Ahir zamanın özelliklerinden midir bilinmez zaman su gibi akıyor,
sağınıza bakıp solunuza dönene kadar bakıyorsunuz yıl geçmiş.
Mühendislik fakültesinde okurken seçmeli bir ders almıştım Amerika'nın teknolojik gelişimi üzerine. Zevk aldığım bu derste 17. yüzyıldan itibaren Amerika'da yaşanan değişimi okumuştuk. Hocamız şakacı bir tavırda mesela; 'kendi üretemediğimiz teknolojileri gidip çaldık' demiş kahkahasını da eksik etmemişti.
O dersden benimle kalan bir başka anı da teknolojinin insan hayatını kolaylaştırdığı zannedilirken ne kadar daha komplike hale getirdiği noktasıydı. "Çok değil 1900'lerin başındaki hayat şartları nasıldı, diyelim ki; yemek kültürü, nasıldı bugünlerdeki ne?" diye sormuş, eklemişti hoca, "eskiden bir kap yemek yapılır, yapımında çok basit yöntemler kullanılırdı, ama fırın, ocak, gazın ve şimdilerde de mikrodalganın hayatımıza girmesi ile daha çok çeşit yemek yapma yoluna gidiliyor, az yenecekken daha çok yeniyor, üstelik hazırlaması da eski zamanlara nazaran daha uzun sürüyor."
Sonuç itibariyle teknolojiden istifade edip çeşit çeşit yiyorsunuz ama belki teknoloji elinizin altında olmasa hazırlayacağınız yemekten daha meşakketli bir süreçten geçiyorsunuz. Sonra da çok yiyip kilo almaktan sağlıksızlaşıyorsunuz. Teknoloji ile hayatınız daha da kolaylaşmıyor, bilakis zorlaşıyor. Daktilo ile yazı yazmayı düşününüz, bir de bilgisayar ile mukayese ediniz, kağıtsız ve elle satır başına itmesiz...hatayı düzeltmemek hemen hemen imkansızlaştırılmış, bilgisayarınız crash edip "ölmediği" sürece umut var demektir, zararın her kavşağından dönülebilir. Hal böyle iken bilgisayarda işler bitmez, dosyalar yığılmaktan kurtulamaz.
Çünkü daha çok işi bir arada yapma imkanı verir teknoloji. Eskiden bir saatte yaptığını, şimdi ön dakikada yapar kenara koyabilir insan. Tıpkı tencerede geleneksel yöntemle pişecek yemeğe karşı bir buçuk dakikada mikrodalgada hazırlanacak aynı cinsten -ama daha lezzetsiz- yemek arasındaki fark gibi... Ateşte aheste aheste pişmemişliğinin acısını ikinci bir yemeği yapmaya zorlamakla çıkarır sebzeniz. Çeşit çok ama lezzet yok. Karın doysa da göz tokluğu yok. Bir başka ifade ile açlığa devamdır bu.
Bugün ABD'nin gücü teknolojik gelişimi önde götürmesine bağlı bir liderliğin sonucudur ne de olsa. Bu süreç tüketici sistemle örtüşünce de -ki biri diğerini beslemektedir, diğeri de ötekini beslemekte böylece fasid daire içinde kendini yeniden üreten bir sistem kurulmuştur- insanlar tüketebilmek için üretme dürtüsüne teslim olmuşlardır. Tüketme bağımlılığı üretim mekanizmasını şekillendirirse sonuç mümkün olduğu kadar az zamanda çok şey üretme denklemini esas alır kendine. Sonuç itibariyle de çok çalışan, hiç durmadan çalışan bir Amerikan toplumu ile karşı karşıya bulursunuz kendinizi.
Dün tam da bu noktada çok anlamlı bir şey söyleyen bir ekonomisti dinledim. "Malum biz Amerikalılar Avrupalılara özeniriz" diye başladı söze, "onların hayat tarzlarına özeniriz, gün içerisinde mesai saatleri itibariyle bize nazaran daha az çalıştıklarını, her yerin erkenden kapandığını görürüz" dedi ve ekledi "mesela onların dört saat süren yemek molaları olduğuna şaşırır, özeniriz, sonra da deriz ki ne güzel! Avrupalıların yavaş yemek kültürlerinde var, oysa biz der ve hayıflanırız" dedi. Sonra devam etti: "hayır, yanlış, onların yemek kültürü var da bizim yok değil. Bizim de vardı, ama biz fast food'u icat ettik, hızlı yemeğe öyle alıştık" diye tamamladı.
Onun içindir ki çok çalışıyor, hızlı yiyor, çok yiyor ve sağlıksız yaşıyor Amerikan halkı. Sonuç itibariyle insana nefes alma fırsatı vermesi gereken teknoloji, daha da boğucu hale getiriyor hayatı, diyabet, kalp hastalığı ve obezite olarak da yan ürünler dağıtarak yoluna devam ediyor.
yeniakit