri takip etmişti.
***
Bugünlerde kamuoyu, ‘B. Amerika’nın İran aleyhinde devreye soktuğu ambargo kararlarını deldiği’ iddiasıyla Amerika’da yargılanmakta olan Rıza Zarrab konusuna kenetlenmiş bulunuyor. Çünkü, Zarrab’ın kendisini kurtarmak için itirafçı ve dahası, ‘sanık’ durumundan çıkıp, ‘tanık’ durumuna geçtiği anlaşılıyor. Böyle olunca da, hazırlanan bir takım Amerikanvarî hukuk mizansenleriyle, Zarrab’ın işlemlerine Türkiye’de aracılık yapan ‘bazı devlet bankaları’na milyarları bulabilecek ağır para cezaları konulacağı ve böylece de, ‘Türkiye ekonomisine çelme takılmaya çalışılacağı’ anlaşılıyor.
***
Daha da ilginç olanı ise B. Amerika’da Rıza Zarrab’la ilgili olarak açılan dâvanın isminin, ‘USA, Atilla’ya karşı..’ şeklinde değiştirilmiş olması!.
Bu isimlendirmeyle asıl suçlananın Türkiye olduğu açık.. Çünkü kemalist-laik Türkiye, kendi halkının asıl kimliğini oluşturan İslam’dan önceki asırlara ait isimlerden ve M.S. 430-450’lerde, Roma’ya kadar uzanan ve Avrupa’nın üçte ikisine hükmeden Hun İmparatoru Atilla’yı -tıpkı Macarlar gibi- tarihî kahramanlarından birisi olarak seçmişti. Batı dünyasının kültüründe ise ‘Atilla’, Hristiyanların günahlarına karşı ‘tanrının kamçısı’ olarak ortaya çıkan bir ‘korkunç kan dökücü, istilâcı’ olarak anılır. (İstisnaen, Alman kültüründe ve özellikle Nibelungen efsanesinde ise Etzel denilen Atilla, barışçı bir hükümdardır.)Türkiye de,1974- Kıbrıs Çıkarması’na önce ‘Atilla Harekâtı’ adını vermişti ama bunun aleyhte kullanılacağı düşünülüp, Barış Harekâtı diye değiştirilmişti.
Şimdi, USA emperyalizmi de, bu isimlendirmeyle, tarihî geçmişinde Atilla bulunan Türkiye’ye karşı açılmış bir ‘savaş’ı dolaylı olarak işaret etmiş oluyor.
***
Birkaç ay önce, TC. Hükûmeti’nin bir eski Bakanı için tutuklama kararı verilince Cumhurbaşkanı Erdoğan tepkisini dile getirirken, ‘Pis kokular geliyor..’ demişti.
Şimdi, ‘USA (Amerika B. Devletleri),Atilla’ya karşı..’ şeklindekiisim değişikliği tam da bu pis kokulardan haber veriyor.
***
Latin dünyasının kültüründe bazı günlük hadiselerin tarihî bir rövanş olarak anlatılması gibi bir ilginç gelenek vardır. Nitekim Amerika ile İran arasındaki satranç da, M.Ö. 480’lerde, 300 Spartalı’nın Pers İmparatorluğu’nun dev ordularına yenildiği Termophylae Savaşı’yla anlatılmış ve bu konuda bir propaganda filmi bile yapılmıştı.
Efsaneye göre, Pers ordularına karşı, Helenler Termophylae adlı dar geçitte savunma yapmışlar ve bunun için, Spartalı seçkin 300 savaşçı vazifelendirilmişti. Ama Yunanlılara ihanet eden bir kişi, Pers ordusunu gizli bir yoldan Termophylae Geçidi’nin arkasına çıkartmış ve 300 asker öldürülmüş, Persler Yunanistan'ı istila etmişti. Ama bu 300 Spartalı askerin kahramanca yenilgisi, Helenler arasında bir birlik sembolü olmuştu.
B. Amerika şimdi de kapitalist emperyalizm dünyasını, yeni bir ‘Atilla tehlikesi’ gibi tarihî hesaplaşma etrafında birleştirmeye çalışıyor.
stargazete