Anayasayı ve ahlakı askıya almak
Birileri anayasayı askıya alınca kimileri de ahlakı askıya alır. Yine öyle oldu ve oluyor.
Araya, Avrupa Futbol Şampiyonası'nda Türkiye'nin çeyrek finale çıkmasının heyecanı girdi. Spor ve sportif başarı, bunun yarattığı hava kaçınılmaz olarak sert ve ciddi sorunları, sorunlu meseleleri biraz geri plana itti.
Ne var ki hayat devam ediyor. Siyasette ve medyada çıta her geçen gün biraz daha aşağıya iniyor.
Geçen hafta bu açıdan kritik ve önemliydi.
Nisan 2007 muhtırası ve 367 skandalıyla açılan, başörtüsü kararıyla devam eden "düşüklük süreci", Paksüt-Başbuğ görüşmesi etrafındaki tartışmalarla doruğa ulaştı.
Merkez medyada skandalı örtbas etme ve namluyu başkalarına çevirme işi, en az bu buluşmanın kendisini kadar öne çıktı ve en az bu buluşma kadar vahim bir durum oluşturdu.
Kimi gazete ve gazeteciler olanı görmezden gelme, küçültme işine giriştiler; kimisi Paksüt-Başbuğ ikilisinin yaptığı açıklamaları manşetten tatmin edici bulduğunu ilan etti. Bu buluşmaya dair haberi ise kimi generallerin sağlığına ilişkin başka "haberler"le iç içe sokup psikolojik harp girişimi olarak niteledi.
Not düşelim: 14 Haziran 2008 tarihli Murat Yetkin'in yazısı ve Radikal Gazetesi'nin manşeti bu açıdan basın tarihine geçecektir.
O gün gazeteci ve gazete "aykırı ve önemli bir buluşma" hakkında soru sormuyor, ne konuşulduğunu araştırmıyor, merak etmiyor, tarafların açıklamalarını yeterli buluyor, bunu yapanları psikolojik yıpratma harekâtı yürütmekle suçluyordu.
Benzer kimi durumları son olarak 28 Şubat'ta yaşamıştık.
O günlerde Genelkurmay Salonlarında yüksek yargıçlar, gazete yöneticileri askerden, "olan"a ve "yapmaları gerekenler"e yönelik "brifingler" alırlardı.
Medyaya yönelik ünlü brifing sonrası gazetelerde yapılan değerlendirmeleri Yeni Yüzyıl Gazetesi'nde "Basının Kara Sayfası" bir yazıyla değerlendirdiğimi hatırlarım. Gerçekten de o brifing gününü merkez medya "darbe gücü"nde bir hamle olarak algılamış ve "askeri karargâhın su izindeki politikalar"ını derinleştirmişti.
Ve askeri bir dönemin hem oluşturucusu hem lojistik desteği olarak faaliyet gösteren "merkez medya" çıkmıştı sahneye"
Kamuoyu oluşturan, kutuplaşmaları tahrik eden, münferit olaylardan korku, tehdit ve tehlike iklimi üreten merkez yayın politikasının doruğu malum "Andıç"tı. Bu andıçta başta kendi meslektaşları olmak üzere çeşitli kişi ve kurumlara yönelik asılsız iddialarla yürütülen itibar kaybettirme girişiminde operatörlük yapan dönemin Hürriyet, Sabah gibi önde gelen gazeteleriydi.
Bugün olan en az dün olan kadar vahim ve rahatsız edicidir.
Bugün yaşanan belki daha da vahimdir.
Zira alenidir, hiçbir maskenin ardına saklanma gereği hissetmemektedir.
Bu işlere soyunanlar, askeri karargâhın adeta doğrudan basın kolu işlevini üstlenmiştir.
Onlar ve diğerleri; insanlar ve kurumlar hem ülkenin tarihini hem kendi tarihlerini işte böyle yazıyorlar"
* * *
Not: Bir arkadaşımdan, Hale Akay'dan gelen "haklı" bir not var, dünkü yazım ve ilanla ilgili olarak.
Bu notu yayınlıyor ve düzeltme olarak kabul edilmesini diliyorum:
"70 milyon adım yürüyüşünü sadece genç siviller düzenlemiyor. İşin başından beri Küresel Eylem Grubu ile Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De de işin içinde. Destekçiler arasına Lambda da katıldı ki eşcinsellerin katılımı bence çok önemli. Yani bunu sadece genç sivillerin işi olarak sunmak, aslında arkasındaki daha renkli zemini yok saymak pek doğru değil, grup içinde de sorun çıkarır belki. Şimdilik mevcut destekçiler şunlar: Küresel Eylem Grubu, Genç Siviller, MAZLUM-DER, DTP, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De, DSİP, Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı, SDP, Sosyalist Parti Girişimi, Barış Meclisi Aktivistleri, LAMBDA Aktivistleri, Siyasal Ufuk Hareketi..."
yenişafak