Halkın büyün ekseriyetinin, cumhûrunun Müslüman olduğu bir ülkede, o halkın Başkanı olarak seçilen bir Müslüman’ın Hacıbayram’da Kur’an okuyarak Yeni Yönetim tarzını başlatmasının mânâsını düşünmek yerine, bu gelişmeleri bile günlük dedikodularla geçiştirmeye çalışan ve devamlı noksan ve yanlış arayıcılığını vazife edinen ve 82 milyonluk dev bir toplumu ve ülkeyi yönetmeyi, sanki boyacı küpüne daldırıp çıkarmak gibi kolay bir iş zanneden ve şuûr altında tepeden inmeci, /kemalist laiklerin yöntemiyle hareket edilmesini hayâl edenler, bu yaşananların, adım adım, bir zorbaca dayatma dönemine nasıl bir karşı koyuş olduğunu anlamamakta ısrar edebilirler, ama, 13 Temmuz günü Ankara’da, Hacıbayram ve sonra da Meclis’in Ulus’daki ilk binasında yaşananlar 100 yıllık geçmişin hıyanetlerine bir reddiye mahiyetindeydi. Onlara ayıracak fazla vaktimiz de yok.. 13 Temmuz akşamı 17.00’den gecenin 01.00’ine kadar Ercan Şen ve Dr. Bahadır İslâm, Prof. Yûsuf Balcı, Muhterem Dilbirliği gibi dostlar başta olmak üzere 10 kadar arkadaşla saatler süren sohbetler, ‘Bais-i şekvâ bize huzn-î umumîdir Kemal.. Kendi derdi gönlümün billah gelmez yâdına..' mısralarında anlatılan mânâya uygun bir çerçevede idi. Bu arada Hamamönü’ndeki mekânlarda çay yudumlarken, akşam, Âkif’in İstiklâl Marşı’nı yazdığı Tâceddin Dergâhı’nın da bulunduğu Camide akşam namazı ve ardından oradaki rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun kabrini de ziyaret ve dualardan sonra… Gözümüze akşam karanlığında biraz ilerdeki Âkif Heykeli takıldı.. Hiçbir estetiğinin olmayışı bir yana, Âkif’in ruhunun bu gibi heykelleştirmelerden muazzeb olacağını bir daha derinden hissettik. Çünkü, Âkif, Mısır’daki Fir’avun mumyalarını ziyaretten sonra, ‘Evet, bütün beşerin hakkıdır beqa emeli, /Lakin bunu ne leş’den, ne de taştan beklemeli....’ demişken; şimdi kendisini bir taşla sonsuzlaştırmak iddiasıyla heykelleştirenlere de 100 sene öncelerden itirazlarını bildirmiş oluyordu. Hatırlayalım; geçen sene birisinin, kimbilir hangi niyetle Tayyip Bey’in heykelini yaptığı anlaşılınca, Tayyip Bey derhal, ‘Bizim inancımızda öyle şeylere yer yoktur’ diyerek yasaklatmış, birilerinin hayallerini veya iştahlarını kuşaklarında bırakmıştı.. Şimdi, bu ucûbe Âkif Heykeli’ de oradan kaldırılsa, hem Âkif’in ruhu azap duymaktan kurtulur ve nicelerinin de hayır-dualarını alır. *** Gece yarılarına kadar süren uzuuun sohbetlerden sonra saat 01.30’da otobüsle Amasya’ya hareket.. Sabahın ilk ışıklarıyla Merzifon’da karşılaştık. Amasya’ya vardığımda yüksek kayalık tepeler-dağlar arasından akıp giden Yeşilırmak’ın hayat verdiği bu güzel şehir, 40 yıl öncelere göre epeyce yeşillenmişti ve orada Almanya’dan bir arkadaşın bahçesinde sabah kahvaltısı için bir araya gelen 10 kadar bir seçkin arkadaş grubuyla kahvaltı-sohbette bulduk kendimizi.... Sonra Havza’ya geçip orada da bir grup arkadaşla bir saat kadar sohbet ve sonra, Havza’yla Kavak arasındaki Doruk- Toptepe denilen mıntıkada ortaokul yıllarından arkadaşımız Prof. Orhan Arslan’la 45 dakika kadar bir çaylı sohbet ve sonra Kavak’ta bir başka yakın dostları ziyaret ve nihayet akşam saat 18.00’de Samsun’da yakın arkadaşların Ebabil Kitabevi’nde düzenledikleri bir sohbete yetişiş. *** Aslında bu yazıya 15 Temmuz’a değinmek niyetiyle oturmuştum, ama bu notları geçmeyi tercih ettim. Çünkü ülkenin karşılaştığı Yeni Yönetim tarzının geleceği konusunda sorumluluk duygusuyla hareket edenlerin hemen her yerde rastladığım bir rahatlama içinde olduklarını hissedip, bunları yansıtmayı gerekli gördüm. 15 Temmuz konusuna da yarın değinelim, inşaallah... Stargazete