Basın açıklaması öncesinde platform üyeleri tarafından bir "tiyatro" yapılmıştır.
Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olan inançlarından ötürü kendine bir giyim tarzı olarak çarşaf belirlemiş olan bir bayanı canlandıran "cansız manken", günlük hayatında vergisini verir, vergi dairesine gittiğinde giyim şekline kimse karışmaz, aksine güleryüzle karşılanır.
Gün gelir aynı çarşaflı bayan oğlu askere gider, oğlunu yemin törenine alınmaz, tel örgülerin dışında tutulur. fakat o çarşaflının çocuğu şehit olunca TSK övünç madalyası takar ve ayakta alkışlanır.
aynı çarşaflı bayanın işi adliyeye düştüğünde o çarşaflı bayanın verdiği vergilerle maaşını alan hakim bayanı kıyafetinden dolayı dışrı atar ve "Senin Allahının kanunları burada geçmez" diyerek aşağılamaya çalışır.
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ 174. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI
Değerli Katılımcılar ve Sayın Basın Mensupları;
İnanç Özgürlüğü Platformu'nun 174. basın açıklamasına başlıyoruz.
Sizlere bir hikaye anlatacağım. Gerçi bu hikayenin kahramanları sizlere hiç yabancı gelmeyecek, hatta bazı yaramaz çocukların yaptığı gibi 'ben bunu biliyordum' deyip mızıkçılık bile yapabilirsiniz.
Hikayemiz Allah'tan korkan, kullarından utanan, minarelerinden ezan sesinin eksik olmadığı, bereketli toprakları olan bir ülkede geçiyor. Halkı; gayet mütedeyyin ama laik, cami yaptıran ama bir kez olsun içine girip namaz kılmamış, Kur'an'a bağlı ama hiç okumak, anlamak gibi bir gayreti olmayan insanlardan oluşuyor. Kahramanımızın adı Ayşe, Fatma, Hatice" fark etmiyor çünkü hikaye hepsi için aynı. Kızımız ülkenin doğusunda da doğmuş olabilir, batısında da. Kuzeyinde veya güneyinde. Bunun da bir önemi yok. Aile kızını sadece yedirip içiriyor, giydiriyor. Eğitimine gelince "orada dur bakalım sen bu çocuğu ancak dünyaya getirirken sorumlusun, bundan sonrasını sana biz söyleyeceğiz" diyorlar. 8 yıl okutacaksın!! Meslek Lisesine göndereceksen eğer; İmam Hatipler'den uzak dur. Üniversiteye gidemeyeceği gibi, askeri okullara da gidemez.. Devletin hangi kademesinde olursan olsun fişleneceğini de unutma.
Kahramanımız büyüdükçe çember daralıyor. Liseyi bitirdin mi? Üniversite hayali kuruyorsun. Hadi süper zekan ile, katsayıya rağmen kazandın diyelim. Şu başındakiyle nereye gideceksin? Aman sakın şu iki kapıya düşeyim deme; hastaneye ve mahkemeye. Hastanede önce örtünden dolayı aşağılanırsın. Bu devrin hangi devir olduğu, hangi çağda yaşadığın gibi 100 puanlık sorularla karşılaşırsın. Sakın cevap verme ya da alttan al çünkü sınav bitmez, seni tedavi etmek yerine fiziksel rahatsızlığının yanına bir de ruh hastalığı eklerler.
Mahkemeye hukuk işlesin, adalet bulayım diye gidiyorsun; çünkü onlar kabul etmeseler de, sen bu vatanın evladısın, senin damarlarında da asil kan dolaşıyor. Kılık kıyafet burada da önemli. Hoca Nasrettin'in dediği gibi "ye kürküm ye"' hesabı. Sen başındaki örtüyle ayrımcılık yapacağın düşüncesiyle hakim, avukat, doktor olamazsın. Çünkü karşındaki insan senin hakkaniyetli davranacağına nasıl inanacak!!! Ama sana ayrımcılık yapılabilir. Sen karşındaki hakime nasıl güveneceksin? Bunu soramazsın? Çünkü sen zaten yoksun, asıl olan onlar! Hikaye bu ya, hikayeyi yazan bir an yanılıp kızı yüksek kademede birinin eşi yapıveriyor. Sen misin buna cür'et eden? Sana köşkler, saraylar yasak. Resepsiyonlar, kokteyller nene lazım, otur evinde hanım hanım. Hiçbir yerde görünme, seni temsilen de birini buluruz. Neyse buna da şükür. Eşinin başörtüsü sebebiyle sürgüne gönderilen, yaş kararlarına takılanları çook gördü bu ülke. Hikaye böyle uzayıp gidiyor. Evet, gökten de üç elma düşüyor, hepsi de ne yazık ki; kızımızın başına yasak, yasak, yasak olarak düşüyor"
Burada çok az bir kısmına değindiğimiz yasaklar listesi; "Kamu Alanı" denilen ama sınırı neye göre ve kim tarafından çizildiği bilinmeyen alan içerisinde, keyfi uygulamalarla uzayıp gidiyor. Bizler tek tek yasaklarla uğraşmaktan ziyade yasakçılığın kaynağının kurutulmasını istiyoruz. Bu nedenle bir an evvel sivil anayasanın yapılmasını ve darbe dönemi ürünü olan anayasanın kaldırılmasını istiyoruz.
Geçtiğimiz hafta 27 Mayıs askerî darbesinin yıldönümüydü. Ne özgürlüklere ne de özgürlük savunucularına tahammül edemeyen yasakçı zihniyet 27 Mayıs 1960 Darbesi ile halkın seçtiği bir başbakanı idam etmiştir. Darbe dönemlerinin bittiği yalanıyla kendimizi kandırmayalım. Askerî darbelerden ümit kesenler artık yargısal darbeler yapıyorlar. Halkın temsilcileri tarafından seçilen Cumhurbaşkanı hakkında "yargılanabilir" kararları çıkartarak darbelerine farklı boyutlarda devam ediyorlar.
Bizler halkımızı özgürlüklerine sahip çıkmaya, bu özgürlüklere ket vuranlar kendi seçtikleri de olsa hesap sormaya davet ediyoruz.
Son olarak hükümetin Türkiye-Suriye sınırındaki mayınlı arazinin temizlenmesi ve temizleyen firmanın 44 yıllığına kullanımına açılması işinin ihalesine İsrailli firmaları da dahil etme girişimini üzüntüyle karşıladığımızı belirtmek istiyoruz. Halkımızın Ortadoğu'nun çıban başı İsrail konusundaki hassasiyetini hatırlatarak, hükümetin kendi kendini imha anlamına gelecek bu girişimini iyiniyetle hiçbir şekilde bağdaştıramıyoruz.
Kimsenin inancından, düşüncesinden dolayı kınanmadığı; yasakların olmadığı; adil,eşitlikçi, özgür, bağımsız bir Türkiye dileğiyle...
ANKARA İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ PLATFORMU ADINA
İLKE İLİM KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ
Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu Bileşenleri:
İLKDER (İlke Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği), VAHDET Vakfı, İHH ANKARA ( İnsan Hakları ve Hizmet Derneği), Mazlumder Ankara Şb. (İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği Ank.Şb.)
Etiketler: Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu Başörtüsü Tiyatro