Bir insan bu kadar “sahtekâr”, bu kadar “ikiyüzlü”, bu kadar “bukalemun”olabilir mi?..
“Omurgalı” bir insan, sürekli “kıvırmaz”, sürekli “görüş” değiştirmez!..
Belli yaşın üstündeki bir insanın “oturmuş bir fikri” vardır... Yani, “esen rüzgara göre” fikir değiştirmez!..
Sözü, “HDP’lilere” getirmek istiyorum...
Dünkü gazetelerde, “manşet”lerden verilen “iki ayrı başlık” dikkatimi çekti:
“HDP, Kandil’i sorumlu tuttu!”
“Barışın anahtarı İmralı’da!”
Birinci başlık, yani;
“HDP Kandil’i sorumlu tuttu” başlığı, “kâğıt ihtiyacı Paralel tarafından karşılanan Taraf gazetesi”nin sürmanşetinden, ikinci başlık ise “Özgür Gündem” gazetesinin manşetinden verilmişti!..
DİYARBAKIR’DA KAPIŞMA!
Biraz ayrıntı verelim:
“HDP Kandil’i sorumlu tuttu” başlığının altında, özetle şöyle deniliyordu:
Muhalefet partilerinde “1 Kasım depreminin sarsıntıları” sürüyor.
Seçimde MHP’den sonra en fazla oy kaybeden parti olan HDP de, oylarındaki düşüşü masaya yatırdı.
HDP, 7 Haziran ile 1 Kasım sürecinde yaşanan oy kaybından Kandil’i sorumlu tuttu.
Seçim sonucunun değerlendirilmesine ilişkin toplantı birkaç gün önceDiyarbakır’da yapıldı. Toplantıya “HDP yöneticileri”nin yanı sıra Kandil’e yakın isimler de katıldı.
Kapalı kapılar ardında yapılan toplantıda HDP’liler ilk defa seçimlerdekiyenilgi konusunda Kandil’i hedef aldılar.
KCK-DTK ve HDP’li üst düzey isimlerin katıldığı toplantıda zaman zaman sert sesler yükseldi. Söz alanlar; sürecin Kandil tarafından sabote edildiğini ve “Türkiye partisi olma” iddiasının da PKK eliyle boşa çıkarıldığını anlattı. Şiddetin ters teptiği değerlendirmesini yapan HDP’li yöneticiler, “Mahalle aralarında PKK’nın açtığı hendeklere gömüldük. Sorumlu Kandil’dir. Kimse aksini savunmasın” dedi.
Aralarında DBP Eş Genel Başkanı Emine Ayna’nın da yer aldığı bir grup, Kandil’e yönelik eleştirilere sert tepki gösterdi. Söz konusu grup, HDP’nin yöneticilerine yönelik şunları söyledi: “Sıcak ve rahat bir ortamda ahkam kesiyorsunuz. Davanın gerçek sahipleri dağda mücadele eden kadrolardır. Bundan sonra herkes konuşma ve açıklamalarına dikkat edecek. Aksi halde sonuçlarına katlanırsınız.”
NE MUTABAKATI SIRRI?
“Barışın anahtarı İmralı’da” başlığının altında da, şu ayrıntı vardı:
l İmralı Heyeti, Meclis’te HDP Grup Toplantı Salonu’nda basın toplantısı düzenledi. Toplantıya, İmralı Heyeti üyesi İdris Baluken, Pervin Buldan veSırrı Süreyya Önder katıldı.
Toplantıda konuşan Önder ‘çözüm süreci’nin 7 ayı aşkındır akamete uğradığını iddia etti...
“Dolmabahçe Mutabakatı”(!) ve mutabakatı sağlayan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın barış konusundaki ısrarının, Türkiye’nin demokratik geleceğinin sigortası olarak halen tüm önemi ve erdemiyle durduğunu iddia eden Önder, “İçeride ve dışarıda ülkemizi uçurumun eşiğine getiren tüm olumsuz yaklaşımların, Dolmabahçe Mutabakatı’nın reddi, barış önderliği konumundaki sayın Öcalan’a yönelik geliştirilen insanlık dışı tecrit konseptinin devreye girmesi ile başladığını bir kez daha kamuoyu ile paylaşıyoruz” şeklinde konuştu...
Merak ediyorum, Sırrı Süreyya Önder, bu sözleri inanarak mı söylüyor?.. Sırrı, “Dolmabahçe Mutabakatı”ndan söz ediyor...
Ne mutabakatı Sırrı?
Orada “iki ayrı metin” yok mu?..
Sen hangi mutabakattan söz ediyorsun?
ÖCALAN’I ADA’YA GÖMEN KİM?
İşte bu “sahtekârlık”tır, “ikiyüzlülük”tür, hatta “yüzsüzlük”tür!..
Ulan; “barışın anahtarını İmralı’dan alan” ve hatta “Öcalan’ın muhataplığını sona erdirip, yerine Selahattin Demirtaş’ı geçiren” kim?..
“Kandil değil mi?..”
“KCK değil mi?”
PKK’lılar, şunları itiraf etmedi mi;
PKK içinde; “Cemil Bayık varsa barış olmaz” görüşü hakimdir!..
HDP içinde de;
“Selahattin Demirtaş’ın olduğu yerde barış olmaz” görüşü geçerlidir!..
Zaten, Selahattin Demirtaş;
Başka bir siyasi eksen üzerinden rol üstlendi... Demirtaş adının ana rolü;“muhatap alınma özelliğini Öcalan’ın elinden almak”tı...
Hedefi netti:
Öcalan “barış sürecinin mimarı”ydı, telkin ve kontrol alanı dışındaydı,Türk devleti ile tek başına pazarlık ediyordu.
Bu proje; ilk başlarda Kandil’deki “terör baronları”nın da işine geldi.
Ama bir süre sonra “Çözüm”e yaklaşıldığını gören Kandil; Abdullah Öcalan aleyhine örgüt içinde itibarsızlaştırma kampanyası başlattı... Öcalan’ın; Türk devletine satıldığını hatta Türk devletinin bir adamıolduğunu söyledi.
Bu itibarsızlaştırma sonrasında, “Öcalan’ın muhataplığı” sona erdi; tıpkıBaykal’ın yerini Kılıçdaroğlu’nun alması gibi, Öcalan’ın yerini de Demirtaşaldı!..
Hadi, itiraf edin; sizler, “Paralel bir PKK” kurup, “Öcalan’ı İmralı’da çürümeye mahkûm etmediniz mi?”
Hadi çekinmeyin, söyleyin;
PKK içinde “Apo’yu itibarsızlaştırma” kampanyası açılmadı mı?..
Öcalan’a “satılık” demediniz mi?
“Devletin adamı” olmakla suçlamadınız mı?
Apo’yu, neredeyse “Ajan!.. Hain” ilân etme noktasına gelmediniz mi?..
Devlet, daha yakın bir zamana kadar Apo’yu “muhatap” alırken, onun yerine Selahattin Demirtaş’ın muhatap alınmasını istemediniz mi?..
Hadi, erkekseniz “yalan” deyin!..
HDP, KANDİL’İN EMİR KULU!
“1 Kasım seçimleri”nden “hezimet”le çıkınca, bu defa diyorsunuz ki;
“Hezimetten Kandil sorumludur!”
“Barışın anahtarı İmralı’dır!”
Yok yaaa!..
Bunun kararını siz mi veriyorsunuz?..
Siz “kimsiniz” ki!?!..
Gerçekten soruyorum;
“HDP kim oluyor ki, Kandil’den hesap sorma cür’etini gösteriyor?..”
7 Haziran’dan sonra, Selahattin Demirtaş; “Emanet oylara teşekkür”etmişti de, KCK’dan “fırça”yı yiyince; “Köpeklerin, kuyruklarını apışaralarına alıp, pısması” gibi, Selahattin Demirtaş’ın da, “dili boğazına kaçmıştı” ki, birkaç gün hiç konuşmadı!..
Bırakın laga-lugayı!..
PYD, nasıl ki “PKK’nın Suriye kolu”dur ve Salih Müslim, PKK’ya danışmadan iş yapamaz; Selahattin Demirtaş da; “Çok sıkışsa bile, PKK’nın izni olmadan helâya bile gidemez!”
Daha somut bir örnek vereyim:
Adı bende saklı bir il veya ilçede, o şehrin üst düzey HDP yöneticilerinden biri, “Vali” veya “Kaymakam” beye gelir, “sıradışı bir talep”te bulunur...
“Şehrin mülki amiri” olan Vali veya Kaymakam der ki;
“Tamam, hallederiz!.. Yalnız, benim de sizden bir talebim olacak!..
Falanca ailenin çocuğu dağa kaçırılmış!.. Söyleyin PKK’lılara, bıraksınlar çocuğu!.. Siz o işi halledin, ben de sizin işinizi halledeyim!”
Aradan günler, haftalar, aylar geçer... O çocuk, asla iade edilmez!..
Vali veya Kaymakam Bey, bir toplantıda karşılaştığı “HDP’li yönetici”ye,“Ne oldu o iş?” diye sorar...
HDP’li yönetici der ki;
“Bizi dinlemiyorlar ki!”
Elbette dinlemiyorlar!..
Çünkü, HDP’liler; “PKK’nın emir kulu”ndan başka bir şey değildir!..
APO, HER ŞEYİN FARKINDA!
Onun içindir ki;
Bundan sonraki süreçte, “Devletin muhatabı” ne Apo olacaktır, ne PKK, ne de HDP!..
Eğer “Çözüm Süreci” buzdolabından indirilip, yola “Barış ve Kardeşlik Projesi” olarak devam edecekse, bu süreçte muhatap, “Kürt halkının bizzat kendisi” ya da “Aşiret liderleri, kanaat önderleri ve meleler”den oluşan bir “heyet” olacaktır!..
Haa, şunu da söyleyelim:
Öcalan’ı “gam”dan değilse bile “nem”den öldürmek için “Paralel PKK”kuran, dolayısıyla Öcalan’ı bir kenara atanlar, zannediyorlar ki; “Apo, kendine oynanan oyunun farkında değil!”
Tam tersine!..
Apo, her şeyi biliyor!..
O kadar biliyor ve o kadar her şeyin farkında ki; Türkiye’de Selahattin Demirtaş’ın, Suriye’de Salih Müslim’in, Kandil’de de Cemil Bayık’ın birer“proje” olduğunu biliyor ve onlara sıcak bakmıyor!..
Apo, şunu da biliyor:
“Kandil’de KCK ve PKK, düz ovada HDP eliyle, Kürt hareketi yanlış bir yöne kanalize ediliyor.
KCK Alevileştiriliyor!..
HDP, Türk Solu’na dönüştürülüyor!”
Apo, tüm bunları bildiği ve oynanan oyunun farkında olduğu içindir ki; bir kenara itildi... Bundan sonraki süreçte, hiç kimse “Apo veya avukatları”nın, ya da “HDP’li vekiller”in muhatap alınmasını beklemesin!..
“Ada’ya ziyaret”lere de elveda!..
Dün “Apo’yu öven”ler, bugün “Apo’yu gömen”ler safında yer almışsa, devlet ne yapsın!..
Boşuna zırlamayın;
Kendi düşen ağlamaz!
*************************************************************************************
Yapılmamalıydı... Olmamalıydı... Söylenmemeliydi... Yadırgadım!
l “FETÖ Soruşturması” kapsamında, haklarında “yakalama” kararı bulunan35 kişiden 27’si, önceki gün Manisa’da gözaltına alınmış...
Operasyon esnasında; “iki başörtülü hanıma kelepçe takılmasını”yadırgadım...
Boşu boşuna “aleyhte propaganda”ya sebep olunuyor ki, bu uygulamanın hiç kimseye yararı yok!..
l Bu ülkede, “İki Aydın sorunu” var...
Biri, kendilerine “aydın” diyenler, ikincisi de Aydın Doğan!.. Kendilerine“sanatçı” ve “aydın” diyenlerden Melek Baykal’ın “başörtülülerle ilgili twitini” yadırgadım!..
Başörtülüleri de yadırgadım!.. Hatıra fotoğrafı, “insan”larla çekilir, “Melek”isimli “Şeytan”larla değil!.. Hele hele, “at suratlı”larla hiç değil!..
l Bazı patronların, özellikle “TÜSİAD üyesi patronlar”ın “1300 liraya çıkarılacak Asgari Ücret’in maliyetinin 16 Milyar TL olacağına” dair açıklamalarını yadırgadım...
Sormak lâzım;
“1300 TL”ye itiraz ediyorsunuz da, Kemal Kılıçdaroğlu’nun vaadi olan“1500 TL’ye” niye gıkınız çıkmadı?!?..
yeniakit