Fındık üreticisi"nin sorunlarını, "TIR ve kamyon sahipleri" ile "otobüsçü"lerin dert ve sıkıntılarını dinledik ve "ilgili"lere iletmek üzere bir kenara not ettik... Bunları, ilerleyen günlerde inşallah gündeme getirecek ve gerekirse "ilgili"lere bizzat iletmeye çalışacağız.
Bir hafta boyunca çıktığımız "gezi"lerde ve yaptığımız "kahve sohbetleri"nde şuna şahit olduk: "AK Parti hakkında açılan kapatma dâvâsı" gündemin birinci maddesi... Her nerede üç-beş kişi bir araya gelse, bu konuyu tartışıyor... Sadece tartışmakla kalmıyor, aynı zamanda gerek "yargı"ya, gerek "askerî yönetim"e çok ağır eleştiriler yöneltiyorlar... Söylenenleri, şu cümlede özetlemek mümkün:
"Bizim inanç ve düşüncemize uygun karar veren Meclis'teki 411 kişidir, Anayasa Mahkemesi'nin 11 üyesi değil!.. Biz, oyumuzu AK Parti'ye ve diğer partilere verdik, Anayasa Mahkemesi üyelerine değil!"
YARGI VE TSK"YA GÜVEN AZALIYOR
Hemen ifade edelim: Bir hafta süren gezimizde; "Yargı"nın ve "Asker"in büyük itibar ve güven kaybına uğradığını gördük... Ne yazık ki; insanların çoğu, TSK'yı artık "Peygamber Ocağı" olarak görmüyor!.. Hele de; "TSK'nın Yargı'ya müdahale ettiği"ni ve "Yargı'nın TSK hizasına sokulmasının amaçlandığını" ortaya çıkaran "Lahika" isimli "andıç"tan sonra!..
Gördük ve kulaklarımızla bizzat işittik ki, sadece TSK'ya değil, "Yargı"ya da güven kalmamış... Aynı insanlar, daha önce görüştüğümüzde "Şeriat'ın kestiği parmak acımaz" deyip; "yargı"ya ve "adalet"e olan inanç ve güvenlerini ortaya koyarlarken; bu defa gördük ki; insanımız "tuzun da koktuğuna" inanmaya başlamış!..
Bu güvensizlik, sadece "AK Parti hakkında kapatma dâvâsı açılması" ile sınırlı değil...
RP'YE ÖYLE, CHP'YE BÖYLE!
Vakit'in önceki günkü ve dünkü manşetlerinde de gündeme getirildiği gibi; "Refah'a öyle... CHP'ye böyle" kararları da, yargıya duyulan güveni iyiden iyiye sarsmış!.. Hani, "yargıya güven, dibe vurmuş" dersek, pek abartmış olmayız!..
Evet, evet;
Skandal kararları ile gündemden düşmeyen Anayasa Mahkemesi'nin, "CHP'nin Kanaltürk'e aktardığı 4 trilyon lira"nın önemli bir bölümünü 2 yıl sonra, yani skandalın patlak verdiği dönemde faturalandırmasında "hukuksuzluk" görmemesi, yargıya olan güveni daha bir tartışılır hale getirmiş...
1997'de Refah Partisi hakkında açılan 'kayıp trilyon' davasında, 763 çuval dolusu fatura ve belge incelenmeden, Prof. Necmettin Erbakan ile birlikte 79 partili hakkında 1 ila 2 yıl arasında değişen hapis cezaları verilmişti... Ancak aynı mahkemenin "CHP hesaplarındaki yamukluk"lara karşı hiçbir işlem yapmaması; "Bu ne perhiz, bu ne turşu?" dedirtiyor!..
Biliyorsunuz;
"Kayıp 1 Trilyon Dâvâsı"nda verilen "mahkûmiyet"ten dolayı, Prof. Dr. Necmettin Erbakan, bir süredir "ev hapsinde" tutuluyor... Evet; "RP'nin 763 çuval dolusu faturası incelenmeye bile gerek görülmeden" karar verildiği için!.. Ama, CHP'nin "incelenen"(!) faturalarında herhangi bir hukuksuzluk görülmemiş!..
İnsanlar, işte bu olay için "yersen!" diyor da başka bir şey demiyor!..
Üzülerek ifade edelim ki;
"Adaletin sembolü" olması gereken yargıya ve "güvenliğin sembolü" olması gereken askere duyulan bu güvensizlik, "Ankara'da birilerinin çok büyük yanlışlar yaptığını" düşünmemize sebep oldu!..
Dileriz ki;
"Millet için" karar verip iş yapanlar, bir an önce "millete rağmen" karar verip iş yapmaktan vazgeçerler!..
Çünkü insanlar;
Artık burunlarından solumaya başlamış!..
ONBİNLER KARTEL'DE YOK, VAKİT'TE VAR!
"Tepki"lerin ve "öfke"lerin odağında sadece "Yargı" ve "Asker" değil, aynı zamanda "kartel medyası" da var!..
İnsanlar, "kartel medyası"na en çok "işine gelmeyenleri görmedikleri" için kızıyor... Buna örnek olarak da; "onbinlerin özgürlük talepleri"nin kartel gazetelerinde yer almayışı gösteriliyor.
Biliyorsunuz;
"Ortak Akıl Hareketi" etrafında bir araya gelen TGTV, Hak-İş, Memur-Sen, MÜSİAD ve Mazlum-Der gibi 300'den fazla STK, geçen hafta, ilk önce İstanbul/Beyoğlu'nda onbinlerce insanın katıldığı "büyük bir yürüyüş" gerçekleştirdi, daha sonra da Malatya'da "büyük bir miting" yaptı.
Bu mitinglerde, konuşmacılar özetle dediler ki;
- "Millete ait makamlardan millete yakıcı bakışlar atılıyor. Laiklik, inananları dövmenin sopası olmamalı. 'Kim iktidar olursa olsun ülkeyi biz yönetiriz' diyenler var. Millet olarak bu yapıya 'dur' diyoruz. Oluşturulmaya çalışılan demokrasi krizine ve darbeli yönetime müsaade etmeyeceğiz."
- "Bugün tanıdık ve bildik senaryolar yeniden sahneleniyor. Yönetmeden hükmetmek isteyenler var. Anayasa'nın sınırları zorlanarak nöbetleşe bildiriler yayınlanıyor. Gazeteciler, siyasiler ve halk hizaya sokulmak isteniyor. Bu girişimlerin, parlamentonun meşruiyetini tartışmaya yönelik olduğunu hayretle izliyoruz. Hukukun üstünlüğü ve demokratik teamüller yerine, ülke yargıçlar rejimi ile yönetilmek ve rejim demokratik olmaktan çıkarılmak isteniyor."
Sadece "konuşma"larda değil, "pankart"larda da "millete rağmenciler"e tepki vardı.
"Darbeye karşı 70 milyon adım!"
"Hemen şimdi, kesintisiz adalet!"
"Sesini yükselt, iradene sahip çık!"
"Darbeye karşı ses çıkar"
"Millet; sözde değil, özde egemenlik istiyor!"
"Millet ne derse, o!"
Gelin görün ki;
Gerek İstanbul/Beyoğlu'nda, gerek Malatya'nın Kernek Meydanı'nda, alanlara sığmayan onbinlerce "darbe karşıtı" vatandaşın "hukuk ve adalet" isteyen haykırışlarını, ne yazık ki "kartel gazeteleri" görmezden geldi, "tek sütunluk" olsun, haber değeri görmedi.
Olayı bütün ayrıntıları ile sizlere duyuran ve "özgürlük çığlıkları"na destek veren yine Vakit oldu...
MİLLETİN PARASIYLA MİLLETE HAKARET!
Kartel gazeteleri ise;
Lâtife Tekin adlı "kadın yazar"(!)'ın Karabük'te gerçekleştirdiği "tek kişilik gösteri"ye odaklandı!..
Evet, "Darbeye karşı 70 milyon adım" sloganıyla eylem yapan onbinlerin "özgürlük gösterisi"ni görmeyen kartel; "Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a ve Karabük halkına hakaretler yağdıran" Latife Tekin adlı "Dişi Nesin"e sahip ve destek çıktı!..
İşte, "kartel" gazetelerinin bu "millet düşmanlığı" hiçkimsenin gözünden kaçmıyor!..
"Provokatörce sözleri"nden dolayı "Aziz Nesin'in dişisi" olarak anılan Latife Tekin üzerinden genel bir tablo çizen insanlar, şöyle diyorlar:
"Öğrendik ki; Latife Tekin'i Karabük'e davet edenler, yapacağı kültürel konuşma için ona para ödeyeceklermiş!.. Ancak Latife Tekin, kültürlü bir konuşma değil, küfürlü bir konuşma yapmış!.. Yani, Karabüklülerin parasıyla Karabüklülere hakaret etmiş!..
Aslında, bu ülkenin bürokratları da Latife Tekin'den pek farklı sayılmaz!.. O, nasıl ki Karabüklülerin parasıyla Karabüklülere küfrediyor; adaletten ve güvenlikten sorumlu bazı bürokratlar da; milletten aldıkları maaşla millete küfrediyorlar!..
Karabük'ün ileri gelenleri, nasıl ki; "Bizim paramızla bize hakaret edemezsin!" deyip Latife Tekin'e haddini bildirmişlerdir, dileriz, bir gün gelir millet de, milletten maaş alıp millete hakaret edenlere haddini bildirir!"
............
Bir haftalık gezimizde, bunun gibi nice konuşmaya şahit olduk... Sırası geldikçe, inşaallah onları da aktarırız... "Bu haftalık da bu kadar" deyip hasbihalimize son vermeden önce şunu ifade etmek istiyoruz:
"Yargı da, TSK da kararlarını gözden geçirse ve millete kulak verse, çok çok iyi olur!"
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle.