Sözüm kendini “muhafazakar” diye tanımlayan siyasilere.
Ben sağcı, solcu ya da kendini “İslamcı”, “muhafazakar”, “demokrat” diye tanımlayanlardan değilim.
Ben önce son eki olmadan sade, yalın bir “Müslümanım”.
Sosyolojik olarak “Müslümanlardanım”.
Bu toprağın çocuğuyum. Mezhep olarak “Hanefi”yim ama “mezhebçi” değilim.
“Müslümanım” Elhamdülillah, ama Müslümancı da değilim. Etnik kimliğim “Türk”, ama “Türkçü” değilim. “İnsan”ım ama “hümanist” değilim. “Akıllı” olmayı çok önemserim ama “akılcı” değilim.
Aslında uyarım sadece “muhafazakar”lara değil. İnsan olan, akıl ve vijdan sahibi, erdem sahibi olan herkese. Çünkü bu uyarıların sahibi ben de değilim. Bu uyarılar kendi nefsim için de geçerli. “Başkalarına öğütlediği şeyi kendi nefsinde uygulamayanlar”dan olmayalım diye dua ediyorum.
Ben bana muhalefet edenlerin de akıllı ve dürüst, cesur olmasını isterim. Düşmanımızın bile hakkını savunacak kadar dürüst olmalıyız.. Ama olamıyoruz..
Aslında kederler paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır. Biz birbirimizin kederinin sebebiyiz. Birbirimizin yokluğunda kendimize varlık, kederinde mutluluk, yoksulluğunda zenginlik, yenilgisinde zafer, acısında mutluluk arıyoruz.
Bu aslında, Şeytan’ın en can alıcı hilelerinden biridir. Bu bir toplumsal intihar planıdır.
Yoksa bu Allah’ın “bağzılarını bağzılarının başına musallat ederek asi ve mücrimler topluluğundan intikam aldığı bir cezalandırma şekli mi”dir.
Oysa Allah (cc) “bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister!” Enam 129’da Allah kitabında mealen şöyle buyurdu: “İşte böylece işledikleri günahlar yüzünden zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmının peşine takarız (inatları yüzünden birbirlerini felakete götürürler)”.
Aslında Allah (cc) “Bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister” Tevbe 14 “Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onların cezasını versin ve onları rezil ve rüsvay etsin, yardımıyla sizi onlara muzaffer kılsın. Ve mümin bir kavmin yüreklerini ferahlandırsın” buyurur Allah kitabında mealen.
Siyasi ya da sivil muhteris insanların ihtirasları onların gözlerini kararttığında, yaşadıkları korku ve telaşla, öfkeye kapıldıklarında, öfkeleri akıllarını zail ederse ne yapacakları belli olmuyor.
Bunlar her zaman, her yerde olabilir, parti, dernek, vakıf, cemaat, şirket, kooperatif, birlik, sendika fark etmez. Ali İmran 134’de ne buyuruyordu Allah (cc) mealen: “O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” Oysa Allah (cc) Hz. Musa’ya, Firavun’la ilgili olarak ne buyurmuştu: Taha 43: “Firavun’a gidin; çünkü o, gerçekten çok azgınlaştı.” (Güzel söz ve hikmetle öğüt verme geleneğimize ne oldu bizim) 44: “Ona yumuşak ve gönül alıcı sözler söyleyin. Belki o, böylece aklını başına alır veya hiç değilse biraz korkar.”
Birileri dünyevi işlerdeki yanlışlarını örterek, başkalarına menfaat vaad ederek girdikleri sıkıntılardan kurtulacaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar.
Onlar aradıkları şeyi, kaybettikleri yerde aramıyorlar.. O zaman bulamayacaklar. Zaman kaybedecekler, elleri ayakları boş olmayacak ama tuttukları bir iş de olmayacak.
Biz Allah’ı unuttuk. Bizi gören, duyan, bilen, kadir-i mutlak, yani mutlak iktidar sahibi, aklımızdan, kalbimizden geçenleri, kapalı kapılar arkasında fısıldaşarak konuştuklarımızı, gizli mail hesaplarımızı, kriptolu telefon görüşmelerimizi bilen bir Allah var ve o Allah; bu dünyada ve ahirette, kendine iman edenler ve inkar edenlerden, yaptıkları ve söyledikleri şeylerden, yapmaları gerekirken yapmadıkları, söylemeleri gerekirken söylemediklerinden dolayı, “misgale zerretin hayran yerah” ve “misgale zerretin şerran yerah” ölçüsünde hesap soracak ve yaptıklarının karşılığını verecek.
Vay o gün, gerçekleri saptıranlar, rakamlarla, ölçü ve tartılarla oynayanların haline.
Hani bir topluluğa olan düşmanlığınız ve öfkeniz bile sizleri onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecekti. Hani adil olacaktınız. Kimsenin kimseye hiçbir konuda faydası olmadığı “O gün” geldiğinde dostlarınızı yardıma çağırın bakalım, gelebilecekler mi?
Unutmayın “kul hakkı”nı kimse affedemez. Haksız bir şekilde elde edilen ne varsa onu ödemeden tevbemiz de kabul olmayacak.
Vay o namaz kılanların, Hacca gidenlerin haline! Peygamber “fikr-i kavmiyyeti tel’in eder”.
Bu ister ırkçılık olsun, ister partizanlık, ister cinsiyetçilik ya da taraftarlık olsun fark etmez. Değil mi ki, siz adil şahidler olacakken, menfaatiniz ve aidiyet bağlarınız sözkonusu olduğunda Allah’a verdiğiniz sözden cayıyorsunuz. Doğduğunuz ana-babayı, toprağı, zamanı, derinizi, cinsiyetinizi siz mi seçtiniz. Sırf bundan dolayı üstün ya da geri olamazsınız. Bunlar Allah’ın takdiridir.
Hani din ve devlet büyüklerinizi İlah, Rab, İdol edinmeyecektiniz! “Onlar Allah’ı bırakıp din bilginlerini, abidlerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. (Oysa) onlar yalnızca bir olan ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Allah) onların şirk koştuklarından münezzehtir.” (9/Tevbe 31). Araf 123’de de mealen buyuruldu: “Firavun dedi ki: ‘Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Bu, hiç şüphesiz şehirde, halkını oradan çıkarmak için kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında (başınıza gelecekleri) göreceksiniz!’ ”.
Evet onlar “Kendilerine izzet/üstünlük/güç kaynağı olsun diye Allah’ın dışında ilahlar edindiler!” (Meryem 81).
Oysa onlar da kendilerine gönderilen peygamberler tarafından uyarılmışlardı; “Bir de zalimlere (sevgi beslemek, yağcılık yapmak veya yaptıkları işlere rızâ göstermek suretiyle azıcık da olsa) meyletmeyin; sonra (Onları yakacak ateş) size de ateş dokunur (Cehennemliklerden olursunuz)” diye. (Hud 113)
Sokağa bakıyor musunuz?
Tekasür 1’de ne diyordu: “Mal mülk ve evladın çokluğuyla övünmek sizi oyalayıp durdu.”
Daha fazla oyalanıp durmayın, gözünüz var görün, kulağınız var duyun, kalbiniz var hissedin, yoksa kaybedenlerden olacaksınız.
Olanları görmüyor musunuz, Mediada din tartışmalarına, ahlaki seviyeye. Dibe vurduk, yerlerde sürükleniyoruz ve bu sonuçtan herkes belli ölçülerde sorumlu.
Aile dağılmaya devam ediyor, gençlerin hali ortada. Adalet derseniz, ne siz sorun ne ben söyleyeyim.
Piyasa yangın yeri. Ama inanın aklımız ve dinimizin hayatımıza yansıyan yönü ekonominin piyasaya yansıyan halinden daha kötü.
Yani akıl ve iman fakirliği iktisadi fakirlikten daha can yakıcı. Zaten insanlar “mülkün temeli” olan adaleti, aklı, vijdanı, ahlakı kaybetmişse, ne barış kalır geriye, ne refah ve ne de saadet, eğer hâlâ tevbe etmeyecek ve kendinizi değiştirmeyecekseniz, gelecek günlerin geçen günleri aratmasını bekleyin.
Unutmayın, Allah servet ve iktidarı, halklar ve ülkeler arasında evirir çevirir. (Bakınız Ali İmran 140) Ve o Allah, bizleri mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek bizi imtihan edecektir. Allah’ın sizin hakkınızdaki hükmünü görmek istiyorsanız, sizi neyle meşgul ettiğine bakın. Selâm ve dua ile.
Not:
Bugün 1 Muharrem. Hicri yeni yılın bize hayırlar getirmesini diliyorum. Zor geçecek bir yılın eşiğindeyiz. Çok sabırlı olmamız, çok dua etmemiz gerekiyor. Daha dürüst, daha akıllı, daha cesur, daha merhametli olabilsek de Allah’ın yardımı bize ulaşsa. Biliyorsunuz 2023 Haziran’ında seçim var. Belki İstanbul depremi de olacak bu arada. Muhtemelen seçim 25 Haziran Pazar günü olacak. O gün 7 Zilhicce 1444. (18 Haziran Pazar olursa 29 Zilkade 1444). 27 Haziran Salı, Yani 9 Zilhicce Kurban Bayramının arefesi. 10, 11, 12, 13 Zihicce, yani 28, 29, 30 Haziran ve 1 Temmuz Kurban Bayramı. Bayram bitecek 19 Temmuz 1445 Hicri yılbaşı.