Uluslararası kamuoyunun Guantanamo hapishanesini kapatma çabaları batıda kabul görüyor mu? Bu çabaların getireceği sonuçlar ne?
Öncelikle Guantanamo tehlikesiyle ile ilgili olarak şunu söyleyebilirim: Guantanamo demokratik bir ülkede bulunan ilk despotik cezaevidir. Demokratik ülkeler genel olarak diktatörlükle yönetilen devletlerden birçok görünümde ayrılırlar: Demokratik ülkeler işkence yapmaz, tüm özgürlüklere saygı gösterir. Böyle bir cezaevinin olmasının tehlikeli olmasının nedeni ABD'nin demokratik bir ülke konumundan diktatör bir rejime dönüşmeye başladığının belirtilerinin ortaya çıkmaya başlamasıdır. ABD'yi kuran ilkeler bizzat ABD tarafından açık bir şekilde çiğnenmeye başladı.
Burada asıl mesele şu: Batılı sivil toplumlar özellikle de Amerikalı sivil toplum diktatör bir rejime doğru kaydıklarına dikkat çekiyor mu? Peki, bu duruma direnecek mi? Demokrasi ve demokrasi tarihi üzerine yazdığım ve bu konuda birçok kitabım bulunduğu için şunu söyleyebilirim: Bu problemin iki yüzü var. Birincisi siyasi ikincisi de teoriktir. Tehlikeli başka bir gösterge ise despot rejimlerde yani Arap ülkelerinde olduğu gibi despotik yasalar çıkarılmaktadır. Sivil toplum bu yönelimle mücadele edecek mi? Avrupa'da baştan beri bu cezaevine karşı bir direniş ve tepki vardı. Amerika'daysa sadece hukuki problemler olarak başladı. Sonra bu yönelimin gelişmesi sonucu işkenceyle mücadele etmek için dini dernekler birliği kuruldu.
2002'de Amerikalı İslami, Hristiyan ve Yahudi dernekler toplanarak işkence eylemlerinin durdurulmasını ve Guantanamo'nun kapatılmasını istediler. Ancak genel olarak Amerikan Toplumunun tepkisi istenen düzeyde değildi. Bu göstergeler demokrasinin kayıp gittiğini gösteren tehlikeli bir göstergedir. Ancak Amerikan toplumu yönlendirilmiş bir medya tarafından yoğun bir beyin yıkama operasyonuyla karşı karşıyadır.
SİYASİ DESPOTİZİM BATIDA GERİ DÖNÜYOR
Alman Filozofu Nietzsche diyor ki: "Eğer birçok özgürlük verirsek toplum yavaş yavaş diktatörlüğe dönüşür". Bu Amerikan toplumunun diktatörlüğe kaymaya devam edeceği anlamına mı geliyor? Yoksa buna direnecek mi? Bana göre despotizm toplumların ve devletlerin doğasını oluşturan temel öğelerden biridir. Demokrasi galip geldiğinde siyasi bir düşmana galip gelmiş olur. Ancak bu düşman tümüyle yok olmaz ancak geriler ve gizlenir. Eline bir fırsat geçince de hemen saldırıya geçer. Örneğin Avrupa'da ekonomik bir despotizm vardır. Ancak batıda siyasi despotizm sahaya yeniden dönmek için terör denen şeyi bir "bahane" olarak kullanmaktadır. Ben demokrat bir düşünür olarak şunu görüyorum: Guantanamo bizzat batı için tehlikeli bir uyarıdır. Çünkü batı demokrasisi terörle mücadele gerekçesiyle tehlikenin içindedir.
ARAP ÜLKELERİNİN HEPSİ BİRER CEZAEVİDİR
Arap ülkelerindeki gizli cezaevleriyle ilgili olarak Arap elitleri bu tür cezaevlerini ve hapishaneleri kapattırmak için uluslararası çabalara öncülük etmeleri gerekmiyor mu?
Arap ülkeleri, dünyada diktatörlüğün son kalelerdir. 22 Arap devleti var, 22'si de diktatörlüktür. Başka bir deyişle cezaevi ağıdır. Ben bir Tunuslu olarak cevaevi ağının ne olduğunu biliyorum. Bizde Tunus'ta milyonlara yetecek 21 cezaevi vardır. Nüfus oranıyla karşılaştırdığımızda tutuklularda en yüksek oran bizde. En çok polis de bizde. Tüm Arap ülkeleri diktatörlükten ve cezaevlerinden çekiyor. Bu cezaevleri başka devletlere de servis yapıyor. Yabancı bir ülke birisine işkence yapmak istediğinde onu bir Arap ülkesine gönderir. Bir zamanlar dünyanın en büyük cezaevi ağına sahip olan Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Arap Ülkeleri en büyük cezaevi ağına sahip oldu. Arap Dünyasında 22 ülkede 60.000 ile 70.000 arası siyasi tutuklu bulunmaktadır. Bu sayı hergün artıyor. Çünkü 20 hatta 30 yıldır Arap Dünyasında diktatörlüğe karşı savaş vardır. Bu savaş şimdi daha da şiddetli ve çetin bir hal aldı. Zira terörle mücadele gerekçesiyle Amerika bu despot rejimlerin müttefiği haline geldi. Böylece savaş iki taraflı bir duruma geldi. Bir tarafta bu diktatör rejimlerle müttefik olan ABD diğer tarafta batılı toplumlardan ve Türk halkı gibi dost halklardan destek gören Arap Toplumları.
Bu rejimlere karşı olan ya da destekleyen herkes fobilerle nitelendiriliyor, terörist oluyor. Diktatör rejimler tarafından kaba güç kullanılması ya da devlet terörü denen şey terörün ta kendisidir. Bunlar adam kaçırıyorlar, tutukluyorlar, işkence ediyorlar, öldürüyorlar. Hatta "örgüt terörü" denen şey bu devletlerin yaptığı terörle kıyaslanamaz bile.
ABD GERÇEK DEMOKRATLARA ZARAR VERİYOR
Arap dünyasında demokrasi hareketi ve insan hakları savunuculuğu yeniden canlanmaya başladı. Bu yeni bir dirilişin mi yoksa Avrupa ve ABD desteğinin mi bir sonucu?
Bu hareketlerin dürüst vatansever hareketler olduğunu kanıtlayacak bir örnek vereceğim. Yetmişli yıllarda ülkem Tunus'ta "hukuki harekete" katıldım. Bu hareket dipten başladı. 20 yıl hatta 30 yıl boyunca ABD Yönetimi bizi kabul etmedi hatta bizimle tartışmayı bile kabul etmedi. Hareketimiz yerel diktatörlüğe karşı milli mücadele hareketiydi. İslami partiler ortaya çıkınca ve Amerikanın planları değişince Amerikan Yönetimi duruma müdahale edip bu hareketleri desteklemeye ve finanse etmeye başladı. Maalesef Arap Demokrasi hareketi üzerinde bu durumun çok kötü etkisi oldu. Özellikle Irak trajedisinden ve "demokrasi getireceğiz" gerekçesiyle Amerikan ordusunun müdahalesinden sonra demokrasiye karşı Arap kamuoyu tepkisi oluştu. Demokrasiyle, insan haklarıyla ilgili ne varsa kamuoyu tarafından "reddedilmiş " olarak görülüyor. Çünkü Amerika'yla çalışıyor. Halbuki Amerikalılar 30 yıldır Ortadoğu'da demokrasi çizgisine girmemişlerdi. Bizim yapmaya çalıştığımız bu hareketin Amerika'yla hiç bir ilişkisinin olmadığı, 30 yıl önce başladığı ilk günkü gibi asil ve vatansever bir hareket olduğunu pekiştirmek. Kısacası ABD'nin son yıllarda yeni sivil toplum örgütlerine akıttığı paralar, yıllardır demokrasi mücadelesi veren ve bunun sancısı çeken gruplara büyük zarar veriyor.
KAMU MALINI SOYANLAR, ÖZGÜRLÜKLERİ KISITLIYOR
Tunus'ta insan hakları ne durumda?
Tunus'ta insan hakları diye bir şey yoktur. Her diktatör rejim üç temele dayanır: Despot rejimin çekirdeği genel bir yolsuzluğa dayanıyor. Yani yolsuzlukla nitelendirilen elit bir grubun varlığına. Bu grup kamu malına el koyuyor, istediği gibi kullanıyor. Kamu malarında kendisinden başkası konmasın diye her türlü oyunu çeviriyorlar. Tunus'ta bu durum tehlikeli bir şekilde büyüyor. Bu yolsuzluğun hesabının sorulmasını engellemek için özgürlükler kısıtlanıyor. Başta da düşünce özgürlüğü.
Çünkü düşünce özgürlüğü demek yolsuzluğa el koymak,onunla mücadele etmek demek. Ancak bu tür rejimler hesap sormak isteyenleri devlet terörü uygulayarak engelliyor. Yolsuzluğa bulaşanları ortaya çıkarmaya çalışan veya hesap sormak isteyenler hemen tutuklanır, işkencelere uğrar ve yıllar süren soruşturmalarla karşı karşıya kalır. Kısacası hayat ona zinda olur. Tunus'ta demokrasi ya da insan hakları yoktur. 20 yıldır iktidarda olan bir başkan vardır. Kendisini beş defa seçtirdi. Hem de % 90,5 oy oranıyla. Ömür boyu iktidarda kalabilmek için de anayasayı değiştirdi. Kamu malına hükmeden bir çete vardır. Toplum ise bir korku ve panik havasında yaşıyor.
ARAP ÜLKELERİNİN HEPSİ BİRER POLİS REJİMİDİR
On milyonluk bir Tunus nüfusuna karşın 120.000 polis bulunmaktadır. Bu dünya standartlarına göre rekor bir rakamdır. Tunus'a gittiğin zaman kendini bir sıkıyönetimle yönetilen bir polis devletinde bulursun. Ben burada Türkiye'de her bir noktada polis görmeyince şaşırdım. Polis sayısı çok az burada. Bana göre polis yoğunluğu bir ülke rejiminin ne derece meşru ve istikrarlı olduğunu gösteren bir kriterdir. Tunus'ta ise havaalanına ulaştıktan ülkeden ayrılana kadar her yerde resmi kıyafetli polis görürsün. Gizli polis de cabası. Her taraftan kuşatıldığını hissedersin. O yüzden bir kitap yazdım adını "ikinci kurtuluş" koydum. Bana göre tüm Arap Devletleri bu despot rejimleri koruyan polisi ve ordusu tarafından içerden işgal edilmiş durumda. Atalarımız bizi yabancı işgalcilerden kurtardığı gibi bizim de zalim ve yasadışı olan bu devletten kurtulmamız için mücadele etmemiz lazım.
DİKTATÖRLER HEP DIŞ DESTEKLE AYAKTA DURUYOR
Zahirde baktığınızda Tunus rejimi güçlü ve kenetlenmiş bir şekilde duruyor. Bunun nedenleri nedir?
Tunus halkı şiddetten uzak olan bir ülkedir. Bunun nedeni ülkenin coğrafik koşullarına dayanıyor. Tunus'ta silahlı eyleme olanak sağlayacak engebeli bir coğrafya bulunmamaktadır. Küçük bir ülkedir, denize kıyısı vardır. Tunus toplumu eski tarihlerden beri sivil, medeni ve Avrupa'ya açık büyük bir toplumdur. Birçok milletle tarihi bağları vardır. Türk halkıyla olduğu gibi. Ancak Tunus halkı şu an dışarıdan güç alan bir diktatörlüğün pençesinde kıvranıyor. Genel olarak despot Arap rejimleri dış destekle ayakta durabiliyor. Meşru rejimler olmadıkları için güçlerini halktan almıyor. Bunun için biz bu rejimlere "valiler rejimi" diyoruz. Çünkü bunlar batılı dünya düzeninin çıkarlarını ve amaçlarını gözetleyen "nöbetçi valiler" gibidirler. Bu utanç verici bir durumdur. Bu rejimler halktan saygı gören rejimler değildir. Halk bu rejimleri hor görüyor, yüzden alay ediyor.
MUHALEFET TAMAMEN YOK EDİLDİ
Tunus'ta sivil toplum ve muhalefet ne durumda?
Diktatör rejim, sivil toplumu yok etti. Ne özgür bir basın, ne sivil dernekler bıraktı. Kendisine yapay bir meşruluk kazandırmak için "muhalefet" adı altında polis ve kiralık bazı kişilerden oluşturduğu bir takım partiler kurdurdu. Amaç demokratik bir toplum olduğunu göstermek. Gerçek muhalefet ise vurulmuş ve yurtdışına bir çok yere sürgüne gönderilmiş.
TEKNOLOJİK DEVRİM DİKTATÖRLERİ KORKUTUYOR
Tunus'ta demokrasinin geleceğeni ve genel olarak Tunus'un geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Öncelikle toplum üzerindeki daimi baskıdan korkuyorum. Özgürlüklerin iyice kısıtlanması toplumu şiddete yönlendirecek ve meşru haklarını elde etmek için güç kullanmak zorunda bırakacak. Demokrasi dört temele dayanan bir süreçtir: 1- özgür bir ortamda düşünceyi ifade hakkı 2- sivil örgütlenmelere imkan sağlayacak örgütlenme hakkı 3- yargı bağımsızlığı 4-Özgür ve dürüst seçimler yoluyla iktidarın el değiştirmesi. Arap Dünyasında bu dört temelden sadece ikisi gerçekleşmiştir: Düşünce özgürlüğü ve örgütlenme hakkı. Bu duruma teknoloji devriminin katkısı çok büyük. Bugün uydudan yayın yapan 140 tv kanalımız var. Bu kanallar insanların konuşmalarına ve tartışmalarına imkan sağladı. Arap vatandaşında siyasi bilinç müthiştir. Artık Araplara ait parti, dernekler ve sendikalar var. Diktatör yönetim bu durumda eli kolu bağlı kalmıştır. İçerden boşalan bir heykel gibi. Savaş şimdi üçüncü temel etrafında dönüyor. Yani iktidarın el değiştirmesi. Ancak bu biraz zaman alacak. Ancak önemli olan yöneticinin kutsiyetinin yok olmuş olması. Zeynelabidin karşısında devlet başkanlığına adaylığımı koydum. Ancak iktidarın tepkisi dört ay beni cezaevine tıkmak oldu. Suçumun cezası buydu. O yüzden üçüncü temel biraz zaman alır diyorum. Sanırım kimse bana itiraz etmeyecek Arap Dünyasında demokrasi ilerliyor.,
Turan Kışlakçı / Dünya Bülteni