Amerika, İran"a saldıracaksa Türkiye"yi emniyete almadan yapmaz bunu

Selâhaddin Çakırgil

Yazının başlığından, Amerikan emperyalizminin, 'Türkiye'nin istikrar ve emniyetine çok önem verdiği' mânâsı çıkarılmaması için hemen belirtmeliyim ki; Türkiye'nin istikrar ve emniyeti, Amerika açısındandır. Ve bu muhakkak ki; bizim anladığımızdan çok ters yönde olabilir.

Ve sokaktaki insanlarımız bile, Amerikan başkanlık seçimlerinde‚ 'Eşek'ler mi kazansın, 'Fil'ler mi diye nasıl, kendisine göre bir yorum yapıp, bir tercih ortaya koymaya çalışıyor.. Globalleşme çağının gereği bu.. USA emperyalizmi de, Türkiye'de de kimlerin iktidarda olmasına dair 'A,B,C D' gibi yığınla planları elbette yapar. (Nitekim, Amerikan makamları, son gelişmeleri, 'Her ne olursa olsun, Türkiye'nin iç hukukuna uygun olsun..' diye değerlendiriyor.. Askerî darbelerin de iç hukuka uygun olarak yapıldığını hatırlayalım.. Ve, askerî darbelerin, Amerika'nın planı olmadığını düşünmek safdillik olur..)
Şimdi, elde edilen son bilgi ve belgelere göre, Eruygur ve Tolon gibi emekli orgenerallerin liderliğinde var olduğu ileri sürülen darbe çalışmalarının da her ihtimal için A,B,C vs. gibi planlarının olduğu anlaşılıyor.. Bu tabiîdir de.. Esasen, geçtiğimiz haftalarda yayınlandığında büyük gürültüler çıkaran, Genelkurmay Başkanlığı tarafından, 'Yüksek komuta kademesi tarafından onaylanmış böyle bir plan yoktur' diye yalanladığı 'eylem planı' da bu cümleden değil midir?
Aynı şeyi şimdi Amerika da yapmayacak mıdır?..
Amerika, evet, Afganistan ve Irak'da iyice zorlanmaktadır. Böyleyken, 'İran'a saldıramaz' deniliyor. İyi de, Amerika, Irak ve Afganistan'da başarılı olabilmek için, bu iki ülkenin arasında sıkıştırılmış bulunan İran İslâm Cumhuriyeti rejimini etkisizleştirmeyi denemekten başka bir çaresinin kalmadığını düşünürse.. O zaman Amerika, bundan el mi çekecektir?
Sözün burasında, 1980-88 arası, 8 yıl süren İran-Irak Savaşı öncesi şartlar hatırlanmalıdır..
İran'da bütün emperyalist / şeytanî güçlerin has adamı olan Şah Pehlevî ve Şahlık rejimi, 100 bini aşkın kurban vererek gerçekleşen büyük bir 'Müslüman halk ayaklanması' sonunda Şubat 1979 başında devrilince, USA emperyalizminin, Ortadoğu'daki tahakküm planları büyük bir darbe yemişti..
Şah kaçmış, rejiminin üst kademeleri, yüksek generalleri idâm edilmiş, kaçmış ve ordusu dağılmış bir İran'daki İslâm Cumhuriyeti nizamı, güçlenmeden tepelenmeliydi.. Bunun için Amerikan plan ve menfaatlerine hizmet edecek şekilde birilerinin İran'a saldırması gerekliydi. Bunun için de, Saddam en münasib durumdaydı.. Çünkü, Şah'la, girdiği bilek güreşinden '1975 Cezayir Andlaşması'nı imzalayarak yenik çıkmanın ukdesini taşıyordu.. Şimdi, Saddam, genç İslâm Cumhuriyeti'ni bertaraf etmek için, Amerika'nın kendisine 'altın tepsi içinde bir zafer' imkânı sunduğunu düşünüyordu.. İran'dan intikam almanın tam zamanıydı..
Bunun için zaman ve zemin planlaması gerekiyordu, tabiatiyle.. Önce Nisan-1980'da Irak ulemâsının en seçkinlerinden Muhammed Bâqir es'Sadr olundu.. Bunu, Temmuz-80'de, Kerkük'te önde gelen 17 türkmenin idâmı izledi.. Kerkük'deki idâmlara, TC. Hükûmeti çok sert tepki vermiş, Saddam'la köprüler atılmıştı. Halbuki, Saddam'ın Türkiye tarafından rahat olması gerekiyordu..
Türkiye kıvranıyordu, anarşi sarmalında.. Her gün ortalama 25-30 kişi sokak savaşlarında öldürülüyordu.. Amerika, elbette ki NATO'nun patronu olarak, ordusu NATO emrinde bulunan bir ülkedeki her gelişmeyle ilgileniyor ve İran'a yapılacak bir saldırıdan önce Türkiye'nin emniyete alınmasının gerekliliğini düşünüyordu. Çarelerden birisi de, askerî darbe idi ve USA darbeci odaklarla da irtibattaydı.. Bütün geçmiş darbelerde olduğu üzere..
•
TÜRKİYE"DEKİ İÇ GELİŞMELER, ORTADOĞU"DAN AYRI DÜŞÜNÜLEMEZ!
Ve derken.. 5 Eylül 1980 günü, İngiltere, İran'daki bütün diplomatik temsilciliklerini herhangi bir gerekçe göstermeden kapatmış ve bütün diplomatik temsilciliklerini İran'dan çekivermişti. Halbuki, Tahran'daki İngiltere Büyükelçiliği, hele de son 150 yıldır en faal ve etkili elçiliklerdendi.
Bir hafta sonra ise, 12 Eylûl 1980 günü Türkiye'de askerî darbe oluyor ve zamanın NATO Başkomutanı Alexander Haig, Amerikan Başkanı J. Carter'a bu haberi, (Our boys / bizim çocuklar darbe yaptılar ve başardılar..) diye veriyordu.. Ve hemen o gün, ikindi üzeri, Saddam'ın bir korgenerali, Ankara'ya gelip, Kenan Evren'le görüşüyordu; yaklaşan saldırı öncesi gerekli işbirliğini sağlamak için..
Ve 22 Eylül 1980 günü de Saddam, gün ortasında, ânîden Tahran başta olmak üzere, bütün önemli merkezleri, sanayi tesislerini, petrol kuyularını, limanları, havaalanlarını bombardıman ediyor; Abadan'daki dünyaca ünlü petrol rafinerilerini ateşe veriyordu..
Bu saldırı başlamadan birkaç gün önce de, Fransa Başbakanı Chirac Bağdad'ı ziyaret etmişti. Chirac daha sonra, 1987'de yaptığı açıklamada, 'Ben Bağdad'a gittiğimde, Saddam bana İran'a saldıracağını, bunun 'yıldırım savaşı' olacağını ve İran'ın işinin sadece 7 günde bitirileceğini söylemişti.. Bugün savaşın 7. yılı.. Ve savaş hâlâ sürüyor..' diyecekti..
Çünkü, körpe İslâm Cumhuriyeti rejimi, bu saldırıyla, yıkılmak bir yana, daha bir güçlenmiş, ateşle yeni bir imtihana tâbi tutulmuş, çeliğe yeni bir su verilmiş ve Saddam'ın 'yıldırım savaşı' etkisizleştirilmiş ve uzuuun, 8 yıl sürecek bir 'yıpratma savaşı'na dönüştürülmüştü..
8 yıllık savaş sonunda nefesi kesilen Saddam'ı İran'ın elinden Amerika kurtarıyordu.
Ama, kendisine verilen rolü ve bağlanan ümidleri gerçekleştiremeyen Saddam'ın elindeki onca güçlü silahların, kontrol dışı kullanılmaması için, etkisizleştirilmesi de gerekiyordu. Amerika bunun için, başka planlarını devreye çoktu, Saddam'ı Kuveyt'i işgale özendirdi ve sonra da cezalandırdı.. Sonrası, malûm.. Son 15-20 yılın korkunç gelişme ve cinayetleri..
Amerika bugün de İran'a saldırmaktan söz ediyor.. Planlar yapıyor.. Kimi, Amerikan generalleri, 'İran'a saldırının çılgınlık olacağını' söyleseler de; Bush'u iyice kuşatıp, onun 8 yıllık başkanlık süresinin son 7 yılını hep saldırganlıkla geçirttirmiş olan gözü dönmüş 'new-con' (yeni muhafazakâr) stratejist ve teorisyenleri, geleceğin başkanının kucağına da, yine kendi planlarını uygulamak zorunda kalacak şekilde oldu-bittiler bırakmak peşinde..
Bu arada, Türkiye'yi de kendi açısından, istikrara, emniyete almak ihtiyacı içinde, tabiatıyla..
Ancak, onun bu hesabı ile, halkımızın hesabı tamamı ile aykırı noktalarda olmayacak mıdır?
Amerika, ne Tayyip'i ve ne de diğerlerini sever veya düşman bilir.. O, menfaat ve planları gerektirdiğinde dost olur; gerektirdiğinde de düşman.. Bunun en canlı örneği, Saddam'dır..
Ve bütün bu entrikalar karşısında, 'Mekerû ve mekerallah, vallahu khayr'ul'makirîyn..' (Onlar bir tuzak kuruyorlar, Allah da bir tuzak kuruyor.. Ve Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır..) demekle yetiniyoruz. Ümidimiz, inkıyadımız O'nadır, teyakkuz halinde..