Arap iç savaşı başladı! Suriye-Lübnan-İran aksı ile Suudi Arabistan-Ürdün ekseni çatışıyor. Bu çatışma engellenemezse, kontrol altına alınamazsa ya da dondurulamazsa sınırlarımıza dayanacak. Türkiye, yeni yüzyılda, geleceğe dönük hesaplarında çok keskin ve zor bir sınavla karşı karşıya kalacak.
Özgürlük talepleri, bu çatışmanın gürültüsü içinde kaybolup gidebilir... Bazı rejimlerin devrilmesine Atlantik ötesinden, Avrupa'dan çok büyük destek var. Hatta istihbarat organları ve özel birlikler bu rejimlerin devrilmesi için yoğun operasyonlar yürütüyor. Ama aynı güçler, devrilmesi istenenler kadar zorba, baskıcı bazı rejimleri daha da güçlendirmek hatta onların eliyle aynı hak ve özgürlük talepleri için sokaklara çıkanları ezmek için kullanıyor.
Muammer Kaddafi ve Beşşar Esad'ı devirmek için kanlı operasyonlar yapanlar, bu doğrultuda özgürlük taleplerini istismar edenler, S. Arabistan'da, Yemen'de, Bahreyn'de rejimi ayakta tutmak için sokakları kana buluyorlar. Bu ülkelerin askeri birlikleri, meydanlarda hak özgürlük diyenleri kurşunluyor.
Hangisi doğru? Hangisi gerçek? Hangisi hak, hangisi isyan? Hangi rejim müttefik hangi özgürlük tehdit!
Türkiye'de olayları ortadan, tarafsız değerlendirmede çok ciddi sıkıntılar yaşıyoruz. Her tarafta durarak diğer tarafa ateş püskürmek belki en kolay olanı. Ama yüz yıldır böyle yapmanın korkunç acılarını çektik, yine aynısını yapıyoruz. Suriye'nin ipini çekmeleri, öç almakla, Hama'nın intikamını almakla ya da Müslüman Kardeşler'in Türkiye'de dolaşan bazı üst düzey yetkililerinin haklı beklentilerini dile getirmekle aynı şey değil. Hele demokrasi, özgürlüklerle sınırlı hiç değil.
Arap dünyasının kendi içindeki güç mücadelelerinden intikam hesaplarına, Şii-Sünni meselelerinden sınır ötesi ortaklıklara kadar bir çok şeyi masaya koymadan tavır almak, işte o acıyı yeniden yaşatacaktır. Ama kimin umurunda! Kim, yüz yıl öncesini ya da on yıl sonrasını düşünüyor!
Libya'da sokağa çıkanları alkışladık. Onların taleplerini destekliyoruz. Mısır'da Tahrir Meydanı'ndakilerle beraberdik. Ama Bahreyn'dekiler de aynı şeyi istiyordu, Yemen'dekiler de aynı şeyi istiyordu. Suriye'yi vuranlar Yemen'i neden koruyor, S. Arabistan tanklarını neden Körfez'e gönderiyor?
Demek ki olaylar twitter ve facebook'ta olanlar gibi değilmiş. Bölge içi aktörlerle bölge dışı aktörlerin yönettiği bu oyunda şu an için Ortadoğu dediğimiz coğrafya ikiye bölünüyor, derin çatışmanın, hesaplaşmanın hazırlıklarını yapıyor. İki tarafta da despot rejimler var. Ne garip ki iki tarafta da özgürlük isteyenler var. Topyekun kalkışma söz konusu değil. Despot rejimlerle özgürlük isteyenler aynı amaç için harekete geçebiliyor. Ve bu ittifakın karşısında yine despot rejimler ve özgürlük isteyenler var.
Bir not aktarayım:
Suriye'de Baas rejimi kanlı geçmişe sahip. Hafız Esad yönetimi, Hama olayları unutulmaz. Bugün elbette bu hesap merkezde yer alıyor. Resim sadece bu olsa bir duruş belirlemek son derece kolay. Ama bu kadar değil.
Suriye'deki olayların arkasında S. Arabistan ve Ürdün var. Müslüman Kardeşler üzerinden Esad rejimiyle hesap görülüyor. Bu iki ülke, rejim karşıtı harekete destek veriyor. Hatta iddialara göre silahlandırıyor, eylemleri organize ediyor. Ama aynı ülkeler Bahreyn'de özgürlük isteyenleri eziyor.
Her gün onlarca kişinin ölüm haberlerini alıyoruz Suriye'den. Ölenler içinde güvenlik birimleri de var. Saldıranlar içinde rejime karşı ayaklananlar da var. Bir iç çatışma provası yapılıyor. Ama olayların arkasında ilginç ittifaklar çıkıyor. Suud ailesinden Ürdün Kralı'na, Lübnan'da Hariri ailesinden milyar dolarlık ticari ilişkilere kadar.
Bazı kaynaklar son olayların iki ülke tarafından yönetildiğini, eylemcilere silah sağlandığını, olayların Şam-Tahran'dan intikam almaya dönüştüğünü söylüyor. Aynı kaynaklar, ABD, S. Arabistan, Ürdün hatta İsrail'in Suriye eski Başbakanı Abdülhalim Haddam'ı öne çıkardığı, operasyonun Belçika'daki Suudi Büyükelçiliği'nden yönetildiğini öne sürüyor. Suudi yönetimi, Ürdün Krallığı, İsrail'in öncelikleri, Ürdün'den Suriye'ye sevkedilen silahlar...
Dün Suriye'den gelen haberlere bakalım: Haddam'ın doğum yeri Banyas'ta operasyon yapılıyor ve yardımcısı 3 milyon dolarla ele geçiriliyor. Silahlar da aynı yerde. Tabi Ürdün üzerinden ülkeye sokulmuş... Ne garip tam bu günlerde Haddam, sığındığı Paris'ten operasyonun yürütüldüğü Belçika'ya transfer oluyor...
Söylemek istediğimiz şu: İster Suriye'de olsun ister Mısır'da isterse Yemen'de. Baskıcı rejimlere karşı özgürlük talep edenlerin davasını haklı buluyor, destekliyoruz. Ama bu haklı dava üzerinden onları ve bu heyecanı hissedenleri büyük hayal kırıklığına uğratacak gelişmelere tanık oluyoruz. Bıraktık bölge dışı aktörlerin hesaplarını, bölge içinde İran-Suud cephesi arasında kıyasıya bir güç mücadelesi yaşanıyor. Korkarım, sokaklarda bedel ödeyenler ödedikleri bedelle kalacak. Bunu ummuyoruz, istemiyoruz ama bu ihtimali ciddi biçimde düşünmeliyiz.
Arap iç savaşı da diyebileceğimiz gerilim kısa süre içinde kanlı bir savaşa dönüşebilir. O zaman kimin hangi safta olduğunun ne önemi kalacak? Ve bu savaşın Türkiye'yi nasıl bir çaresizliğe sokacağını düşünebiliyor muyuz? Kim nerede durursa dursun, ihtiyacımız olan tek şey, doğru anlamak. Ancak o zaman durduğumuz yeri sağlamlaştırırız...
yenişafak