Basın açıklamasının metni:
Sayın basın mensupları, Antalya ve ilçelerinden gelen sivil toplum kuruluşu mensupları ve saygıdeğer Antalyalılar. Akdeniz Dayanışma Platformu (ADAP) olarak "Başörtüsüne Özgürlük Eylemi"nin 8.sini gerçekleştiriyoruz.
Türkiye'de azgınca ve acımasızca devam ettirilen başörtüsü yasağı devam ediyor. Müslümanlar inançlarının gereği olan başörtüleri ile okullarına giremiyorlar. Öğrencilerine eğitim hizmeti veremiyorlar. Hastalarını tedavi edemiyorlar. Kamusal alan dayatması ile başlatılıp hizmet alan-hizmet veren ayrımı ile çarpıklaştırılarak asıl amacı yok sayılmaya çalışılan bu yasak, oligarşik burjuvanın halk çoğunluğu ile hesaplaşma malzemesi, hak karşıtlığının, zulüm düzenin dayanağı haline gelmiştir.. Oligarşik odaklar İslamın tüm izlerini toplum hayatından silmek için amansız bir savaş veriyorlar.
İslam adalet, eşitlik ve özgürlüğün yegane teminatıdır. İnsanlığı birbirine tapmanın koyu karanlığından kurtaran, barış adalet ve özgürlüğe kavuşturan İslamı, toplum hayatından uzaklaştırma çabasında olanlar, Zulmün kaynağı olan pagan dinlere, şamanizme dayanarak toplumu dizayn etme gayretindeler.
Ergenekon operasyonu kapsamında halen cezaevinde bulunan Emin Gürses'inden Doğu Perinçek'ine kadar, İlkel şamanizmin peşinde koşanlar kirli ellerini islama uzatıyor, İslam'ın emir ve yasakları üzerinde ahkam kesiyorlar. Toplumsal hayatta en küçük dini duyguya bile tahammül edemeyen dogmatik bir laiklik anlayışının kulları,vahyin şekillendirdiği pak dinimize müdahale etme yetkisini ve cesaretini nereden alıyorlar.
"Susurluk, Şemdinli, Atabeyler gibi Ergenekon çetesi de darbe ortamı oluşturmak amacıyla ülke genelinde geniş çaplı provakatif eylemlere giriştiler. Hrant Dink cinayetinden Danıştay baskınına, misyoner cinayetlerinden Cumhuriyet Gazetesi bombalarına, Cumhuriyet ve Ulusal Birlik mitinglerine kadar yapılan provakatif eylemler Sarıkız ve Ayışığı darbe planlarının icra edilmesinden başka bir şey değildir. Bu bağlamda söz konusu provakatif eylemlerin istenilen ortamı tam olarak sağlayamamasıyla beraber Yargıtay Başsavcısı'nın AK Parti'yi kapatma davasının devreye girmesi yüksek yargı kurumlarının darbe sürecinin devam ettirilmesinde önemli bir misyon yüklendiklerinin göstergesi oldu. Şu ana kadar Sarıkız ve Ayışığı darbe projelerinin failleri hakkında herhangi bir dava açılmamış olması, suç duyurularının mahkemeler tarafından kale alınmaması hukuk devleti, yargı bağımsızlığı söyleminin içinin ne kadar boş olduğunu bir kez daha tescil etmiştir.
1974'te Yunanistan'da hükümete karşı bir darbe tertipleyen Albaylar Cuntası'nın tüm mensuplarının halen cezaevinde. Bugün Türkiye'de ise mahkum etmek ve yargılamak şöyle dursun darbecileri mahkemeye çağırıp ifadelerine dahi başvurulamıyor. Türkiye'de halkın seçimler aracılığıyla adaletin ve güvenliğin tesisi için AK Parti Hükümeti'ne temsil yetkisi vermiştir. "AK Parti Hükümeti adaleti ve güvenliği gölgeleyici herhangi bir uzlaşma çabası içine giremez. Darbecilerden hesap sormak öncelikli sorumluluğudur.
Yasakların en önemli faktörü askeri vesayet, son 23 Nisan törenlerinde de tavrını ortaya koymaktan çekinmemiştir. Son dönemde gündeme gelmekten çekinen, tam tersine bilinçli olarak gündemden düşürülen askeri bürokrasinin tekrardan vitrine doğru yol almaya başlaması, kapatma davasının oluşturduğu panik havasından pay kapmak istemesi olarak yorumlanabilir. 27 Nisan'da kaybettiği prestiji tekrar geri kazanmak isteyen asker için bugünler bulunmaz fırsatlar sunuyor önlerine. Onlar da boş kaleye topu yuvarlamakta fazla zorluk çekmiyorlar.
27 Nisan'a değinmişken geçen yıl ki e-darbe denemesi ya da e-muhtıra göndermesine olan tavrımızı da tekrar belirtmekte fayda görüyoruz. Geçen yıl 27 Nisan Cuma akşamı gece yarısına yakın Genelkurmay'ın internet sitesinden yapılmaya çalışılan muhtıraya karşı yine buradan tavrımızı ortaya koymuş ve Halkı Göreve çağırmıştık. Buradan yine tekrar ediyoruz. Haksızlıklara ses çıkartılmadıkça, zulme sessiz kalındıkça, baskı ve dayatmalara karşı teslimiyetçi bir tavır sergilendikçe bu darbe ve muhtıralarla halkı hizaya çekmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürülmüş olacaktır.
Yapılması gereken açıkça ve hiçbir korku ve endişeye kapılmadan onurlu bir şekilde tavrımızı ortaya koyabilmektir. Yoksa baskı ve yasaklara ses çıkartılmadıkça bu baskı ve yasaklar kanıksanmış olacak, dayatmalar normalleşecek ve toplum kocaman bir yığın haline gelecektir.
27 Nisan bu anlamıyla varmak istediği hedefe ulaşamamış, hemen ertesi gün Müslümanlar bu muhtıraya karşı tavırlarını ortaya koymuşlar ve sessiz kalmayacaklarını göstermişlerdir. Daha sonrasında 22 Temmuz seçimlerinde de gereken cevap AKP 'ye tanınan yüzde kırk yedilik oy oranı ile kendisini göstermiştir.
Ama aldıkları bu kadar oya rağmen şu olayın farkında olmaları lazım:
Sanıyorlar ki, 'Atatürk ilke ve inkılápları'na sarılırlarsa sistem onları bağrına basacak!...
Sanıyorlar ki, 'manifesto gibi' bir savunma, sırf öyle olduğu için partilerini kapanmaktan kurtarabilir.
Gerçekten öyle inanıyorlarsa, Fazilet Partisi'nin savunmasını bir kere daha okusunlar. Okusunlar da, hukuku ve demokrasiyi ciddiye alan bir savunmanın ne kadar işe yaradığını görsünler!...
Demek istediğimiz, AKP'liler elbette iyi bir savunma hazırlasınlar, ama yine de ona güvenmesinler. Aksi halde hayal kırıklığına uğrayabilirler. Hasılı, AKP'nin bugün ihtiyacı olan tek şey cesur ve onurlu davranmaktır. Yanaşma siyaseti izleyerek korkulan akıbetten kaçmanın mümkün olmadığını şimdiye kadar defalarca görmedik mi?...
Bu süreç tamamlanmış bir süreç değildir. Süreç her yerde devam etmektedir. Halkla olan kavgasını her fırsatta ortaya koymaktan çekinmeyenler Tekirdağ Hayrabolu'da başörtülü bir hanımı protokolden attırarak, Mardin'de kürt oldukları için lise öğrencilerine terörist muamelesi yaparak, Kartel medyasında İslam'a ve Müslümanlara olan kin ve nefretlerini kusarak süreci devam ettirmektedirler. Seksen küsür yıldır belki de yaklaşık bir asırdır sürdürülen İslami Kimlik ile olan kavgacı tutum devam ettirilmektedir. Üçlü siyaset anlayışından kalan alışkanlıkları depreşmiş olmalı ki; yaptırdıkları afişlerde din de bizim, devlet de bizim, millet de bizim gibi sloganlar kullanmaktadırlar. On yıllarca her şeye vaziyet etmeye alışmış olanlara çok uygun bir afiş gerçekten de.
Açıklamamızın sonunda baskı ve yasaklarla yaşamanın bir kader olmadığını bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Dayatmalara boyun eğmenin dini bir tutum olmadığını belirtmek istiyoruz. İnsanlar dünyada onurları için yaşaması gereken varlıklardır. Onuru alınmış bir insanın durumu da, elbette ki zavallılıktan öte geçmeyen bir durum olacaktır.
Müslümanlar onurlu insanlardır. Müslümanlar Allah Rasulü' Hazreti Muhammed'in izinde yürümek zorunda olan insanlardır. Müslümanlar izzeti ve şerefi yalnızca Allah'ın yanında araması gerekenlerdir. Müslümanlar vahye tabi olanlardır.
Artık herkes bilsin ki eski suskun halk değiliz. Bu gidişata el koyuyoruz. Aşağıda imzası olan bizler, modern/postmodern/geceyarısı muhtırası biçimindeki her türlü darbe girişimine karşı direneceğimizi açıkça ilan ediyoruz
Basın açıklamamıza burda son verirken İtalya'dan kalkıp barış gönüllüsü olarak yollara düşen pippa bacımızı katledenleri kınıyoruz. Dört yıl önce tekerlekli sandalyesinde Siyonist İsrail'in katlettiği şehit Şeyh Ahmet YASİNİ rahmetle yad ediyor, Çeçenistan'da, Irak'ta, Afganistan'da ve diğer tüm dünya insanların emperyalist zulmünden kurtulmasını için 'YOLUN YOLUMUZDUR' ey Ahmet YASİN diyor sizleri rabbi rahime emanet ediyoruz.
7 Haziran Cumartesi gün saat 11 de yine burda 9.sunu yapacağımız basın açıklamasında buluşmak ve mazlum müslümanların haklarının takipçisi olduğumuzu bildirmek üzere hepinizi Allah'a emanet ediyoruz.
ANÇED (Alanya), Sebilay (Alanya), Radyo Mercan, Özgür-Der Antalya Temsilciliği, AKAD (Manavgat), Ensar Vakfı Serik Şubesi, ES-Der Antalya Şubesi, Diyanet-Sen Antalya Temsilciliği, Eğitim-Bir-Sen Antalya Temsilciliği