Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, başörtüsü yasağıyla ilgili olarak, "Bu bir zihniyet meselesidir. Türkiye'de üniversite rektörleri, YÖK, siyasetçiler, böyle bir yasağın gülünç kaçtığını düşünmeye başladıkları anda, göreceksiniz, bu yasaklardan ne Anayasa Mahkemesine ne de Meclise ihtiyaç olmadan kurtulacağız" dedi.
Arınç, Aktif İş Adamları ve Sanayiciler Derneğince (AKTİSAD) Konya Rixos Otel'de düzenlenen "Demokrasi ve Ekonomi" konulu konferansta yaptığı konuşmada, Meclis Başkanlığı döneminde fırsat buldukça Konya'ya geldiğini belirtti.
Konya'nın dünyanın adeta merkezi olduğunu, bu kentin inançlı, çalışkan, hamiyetsever insanlara sahip, mana erlerinin yetiştiği çok güzel bir yer olduğunu anlatan Arınç, bu nedenle Konya'da yaşamanın bir ayrıcalık olduğunu, bundan sonra da zaman zaman Konya'yı ziyaret etmeye devam edeceğini ifade etti.
Başbakan Yardımcısı olarak görevlendirildiğini, Allah'tan en hayırlı hizmetleri yapmayı nasip etmesini dilediğini belirten Arınç, "Sayın AKTİSAD Başkanı, beni 'demokrasi kahramanı' olarak takdim ettiler. Bu çok iddialı bir iş, doğrusu buna layık olmadığımı düşünüyorum. Sadece Meclis Başkanlığım döneminde kendime söz vermiştim, 'inandığım doğrular için, uğrunda siyaset yaptığımız gerçeklerden, bana maliyeti ne olursa olsun vazgeçmeyeceğim' demiştim. O tarihten bu yana şükürler olsun başım hep dik olarak dolaştım, başım yere eğilmeden bugünlere geldim" dedi.
Anayasa'nın 2. maddesinde yazıldığı gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu hatırlatan Arınç, "Bunlara hepimiz 'evet' diyoruz. 'Laik' derken, 'hukuk' derken, 'sosyal devlet' derken neyi amaçladığımızı, Anayasası'nın 2. maddesinin gerekçesinde kısmen görmek mümkün. Ancak önemli olan bu değerlere kavuşabilmek, yaşanabilir hale getirmek, içini doldurabilmek" diye konuştu.
Arınç, bu konuda çok çabalar sarf edildiğini, çok mesafe alındığını ancak ideal noktaya ulaşıldığını düşünmediğini ifade ederek, geçmişe göre daha iyi bir noktada olunduğunu, Türkiye'nin zaman içinde özgürleştiğini, demokratikleştiğini, Anayasa'nın 2. maddesindeki ilkelere daha çok yaklaşıldığını vurguladı. Siyasi istikrar ve ekonomik istikrarın birbirinden ayrılmaz iki önemli konu olduğunu dile getiren Arınç, "Siyam ikizleri birbirinden ameliyatla bile ayrılamazlar. Ayrılırlarsa en azından birinin hayatta kalmaması gerekiyor. Siyasi ve ekonomik istikrarın siyam ikizleri gibi birbirinden ayrılamaz gerçekler olduğunu düşünüyorum" şeklinde konuştu.
Ekonomiyi çok fazla bilmediğini ancak çok önemli bir konu olduğunun bilincinde olduğunu ifade eden Arınç, şunları söyledi:
"Ancak biz siyasetçiyiz, siyasetin görevi toplumun sorunlarını çözmek, vatandaşları huzurlu yaşatabilmek, demokrasiyi daha da güçlendirmektir. Meclisimiz, 1921 ve 1924 Anayasalarında egemenliğin temsilcisi olarak görülüyordu. 1961 ve 1982 Anayasalarında bu güç 3'e taksim edildi. Bunlar Yasama, Yürütme ve Yargı idi. Parlamentonun güçlü olması siyasetin güçlü olması, siyasetin güçlü olması ve parlamentonun itibarlı olması da demokrasinin güçlenmesini sağlıyor. Ekonominin ürettikleriyle ise insanlar zenginleşir. Ekonominin aksamasıyla da insanlar toplumsal patlamalara yol açabilecek sıkıntılar yaşar. Demokrasi ne kadar güçlüyse ekonomi de o kadar güçlü oluyor."
Dünyada genel geçer laiklik tabirleri arasında sayılan en önemli unsurların, "insanların inançlarında özgür olmaları, inandıklarını gerçek laiklik çerçevesinde rahatlıkla yaşayabilmeleri, ibadetlerini inançlarının gerektirdiği şekilde yapabilmeleri, inancının propagandasını yapmaları" olduğunu dile getiren Arınç, "Sözümün bu kısımları gazetecilerin en çok dikkat kesildiği kısımlardır. 'Sayın Başkan yine ağzına laiklik lafını aldı' diyecekler. Yoksa ekonomi ve demokrasi Türkiye'de çok fazla insanı ilgilendirmiyor" dedi.
"Laiklikle hiç bir sorunumuz yok, laiklik ilkesi çok önemlidir" diyen Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Laiklik Anayasa'ya konulmuştur. Laiklik ilkesinden anladığımız da din ve vicdan özgürlüğü. Şüphesiz bu konuda parlamentoların yapacağı işler hiç bir zaman dini kaynaklı orijinlerden hareket ederek kanun yapmamak, yasamanın laik ölçüler içinde yapılması. Bunlar unsurlar olarak söylenebilir ancak benim söylemek istediğim şey şu: Fikir ve düşünce özgürlüğü de çok önemli, insanlar üretecekler, tartışacaklar, buralarda kısıtlama olursa korku toplumu olursunuz. İki kişi karşı karşıya geldiği zaman birbirine saygı gösterecek."
Demokrasi güçlendikçe totaliter rejimlerin, askeri rejimlerin bir yönetim biçimi olmaktan çıkmasının da gündemde yerini alacağını anlatan Arınç, şöyle konuştu:
"Türkiye geçtiğimiz dönemde demokrasisinde önemli kırılmalar yaşadı. Ancak zamanla demokrasimiz güçlendi, Türkiye darbeler döneminden kurtuldu. Darbe arzu edenler de artık bu işin olmadığını gördüler. Tek bir yolumuz var. Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye devletinin ilelebet yaşaması milletin iradesiyle olacak. Artık darbe gibi yanlış işleri yapana toplum da itibar etmemektedir. Türkiye bu dönüşümü de başardı."
SİYASETÇİLERDEN DAHA ÇOK SİYASET YAPAN DEVLET MEMURLARI VAR
Katılımcıların yönelttiği soruları da yanıtlayan Arınç, "devlet memurlarına siyaset yapma hakkı verilecek mi?" sorusunu, "Bu konuda bir sıkıntının olmaması gerekiyor. Siyasetçilerden daha çok siyaset yapan devlet memurları var, benim bildiğim kadarıyla. Herkesin siyasi düşüncesini belirtme imkanı var. Önemli olan yaptığı işe bu görüşlerini karıştırmamasıdır. Bugün iktidarımızın ileri bir adım atarak memurlara toplu sözleşme hakkının verilmesi konusunda çalışma yaptığını biliyorum. Hükümetimiz memurlara tanınan hakların daha ileri boyutlara taşınmasını istiyor" diye yanıtladı.
"Sivil Anayasa yapılacak mı?" sorusuna ise Arınç, "Türkiye'de artık anayasanın temel konularında kapsamlı değişiklikler yapılabileceği daha çok düşünülüyor. Mesela yargıyla, kamu yönetimiyle ilgili bir paket düşünülebilir. Pratik olması açısından yeni bir Anayasa yapmak yerine birbiriyle akort Anayasa değişiklikleri yapılarak, 2050'ye kadar Türkiye'nin ihtiyaçlarının karşılanması düşünülüyor" yanıtını verdi.
28 ŞUBAT SÜRECİ
Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanı iken, kendilerini köşke davet ettiğini, kendilerinin de bu davete icabet ettiklerini anlatan Arınç, şunları kaydetti:
"O zaman aramızda bulunan arkadaşlardan İstanbul Milletvekili Azmi Ateş, 'Sayın Demirel, bizim anladığımız manada, sizin anladığınız manada Türkiye'ye demokrasi ne zaman gelecek?' diye sordu. Demirel de hiç düşünmeden '100 yıl sonra' dedi. 100 yıl doğrusu o zaman bize fazla geldi. 28 Şubat sürecine girdik, bu sene 28 Şubat aktörleri 28 Şubatın yıl dönümünde hiç konuşmadılar, sokağa da hiç çıkmadılar. '28 Şubat bin yıl sürecek' diyen zatı muhterem, bu sene yıl dönümünde hiç ortalıkta görünmedi. Şunu söylemek istiyorum, demokrasi, özgürlükler, insan hakları, bireyin kendini en iyi şekilde temsil etmesi, insanların birbirine saygı göstermesidir. Türkiye'de bunu hazmedemeyen elitist bir grup var, bürokratik bir oligarşi var. Ama çok şükür ki ciddi, kararlı, yiğit insanlar, cesur siyasetçiler Türkiye'ye çok şey kazandırdı. Demokrasi mücadelesi veren insanların cesareti sayesinde, milletin kendilerine verdiği emaneti milletten başkasına teslim etmeyen namuslu insanların sayesinde Türkiye nereye geldi?"
BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI GÜLÜNÇ
Arınç, üniversitelerde devam eden başörtüsü yasağıyla ilgili bir başka soruya da, şu yanıtı verdi:
"Birilerinin zorla ve baskıyla uygulamak istediği ve pek çok kızımızın üniversiteyi terk etmesine yol açan bu haksız uygulamadan Anayasa önünde eşitlik için 10. madde, öğretim özgürlüğü ve diğer alanlardaki özgürlüklerin genişletilmesi için 42. maddeyi, çok güzel bir biçimde değiştirdik. 411 oyla, büyük bir mutabakatla yasalaştı. Anayasa Mahkemesi bu değişikliği iptal etti. Buna karşı tekrar TBMM'ye bir teklif gelir mi, gelirse çıkar mı, çıkarsa akibeti ne olur? Böyle bir tartışmayı zamansız buluyoruz. Anayasa Mahkemesi kararlarını benimsemesek de bütün kurumların uyma mecburiyeti var. Ben bu yasakçı zihniyetin Anayasa Mahkemesi kararlarıyla üst üste kilit vurulmasını doğru bulmam. Bu bir zihniyet meselesidir. Türkiye'de üniversite rektörleri, YÖK, siyasetçiler, böyle bir yasağın gülünç kaçtığını düşünmeye başladıkları anda, göreceksiniz, bu yasaklardan ne Anayasa Mahkemesine ne de Meclise ihtiyaç olmadan kurtulacağız."
Türkiye'nin bir dönüşüm içinde olduğunu, bunun bir zihniyet dönüşümü olduğunu anlatan Arınç, "Bu dönüşüme siyasetçilerin de ihtiyacı var. Bu ihtiyaç sandık görününce daha çok depreşiyor. Mahalli seçimler öncesinde halktan oy alabilmenin, halka yakın olabilmenin bir yolu olarak başörtüsü gibi masum bir kıyafete bile tahammül edemeyenlerin çarşaf gibi onun biraz daha büyüğüne nasıl sempatiyle yaklaştıklarını görüverdik. Aslında hangi kıyafeti giyerse giysin, serbest iradeleriyle seçilip giyilen elbiselere saygı duyulması lazım" dedi.
ARITMAN ELEŞTİRİSİ
Meclis Başkanlığı döneminde kendisine en fazla eleştirinin bu noktadan geldiğini belirten Arınç, şöyle devam etti:
"Hele hele Arıtman soyadlı bir hanımefendi, bana günde 3 defa soru önergesi veriyordu. 'Bu Meclis İran Meclisi mi, başı kapalı insanlar nasıl Meclise girebiliyor. Bu çarşaflılar Mecliste ne geziyor?' diye beni eleştiriyor, beni Humeynici olmakla itham ediyordu. Polis kayıtlarından günde Meclise gelen 5-8 bin arasında kişi içinde çarşaflı olanların 8-9'u geçmediğini tespit ettim. Polisime verdiğim talimat, 'kıyafeti ne olursa olsun, hüviyeti varsa ve yüzünden de hüviyeti anlaşılıyorsa, burası milletin Meclisidir, buraya serbestçe girecektir'. Bakın Allah'ın hikmetine ki, beni örtülü bayanları Meclise sokmakla itham eden bu sayın bayan hanımefendi, şimdi çarşaflılara rozet takıyor. Bu kıyametin küçük alameti gibi bir şey. O yüzden önümüz açık, merak etmeyin, birilerinin eliyle Allah bu ülkede yıllardır çilesi çekilen konularda bir yol açacak. Her türlü sıkıntının hukuk devleti içinde çözüleceğine inanıyorum."
Arınç'a, konferansın ardından Aktif İş Adamları ve Sanayiciler Derneği Başkanı Ali Akın tarafından, üzerinde Osmanlı tuğrası figürü bulunan tablo demokrasi ödülü olarak verildi.
Konferansa, Konyalı sanayici ve iş adamları büyük ilgi gösterdi.