Ankara Filistin Dostları tarafından 17 Ocak Pazar günü Kocatepe Kültür Merkezinde organize edilen "Gazze işgali ve Kudüs'ün Ümmet İçin Önemi
Ankara Filistin Dostları tarafından 17 Ocak Pazar günü Kocatepe Kültür Merkezinde organize edilen "Gazze işgali ve Kudüs'ün Ümmet İçin Önemi" konulu panel Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başladı.
Takdimini Araştırma Kültür Vakfı'ndan Hikmet Yıldırım'ın gerçekleştirdiği panelde İsrail'in Gazze işgalini ve o günlerde Ankara'da ortaya konulan tepkileri dile getiren bir sinevizyon gösterisi gerçekleştirildi. Yaklaşık on dakika süren sinevizyon gösterisinin ardından açılış konuşmasını yapmak üzere Genç Birikim Dergisi yazarlarından Ali Kaçar kürsüye geldi. Filistin'in işgal tarihi üzerinde duran Ali Kaçar Şunları söyledi:
"İslam topraklarının fiilen işgal edilmesi elbette acı vericidir, ama en az bunun kadar, hatta daha fazla acı vereni ise zihinlerin işgal edilmesidir. Çünkü işgal edilen topraklar bir gün mutlaka kurtarılacaktır, ama işgal edilen zihinlerin ise, işgalden kurtarılması çok uzun ve zorlu bir mücadeleyi gerektirmektedir. Ama üzülerek belirtelim ki, çoğunlukla ya da çoğumuz bu işgalin farkında bile değiliz. Fiili işgallerin farkında olduğumuz için mücadele yöntemi de bellidir. Peki, farkında olmadığımız, ancak en az fiili işgal kadar etkili olan zihinsel işgalden kurtulmak için ne yapmalıyız? En zor olanı da bu değil midir? Halkı Müslüman olan ülkeler, kendilerinden olan insanlar tarafından yönetiliyor görünmektedirler. İşin aslı böyle midir? Yoksa bu, sanal bir oyundan, bir senaryodan mı ibarettir?"
"Kim ne derse desin, halkı Müslüman olan ülkelerde adı konulmamış, diğer fiili işgallerden hiçbir farkı olmayan hatta daha da yüz kızartıcı, insanı alçaltan, onursuzlaştıran, omurgasızlaştıran bir işgal vardır."
"Siyonist ırkçı terör örgütü İsrail, Gazze, Kudüs ve Mescid-i Aksa başta olmak üzere Filistin işgalini, işgalci emperyal batılı devletlerin yanında, bölgedeki yerli, despotik, halkından kopuk işbirlikçi yönetimlerin de yardım ve desteğiyle gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla Filistin'de işlenen soykırımda, tek düşman olarak Siyonist terör örgütünü görmek ve göstermek elbette yanlış ve yanıltıcı olacaktır. Belki asıl düşman; bu ırkçı terör örgütüne, yardım eden, onu, ilişkileriyle, ticaretiyle destekleyen işbirlikçi bölge ülke yönetimleridir. Halklarında kopuk ve halklarına düşman olan bu tağuti ve işbirlikçi yönetimler, Siyonist terör örgütü ile bazen gizli, bazen de aleni bir şekilde yaptıkları antlaşmalarla masum ve mazlum Filistin halkının katledilmesine destek sağlamışlar ve Siyonistlere kan ve hayat vermişlerdir. Ne yazık ki, bu uşak ruhlu işbirlikçi yönetimler, iktidarda kalma uğruna ülke imkânlarını emperyal ve Siyonist işgalci güçlere peşkeş çekmekte hiç çekinmemişlerdir. Filistin topraklarında yıllardır katledilen mazlum Filistinlilerin akan kanlarında Siyonist İsrail'le birlikte bu işbirlikçi yönetimlerin de katkıları olduğu unutulmamalıdır "
Ali Kaçar'ın konuşmasının ardından oturum başkanı olarak söz alan İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı Başkanı Mehmet Pamak oturumun seyri hakkında izleyicilere bilgi verdikten sonra şu tespitleri yaparak oturumu başlattı:
"Bilmeliyiz ki, ümmet, Kur'an'ı terk edilmiş bırakıp vahiyden koparak, Resulün örnekliğini, mücadele sünnetini ve ilk Kur'an neslinin yolunu terk edip cahiliye karanlığına sürüklendiği için onurunu ve Kudüs'ü kaybetti. Bu sebeple, ümmet bu zillete sürüklenme sebeplerini aşarak vahiyle yeniden izzet kazanmadan Mescid-i Aksa kurtulamaz. Oradaki mücadele hepimizin adına yapılmaktadır. Hepimizin onurunu korumak Ebabil çocuklarına kalmıştır. Onurumuz olan Kudüs ve Aksa'yı can siparene bir mücadeleyle savunmak Ebabil çocuklarının cılız, zayıf bırakılmış, imkansızlıklarla kuşatılmış, güçsüz ama onurlu omuzlarında taşınmaktadır. Bir yandan bu ağır ve büyük sorumluluğu kardeşlerimizle paylaşmalıyız, elimizdeki imkanları seferber ederek kardeşlerimizin yanında yer almaya çalışmalıyız. Diğer yandan ümmet Kur'an'la yeniden inşa edilmeden, tanklara karşı taşlarla yürütülen intifada ümmeti kuşatarak küreselleşmeden gerçek anlamda kurtuluşun sağlanamayacağını aklımızdan çıkarmamalıyız."
Pamak, ilk sözü, "Kudüs'ün tarihi ve Mescid-i Aksa'nın ümmet için önemi" konulu sunumunu yapmak üzere Prof. Ahmet Ağırakça'ya verdi. Ahmet Ağırakça bugüne kadar Mescidi Aksa ve Kudus'un tarihi ve ümmet açısından önemine dair kısa açıklamalar yaptıktan sonra "aslolan Mescidi Aksa ve Kudüs meselesinin günümüz Müslümanlarına ne gibi sorumluluklar yüklediğidir" dedi ve konuyu nasıl anlamamız gerektiğine dair şunları söyledi:
" Etrafı mübarek kılınan Mescidi Aksa ayeti ile ilişkilendirerek ayetin içinde konumuz müctemicdir. Şöyleki: Hz Davut ve Hz. Süleyman burada bir mescit inşa etmiş ve Resulullah'ın İsra ve Mirac hadisesi burada cereyan etmiştir. Ayet buna işaret etmektedir. Ayetin işaret tetiği husus oralarda bulunan birkaç bina ve sokakmıdır? Yoksa orada başlayan ve gökyüzüne açılan bir yolculuğun ifadesi midir? Evet, miracın ifadesidir. Resulullah 22 yıllık peygamberliğinde 14 yılını Mescidi Aksa'ya yönelerek namaz kılmıştır. Bunların hepsi o beldenin kutsallığını bizlere anlatmıyor mu? O kutlu belde şu an işgal altında, Allah Resulunun manen ve madden peygamberlerle buluştuğu mekân işgal altında ve ümmet rahatına bakıyor, yöneticiler rahatına bakıyor. Siyasetlerini çabalarını burada harcamıyorlar. Fakat Allah'a şükür 1922 işgalinden bu güne kadar ortalama bir asırdır bu mücadeleyi sürdürenler vardır. Kassam ile başlayan el Hüseyni ile devam eden Şeyh Ahmet Yasin ve Fethi Şikaki ile sürdürülen ve bugün Ebu Velid' le devam eden bir mücadele"
"Bugün herkes iyi bilmelidir ki Arap devletleri İsrail ile barış içerisindedir. Bu mücadele ortalama bir asırdır İslami hareketler eliyle sürdürülmektedir ve bu gün birtakım yöneticiler Filistin meselesine duyarlı davranıyor ya da duyarlı rolünü oynuyorlarsa, biliniz ki bu bizlerin meseleye hassasiyetimiz ve tepkimiz dolayısıyla olmuştur. O yöneticiler mecburen mevzuyu gündemlerine almışlardır. Öyleyse bunu bir adım daha ileriye taşımak gerekmektedir.
Filistin'i korumak her Müslüman'ın birincil görevidir. Bu görev nasıl olmalıdır orada canları ve mallarıyla Filistin'i koruyan müslüman bir kitle vardır. Fakat o kitlenin bizlere ihtiyacı vardır. Siyonist Yahudiler israili ayakta tutmak için elinden geleni yapmaktadırlar. Sadece ABD de bir şirket Kudüs'ün Yahudileşmesi için her yıl 100 bin dolar aktarmaktadır. Buna karşılık Yusuf el Kardavi'nin dediği gibi dünya Müslümanlarının üçte biri kendi para birimiyle günlük olarak Filistin için bir lira ayırsa bugün bu sıkıntıların birçoğu olmayacaktır. Fiilen orada olamıyoruz fakat inşallah sınırları zorlayacağımız günler gelecektir. Ağlamakla olmuyor mutlaka bir şeyler yapmamız gerekmektedir. Selahaddin'i Eyyübi'nin ifadesiyle Kudus işgalden kurtulmadıkça gülmeyen gülemeyen bir ümmet olmalı ve kendimize daha fazla neler yapabiliriz sorusunu yöneltmeliyiz."
Ahmet Ağırakça'dan sonra Filistin İslami Direniş hareketlerinden İslami Cihad Hareketi Dımışk sendikalar ve yardım kuruluşları sorumlusu Mutez Ali el Hatip söz aldı. Mu'tez Ali el Hatip, şunları söyledi ( Tercüme Medarik Yayınları Editörü M. Emin Akın'ın tarafından yapıldı) :
"Filistinli kardeşlerimizden size selamlar getirdim. Allahu taala "müminleri cihada teşvik et, olur ki sizin elinizle onlar cezalandırır" buyurmaktadır. Resullullah her gün İsra suresini okuyarak Mescidi Aksa'nın ve Filistin'in önemine dikkat çekmiş ve Bilalı Habeşi orada ezan okumuştur."
"Bir az önce seyrettiğimiz Sinevizyonda görünen vahşeti hepiniz izlediniz. Bu vahşet o Yahudilerin akidesinden kaynaklanmaktadır. Ve onlar silahtan arındırılmış mazlum bir ümmete bu vahşeti uyguladılar. Siyonistler şu hakikati inkâr ettiler bir toprak parçasında yaşayan bir halkın kendini gerçekleştirme yaşayabilme hakkı vardır. Onlar kendi toprakları üzerinde yaşayan bir halkı vatansız bırakmak istiyorlar. Bu sebeple Filistinliler 60 yıldır topraklarından çıkarılıyorlar sürgün ediliyorlar."
Filistinli kardeşlerimiz ümmetin şerefini kurtarmaya onurunu çiğnetmemeye çalışıyorlar ve sizde bu zillete karşı kardeşlerinizin arkasında duruyorsunuz. Allahu Teala "onlardan korkuyor musunuz? Allah korkulmaya daha layıktır" buyuruyor. Yahudiler kendilerine yakın mevkilerde asla kendisine yakın bir güç istememektedir. Siyonist devlet şiddetli bir Gazze operasyonuyla Lübnan'ın intikamını almak ve Filistinlileri korku ile bertaraf etmeyi istiyordu ama böyle olmadı. Gazze'yi pikniğe gider gibi kolayca alacaklarını zannediyorlardı. Fakat silahtan arındırılmış bir halkın olağan üstü direnişiyle karşılaştılar. Bombardıman uçakları gemiler ve roketlerle saldırdılar ama Gazze teslim olmadı. Bu güne kadar Gazze'de kullanılan kimyasal silahların muhteviyatını hiçbir laboratuar çözmedi. Siyonistler yapabilselerdi Gazze'yi nükleer bir çöplüğe dönüştüreceklerdi. Gazze'de 4000 den fazla bina tahrip edildi. 20.000 den fazla ev hasar gördü. Binlerce mescit, yüzlerce okul, tahrip edildi. Gazze savaşından önce Gazze halkı ihtiyacının %75'ini kendisi üretiyordu. Fakat artık maalesef %85'ini karşılayamaz hale geldi. 6000 civarında yaralı veya sakat kalmış insan var. Tüm bunlara rağmen kardeşlerimiz direnmeye bu acıları tamir etmeye ve Mescidi Aksa'yı canları pahasına savunmaya devam ediyorlar. Yaşlı bir kadın vardı 4 çocuğunu şehit vermişti ona bu roketlerden hiç korkmadın mı? Diye soruldu. O ise "hayır" diyerek cevap verdi ve ekledi "Allah'ın kalbime gönderdiği iman okları çok daha etkiliydi." İşte bu iman Filistin direnişini ayakta tutmaktadır. İnşallah bir gün Kudüs'e gireceğiz. Ayetler ışığında bu böyledir ve tahakkuk edecektir Allah resulünün döneminde olduğu gibi ve onun sahabelerinin sünnet anlayışıyla bunu başaracağız inşallah. Bilelim ki Resulullah yardımcısız kalsa bile Allah onu yardımcısız bırakmamıştır yine bilelim ki Mescidi Aksa'yı biz yüceltmesek dahi Allah onu yüceltecek ve üstün kılacaktır."
"Batılılar ve batı ideolojisinin mihrakları ve İsrail asla böyle bir direnişle karşılaşacaklarını tahmin etmiyorlardı. Beni Nadir'de böyle olmadı mı onların kaleleri onları koruyamadı. Biz inanıyor ki onları Hayber'den çıkaran Allah'tı ve muhakkak Allah onları yine bu topraklardan çıkaracak ve zelil edecektir. Güzel gönüllü Türkiyeli kardeşlerim sizlere teşekkür ediyorum. Mescidi Aksa'nın duvarlarını Kanuni inşa etti sizin Kudüs'te silinmeyen izleriniz var. Kardeşleriniz sizin yardım ve gayretlerinizi görünce çok sevinip moral buluyorlar. İnşallah bizim umudumuz Türkiye'nin İslami kimliğe yeniden dönmesi ve batılı devletlerle değil İslam beldeleriyle ilişkilerini sıklaştırmasıdır. Siz bölgede büyük bir güce sahipsiniz inşallah bu gücü Filistin için kullanınız. Yine Filistin topraklarının tarihi bilgileri ve belgelerinin arşivi sizlerin elindedir. Bundan sonra İsrail asla eski gücüne sahip olamayacaktır. Artık bu konu dünyanın gündemi oldu. İsrail ahlaki siyasi diplomatik tüm cezalara çarptırılmalıdır. Fakat Arap yönetimleri Filistin'e sahip çıkmadılar ve çıkmamaktadırlar. Rabbimize hamdolsun ve ufukta görülmüştür ki zafer yakındır. Ve zafer inananlarındır. İsrail'in tek amacı bir Filistinli dahi bırakmadan oraya kalıcı bir şekilde yerleşmektir. İnşallah Allah'ın yardımı ve mü'minlerin fedakarca direnişleriyle buna imkân bulamayacaktır."
Filistin İslami Direniş Hareketi HAMAS'ın Genel ve Dış ilişkiler koordinatörü Talal Salih ise Allah'ın selamı ile izleyicileri selamladıktan sonra şunları söyledi:
"Ey Fatih ve Abdülhamit'in torunları ve yiğit Türkiye halkı asaletinizin İslam'dan olduğunu bir kez daha hatırladık Gazze'deki vahşet rabbimiz Allah'tır diyenlere yöneltilmiş bir vahşettir. Rabbimizin "ben insanları ve cinleri yalnız bana kulluk etmeleri için yarattım" ayeti temel ilkemizdir. Mücadelemiz bu çerçevededir. Kadın çocuk ihtiyar demeden çok şehit verdik ama yılmadık inşallah bundan sonra da yılmayacağız.
"Avrupalı bir heyet savaş tan önce Halid Meşal'i ziyaret ediyorlar. Ve ona diyorlar ki sizlere bir milyar dolar yardımda bulunacağız isterseniz bu miktarı iki misline de çıkarabiliriz sizi de gelecekte Filistin başkanı olarak ilan edebiliriz fakat bir şartımız var O şartta malum olduğu üzere İsrail'i tanımanızdır. Bunun üzerine Halid Meşal gelen heyete şu tarihi cevabı veriyor: "Vallahi başımı gövdemden ayırsanız dahi yine de İsrail'i tanımayacağız"
"Maalesef Mısır devleti ve benzerleri bu mücadelede bize en büyük darbeyi vurmuşlardır. Tıpkı hendek savaşında Arapların büyük kabilelerinin savaş açtığı gibi. Bu entrikalar karşısında sözümüz şudur "O müminlere insanlardan korkun onlar size kuvvetli ordularla saldıracaklar dediklerinde onların imanları artar ve Allah bize yeter o ne güzel vekildir derler."
"İsrail'in Gazze savaşında üç temel amacı vardı: Birincisi Hamas ve diğer İslami hareketlerin kökünü kazımak. İkincisi, Esir aldığımız askerlerini kurtarmak. Üçüncüsü ise İsrail'in en iç bölgelerine kadar ulaştırdığımız roketlerimizi susturması. Biz ise bunun karşılığında şu ayetle yola çıktık "Allah ve resulü sizi size hayat verene çağırdığında ona icabet edin" ve bizlerde bu çağrıya icabet ettik. Evet, bu savaşta çok acılar çektik ama onlar bizlerden daha fazla acılar çektiler bu ayetle sabittir. İşte bu vesileyle İsrail'in çirkin çehresini tüm dünya tanıdı. Onlar bütün silahlarını kullandılar ama savaş meydanına asla inemediler. Yeminle söylüyorum ki gençler Yahudilerle savaşmak için birbirleri ile yarış ediyorlardı. Savaşın altıncı gününde bir Arap devletinin vesilesiyle İsrail'in savaşı bitirmek istediğini ve bu konuda bu devletin aracı olmasını istediği haberleri bize ulaştı. Elhamdülillah ayetler uyarınca siz Allah'ın dinini üstün kılarsanız Allah'ta sizleri üstün kılacaktır böylece tüm Filistin halkı bir hedefe sabitlendiler özellikle gençler şahadet eylemlerinin gerçekleşmesi için üzerlerine sardıkları bombalarla İsrail askerlerinin içine dalmak için sabırsızlanıyorlardı. Bütün bunlara rağmen Allah'ın yardımı ve izniyle galip ve üstün geldik işte sizlerde bu zaferin ortaklarısınız. Düşündüklerinin tam tersine direniş şuuru alevlendi ve söndürülemez hale geldi. Evet, bu muhakkak ki yüce İslam'ın öğretilerine sımsıkı sarılmakla gerçekleşmiş bir başarıdır. Bir kadın çocuklarının ve kocasının parçalanmış cesetlerinin yanından geçerken şöyle haykırıyordu "Allah'ım senin rızana kavuşmak için gerekirse hepimiz bu uğurda parçalanalım".
"Şehit Nezzar Reyyan'ı bilirsiniz o evinin bombalanacağını anladığı zaman eşlerine ve çocuklarına "burayı terk edin" dedi fakat hanımları ve çocukları bunu yapmadılar. Hayır, biz seninle cennette de beraber olmak istiyoruz diyerek beraberce şehit oldular. Gazze savaşı bize bir şeyi daha öğretti. Arap âlemi olsun diğer Müslümanlar olsun Filistin ve Mescid-i Aksa söz konusu olunca bir yürek olabiliyorlar bu iki örnek dışında verilebilecek çok örnekler de vardır. Fakat unutulmamalıdır ki böyle bir halk böyle bir ümmet asla yenilemez üstün gelecek olan muhakkak bunlardır. Bizler şehit de olsak yaralansak da bu mücadele sürecektir gerekirse hepimiz şehit olacağız. Şunu çok iyi bilelim ki Filistin bize barış anlaşmalarıyla geri dönmeyecektir.
"Mescidi Aksa'nın altına tüneller açıyorlar Arap yöneticileri de duvarlar örerek katkı sağlıyor ve toplumumuzda Ahlaksızlığı ve uyuşturucuyu yaymak istiyorlar, uyuşturucu kullanan her gence aylık 300 dolar vermeyi vaat ediyorlar. Evet, tüm bunların dışında ne olursa olsun bütün insanlığa ve bütün âleme şunu ifade ediyoruz. Filistin bizimdir onun bir karışından bile vazgeçmeyeceğiz. Ayrıca hiçbir İslami ilkeden de vazgeçmeyeceğiz."
"Son olarak ta şunu söyleyebilirim. İhsanın karşılığı ihsandan başka bir şey değildir Türkiye halkı ve Davos aslanı Erdoğan'a şükranlarımızı sunuyoruz Allah cümlemizden ve cümlenizden razı olsun."
Paneli yöneten Mehmet Pamak aynı zamanda panelin son konuşmacısı olarak yaptığı "Ümmetin sorumlulukları" konulu sunumunda, Filistin'deki derinişin bütün ümmet adına olduğuna dikkat çekerek, çok boyutlu çaba ve yardımlarımızla kardeşlerimizin yanında yer almamız gerektiğini söyledi. Bir yandan maddi yardımlarımızla ve direniş lehine kamuoyu oluşturmaya, bu haklı mücadeleyi sürekli gündemde tutmaya yönelik yayın, konferans, panel ve eylemlerimizle, diğer yandan da içinde bulunduğumuz ülke yönetimlerini İsrail'e verdikleri destekleri kesmeye zorlayacak çalışmalarımızla İslami direnişin destekçisi olmamız gerektiğini, bunlarla birlikte içinde yaşadığımız toplumlardan başlayarak ümmetin vahiyle yeniden inşa edilmesinin hem ümmetin hem Kudüs'ün kurtuluşu için kaçınılmaz bir gereklilik olduğunu söyleyerek şunları ifade etti:
"Bugün halkı Müslüman ülkelerin başkentlerinin tamamına yakını Vahye aykırı tağuti yönetimlerin hâkimiyetinde, ülkelerini ve toplumlarını tevhide aykırı, ümmet bilincini dışlayan cahili ulusalcı sistemlerle yönetiyorlar. İşte tüm bu cahili devletler bugün İsrail terör devleti ve hâmisi ABD ile şu veya bu biçimde işbirliği içindedirler. Yani ümmet coğrafyasındaki ülkelerin bir kısmı (Filistin, Irak, Afganistan, Çeçenistan vb) askeri işgal altında iken, geriye kalanın büyük kısmı ise ideolojik, zihinsel işgal altında bulunmaktadır. Üstelik bu iki tür işgal ve işgalciler arasında kopmaz bir bağ olduğunu, birbirlerinin stratejik ortağı olduklarını, birbirlerini desteklediklerini bilmeliyiz. İşte bu sebeple de, bütün bu işgallere, ülkelerimizdeki yerli ideolojik işgallere de, Filistin'deki askeri işgale karşı gösterdiğimiz haklı tepki ve mücadeleye benzer bir duyarlılığı göstermemiz gerekir. Bir yandan askeri işgallere karşı İslami direnişleri desteklerken, diğer yandan da ideolojik işgalin yaşandığı ülkelerimizde tevhid, adalet ve özgürlük eksenli Kur'an'la büyük cihadı birlikte yürütmemiz gerekir. Bugün sadece Mescid-i Aksa değil, Kabe ve Mescid-i Nebevi de Amerikancı yönetimlerin kuşatması altındadır. İdeolojik işgal altındaki Ankara, Kahire, Şam, Riyad, Amman vb Kur'an'ın aydınlığına çıkıp kurtulmadıkça ve bu başkentlerin temsil ettiği İslam coğrafyası tağuti sistemlerin kuşatmasını aşmadıkça ve cahiliyenin karanlıklarından çıkıp Kur'an'ın aydınlığına kavuşmadıkça, Kudüs ve Mescid- Aksa da kurtulamaz".
"2005 yılında Katar Doha'daki bir toplantıda ABD'nin İnsan Haklarından sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Scott Carpenter da, Hamas ve Hizbullah benzeri örgütlere Ortadoğudaki demokratik sürece katılma imkanı tanınmasının yanlış değerlendirilmemesi gerektiğini ifade ederek, bu yeni anlayışın Amerika'nın İslamî rejimlere onay vermesi şeklinde yorumlanamayacağına dikkat çekmişti. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da, Amerikan Gazete Editörleri Derneği üyelerine yaptığı konuşmada ''İslam, Müslüman dünyası ve demokrasinin'' birbiriyle çelişmediğine model olarak Türkiye'yi ve AKP hükümetini göstermişti. Yani emperyalist batının razı olduğu sistem, yöneticilerinin seküler dünya görüşüne sahip olduğu, ekonomik, soysal, siyasi ve hukuki kamusal alanlara karışmayan, vicdanlara çekilmiş ve en fazla bireysel ibadetlere alan açan Protestanlaşmış bir din algısına sahip bulunduğu; siyasal ve hukuki sistemi laik demokratik; özgürlükler alanında liberal; ekonomik planda kapitalist bir sistemdir. İşte AKP örnekliğinde tüm Ortadoğu'ya sunulan model budur ve bütün Müslüman halklar bu modele çağırılarak, bu modelin önü açılarak dönüştürülmek istenmektedir."
"AKP hükümetinin, hem diğer bölge hükümetlerine hem de TC'deki geçmiş iktidarlara nazaran ortaya koyduğu görece iyi tutumlarını, erdemli çıkışlarını ve haklı insani, vicdani, ahlaklı tepkilerini takdir ediyoruz. Ancak terör devletiyle bütün ilişki ve işbirliğinin aynen devam ettirilmesi bakımından da bu olumlu söylemleriyle uygulamalarını birbiriyle çelişkili buluyoruz. Tutarlı olmaları için, bu doğru söylemlerine uygun politika izleyerek Siyonist devlete verilen desteğin kesilmesini, askeri işbirliği ve silah anlaşmaların iptali yönünde adım atılması gerektiğini hatırlatıyoruz. Ayrıca AKP'nin HAMAS'ı silahsızlandırma, AKP'lileştirme, demokratikleştirme ve dönüştürme riski taşıdığı konusunda da dikkatli olunması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü planlanmış art niyetli bir tercih olmasa da fiili durum şudur: Mısır ve despot Arap rejimleri kötü polislik yaparak İsrail'le birlikte hareket edip HAMAS'ı yıldırmaya, yok etmeye ya da FKÖ ve İsrail'e teslime zorlamaya çalışırken, AKP hükümeti de iyi polislik yaparak, sahip çıkıp destekleyerek dönüştürmeye, AKP'lileştirmeye, silahı, direnişi bırakıp demokratik parti haline gelmesi ve İsrail'i tanıması için ikna etmeye çalışmaktadır. Nitekim eski Dışişleri Bakanı Ali Babacan, hem de Davos'tan sonraki bir zamanda yaptığı açıklamada açıkça silahı bırakma çağrısı yapmış ve "HAMAS silahlı örgüt mü yoksa demokratik bir parti mi olacağına karar vermelidir" demişti. Anlaşılmaktadır ki, her iki tarafın elde etmeye çalıştığı sonuç da, neticede ABD ve İsrail'in işine gelecek ve direnişi tüketip işgali meşrulaştıracaktır. Bu sebeple hem direnişi sürdüren Müslümanlar hem de ülkemizdeki ve bölgemizdeki Müslümanlar bu dönüştürme riskini görerek Türkiye modeline karşı mesafeli ve dikkatli, tedbirli ve uyanık olmalıdırlar."
"Bugün İslam coğrafyasında yaşayan ümmet bakiyesi yığınların, bu parçalanmış, dağınık ve güçsüz halleriyle Filistin'deki vahşi işgale son verip Kudüs ve Mescid-i Aksa'yı Siyonist işgal ve kuşatmadan kurtarmaları mümkün değildir. Hiç değilse beşeri güç olarak, ABD ve İsrail vampir devletlerinin elindeki büyük silah gücünü aşan bir güce sahip olmaları gerekmektedir ki, onları beşeri ölçüler içinde mağlup edebilsinler."
"Bu mümkün görünmediğine göre, hem bu büyük teknolojik güce karşı galebe çalınabilmesi ve hem de Mescid-i Aksa ve Kudüs'ün vahyin egemenliğine tekrar kavuşmaları anlamında gerçek bir kurtuluşu yaşayabilmeleri, ancak ümmetin vahiyle yeniden inşa edilerek Allah'ın yardımına müstahak halini yeniden kazanması ile imkân dâhiline girebilir. Çünkü ancak bu halde Allah vaat ettiği yardımını gönderecek ve ancak bu ilahi yardımla, çok az ve çok güçsüz topluluklar nice güçlü topluluklara galip gelebilmektedir. İşte tevhidi topyekun mücadeleyle Kur'an'la diriliş gerçekleşirse ve Allah'ın yardımına müstahak olunursa, Allah'ın vaat ettiği yardım geldiğinde seküler aklın almayacağı muhteşem gelişmeler yaşanacak, beşeri ölçüler içinde güçsüz gibi görünseler de galibiyet mü'minlerin olacak ve Kur'an'la izzet bulan ümmet Kudüs'ü ve Aksa'yı da gerçek kurtuluşa taşıyacaktır."
İzleyicilerin hıncahınç doldurduğu Kocatepe Konferans Salonunda panelin akabinde Vahdet Vakfı'ndan Muhiddin Özdemir'in yaptırdığı dua ile oturum sona erdi.
velfecr