Başbakan Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nca Bilkent Otel'de düzenlenen 4. Din Şurası'nın açılışında yaptığı konuşmada, Türk milletinin olduğu kadar tüm insanlığı ve tüm dünyayı yakından ilgilendiren sorun alanları üzerinde beyin fırtınası gerçekleştirerek, bilim ve fikir insanlarının güncel sorunlara cevap arayacaklarını kaydetti. Erdoğan, şöyle konuştu: 'Zira cevabını bekleyen çok sorular var, çok sorunlarımız var. Bu şura bu soru ve sorunların cevabını gerçekten burada verecek olursa, inanıyorum ki beklentileri olan, özellikle birince derecede milletimiz rahatlayacaktır, huzur bulacaktır.
HAKLI GURURUMUZ
İstiklal Marşımız'ın şairi merhum Mehmet Akif, yaşadığı dönemde İslam dünyasını çok yakından gözlemlemiş, o dönemin sorunlarını, mesele edinmiş ve bunları halkın anlayacağı bir şekilde dile getirmiştir. Dünyaca tanınan bilim adamlarımız var. Bu salonda yer alan çok değerli bilim adamlarımız bile bu noktada haklı gururu taşıdığımızın bir göstergesidir."
ALTERNATİF ŞART
Geçen hafta IMF ve Dünya Bankası yıllık toplantılarının İstanbul'da yapıldığını hatırlatan Erdoğan, 'Orada da ifade ettim; bugün dünyanın bir bölümü varlık içinde, her türlü imkan ve fırsattan istifade ederek, hatta lüks ve israfı bir hayat tarzı haline getirirken, onlardan çok daha fazla insan, günde bir dilim ekmek bulmaktan zorlanıyor. Bazı ülkelerde çocuklar, gözlerini refaha, huzura, en gelişmiş eğitim ve sağlık imkanlarına açarken, bir başka yerde çocuklar yokluğa, yoksulluğa, çaresizliğe, savaşa, çatışmaya, kitle imha silahlarına, fosfor bombalarına açabiliyorlar. Bu gidişe 'dur' diyecek, bu adaletsizliği adalete çevirecek, müşahhas karşılıklar, somut karşılıklar, uygulanabilir alternatifler üretmek zorundayız" dedi.
İSLAM'A FATURA ETME ÇABASI
Erdoğan, Irak'ın işgali ve Gazze'nin bombalanması sırasında uluslararası tartışma platformlarında 'İslami terör' ifadelerini kullanmak suretiyle, Müslümanlara ve İslama fatura kesilmeye gayret edildiğini söyledi. Başbakan sözlerini şöyle sürdürdü: "Bunlara karşı çok ciddi bir duruşun, omurgalı bir duruşun, haysiyetli, onurlu bir duruşun olmasını İslam dünyasından ve farklı objektifle bakabilecek mercilerden beklerdik ama göremedik, duymadık. Bunu başarmamız lazım. Bunu yapmamız lazım. Bu güncel meselelere karşılık olacak cevaplar üretmek, siyasetçilerle devlet adamlarıyla birlikte hatta daha da çok bilim insanlarının, düşünürlerin ve elbette din adamlarının mesuliyetindedir' dedi.
Anneler çocuklarına aynı Yasin'i okuyorlar
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, oğlunu, her ne sebeple olursa olsun kaybeden annelerin, oğullarının cenazesi başında aynı Yasin'i aynı Fatiha'yı okuduklarını, aynı duayı ettiklerini ve cemaatin aynı kıbleye yöneldiğini ifade ettiğini belirterek, 'Benim bu örneğimi, çok tipik bir refleksle karşılayanlar, alışılmış tepki verenler oldu. 'Başbakan demokratik açılımı, din üzerinden mi gerçekleştirecek' şeklinde fikir yürütenler çıktı. Dinin istismarı ne kadar yanlışsa, dinin toplumsal problemleri çözmede oynayabileceği sosyal rolü görmezden gelmek de o denli yanlıştır' dedi. Erdoğan şöyle devam etti: "Yapılan yanlışların, var olan yanlış tablonun, dinimizin özüyle çeliştiği de bir gerçektir ve benim vurgulamak istediğim, dikkati çekmek istediğim de işte budur. Bu noktada son derece acı bir gerçeği de burada ifade etmek durumundayım.
Yürütülen propagandaların da etkisiyle, Müslüman dünya ne yazık ki yoksullukla, mahrumiyetle, terörle, cehaletle anılır bir hale getirilmek isteniyor."
Türkiye ağır bedeller ödedi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, laikliğin istismarının, bilimsellikten, toplumsal gerçeklerden ve evrensel uygulamalardan uzak bir şekilde yorumlanmasının ve uygulanmasının doğru olmadığını ifade ederek, 'Türkiye on yıllar boyunca bu tartışmaları son derece sağlıksız bir zeminde yapmıştır ve buna çok ağır bedeller ödemiştir' dedi. 'Laiklik evrensel bir kavram olmasına rağmen Türkiye'de farklı bir şekilde yorumlanabilmiştir. Laikliğin uygulanmasına ilişkin birçok tartışma bilimsellikten uzak bir şekilde, bilim adamlarını dışarıda tutarak siyasi bir yaklaşımla sürdürülmüştür.
Şunu burada tüm samimiyetimle ifade etmek durumundayım; herhangi bir dinin istismarını dinin kendisine saygısızlık olarak görürüm. Dinin istismarı bizzat dinin kendisini hedef alır. Ona zarar vermeye yöneliktir. Ancak dine samimi müntesipliğin istismar olarak nitelendirilmesi de din ve vicdan özgürlüğüne aykırı bir tutum olarak ele alınabilir. Aynı şekilde laikliğin istismarı, bilimsellikten, toplumsal gerçeklerden ve evrensel uygulamalardan uzak bir şekilde yorumlanması ve uygulanması da doğru değildir. Türkiye on yıllar boyunca bu tartışmaları son derece sağlıksız bir zeminde yapmıştır ve buna çok ağır bedeller ödemiştir. Son dönemde bu noktada oluşmuş olgunluğun ülkemiz ve geleceğimiz adına umut verici olduğunu düşünüyorum. Asla karamsar bir tablo çizmek niyetinde değilim. Asla umutsuz değilim.'
Bu din aziz bir dindir
İslam dünyasının ya da Müslümanların bugün dünyadaki mevcut tezahürü, görünümü, ahvali her ne olursa olsun İslamiyet'in aziz bir din olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: 'İslam kelimesinin de ifade ettiği üzere bu din bir barış dinidir. Dışarıdan sistemli şekilde yürütülen saldırılar, içeride bu saldırılara zemin hazırlatan hatalar dinimizin özüne asla ve asla nüfuz edemeyecektir. İnsanlığın en umutsuz olduğu dönemlerde bile akıl, inanç, dua ve teslimiyet yeni çıkış yolları üretmiştir. Dinin alanını genişletmek ya da daraltmak gibi özden uzak girişimler yerine dinin özünü anlamaya ve idrak etmeye yönelmek yeni kapıların açılmasını muhakkak beraberinde getirecektir.' Erdoğan, alimlerin, ilahiyatçıların, fikir insanlarının, kanaat önderlerinin bu çıkış yollarını bulmada, yeni kapılar açmada özveriyle çalıştıklarına ve başaracaklarına gönülden inandığını kaydetti. İslam dininin özüne de uygun olarak şura mekanizmasının işletildiğini, güncel meselelerin istişare edildiğini, çıkış yollarının arandığını belirten Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı'na bu yöndeki gayretlerinden dolayı şükranlarını sundu.
Medya vaizlerine fırsat vermeyin
Başbakan, halktan, halkın ihtiyaçlarından, taleplerinden, güncel meselelerden kopuk bir bilim dilinin halk arasında boşluk doğuracağını belirterek, 'Çünkü biz insanlara akıllarının anlayacağı dille hitap etmek durumundayız. Bu boşluk da bugün ibretle şahit olduğumuz gibi medya vaizleri tarafından doldurulacaktır eğer biz boş bırakırsak' dedi. İslam alimi Gazali'nin bir yandan son derece ağır bir ilim dilinde, ilim dalında yoğunlaşırken eş zamanlı olarak halkla irtibatını koruduğuna, halkın anlayacağı bir dil inşa ettiğine işaret eden Erdoğan, Gazali'nin bugün bile başucu kitabı olan 'İhya-i Ulumi'd-Din' adlı eseriyle halkla arasına bir köprü kurduğunu anlattı.
Dine kültürel bir obje olarak bakmanın maliyeti ağır olmuştur
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, dinin, insanı ahlaki ve insani yönden olgunlaştırmayı hedefleyen, insan-ı kamil yolunda, ona rehberlik yapan bir rahmet, kurtuluş ve diriliş çağrısı olduğunu söyledi.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nca düzenlenen 4. Din Şurası'nda konuşan Bardakoğlu, 'Dinleri deruni ve külli muhtevasından kurtarıp, kuru ideolojik bir söylem stoku olarak değerlendirmeyi ya da dine kültürel bir obje olarak bakmanın maliyeti oldukça ağır olmuştur' dedi. Bardakoğlu, günümüzde din konusunun her zaman bir laiklik tartışmasıyla birlikte ele alındığını hatırlatarak, 'Öncelikle laiklik tüm dinleri hesaba katan bir denge arayışının nitelikli bir ürünüdür. Laiklik, devletin herhangi bir dinle kendi gerekliliklerini karşılayacak bir talepkarlık içerisinde ilişkiye geçmemesini, toplumun dinle kuracağı bağlara müdahale etmemesini öngören, hatta bu sınırları garantiye alan, din de kamusal hayatı bütünüyle kuşatan siyasi proje kılınmasını önleyen bir kontrat olarak okunmalıdır' değerlendirmesinde bulundu.
İNSANLARI TERCİHE ZORLAMAK...
Bardakoğlu, devletin laik yapısı ile toplumun dini hassasiyetleri arasında tansiyona ve gerilime yol açacak, insanları birinden birini tercihe zorlayacak söz tavır ve davranışlardan kaçınmanın herkese düşen ortak bir vecibe olduğunu vurguladı. Bardakoğlu, 'İslam'ın, Yahudi ve Hristiyan geleneklerin muhatap olduğu suçlamalara ortak edilmesi, batılılaşma politikalarımızın en sorunlu alanlarından biridir' görüşünü dile getirdi.
Din, demirbaş tartışma konusu
Devlet Bakanı Faruk Çelik, Din Şurası'nda yaptığı konuşmada, dinin yeni toplumsal talepler dikkate alınarak nasıl yorumlanacağı, ilahi vahyin tabiatına halel getirmeden, bugünün modern insanının bilgi ve hikmetle nasıl buluşturulabileceği konusunda, Diyanet İşleri Başkanlığı'na önemli görev ve sorumluluklar düştüğünü söyledi. Türkiye'de dinin, 'demirbaş tartışma konuları' arasında yer aldığını anlatan Çelik, cumhuriyet kurulurken dinin ve Diyanet'in statüsünün tam bir açıklıkla belirlendiğini, buna rağmen süreç içinde dinin, ya hiç yokmuş gibi davranılarak zayıflatılmaya çalışıldığını ya da kendi doğasına ters bir şekilde kullanıldığını ifade etti. Çelik, bütün bunların başta din ve diyanet olmak üzere pek çok kişi ve kurumun kendini mağdur hissetmesine ve dinin temsil makamlarının ciddi bir itibar kaybına uğramasına neden olduğunu belirtti. Çelik, 'Bugünün modern insanının bilgi ve hikmetle nasıl buluşturulabileceği konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı'na önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir' diye konuştu.
yenişafak