Bir dönem Eski Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Bülent Arınç'ın danışmanlığını yürüten Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, “'Başbakan Erdoğan'a çok yükleniyorlar. Bir şeyler yap, şimşekler bizim üzerimize gelsin, Başbakanımız rahat etsin' demesini, zaman zaman onun için gözyaşı dökmesini yıllarca unutamadım" dedi. Öztürk, "Erdoğan'ın da, 'Bülent Abi' diye başlayan sözlerinde, ona ayrı bir saygı ve sevgi beslediğine hep şahit oldum" ifadesini kullandı.
"Arınç'ın siyasette yaptığı hataları ya da çelişkilerini burada uzunca sıralayabilirim. Aslında her insan kadar hatası var. Her siyasetçi kadar benliği var. Her baba gibi ailesine zaafı var. Hadi diyelim ki biraz daha fazla var" diyen Öztürk, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Lakin tüm bunlar Arınç'ı 'hain' yapmaz, 'düşman' yapmaz, 'FETÖ'cü' yapmaz. Ülkesi, milleti ve davası için, FETÖ gibi illegal her oluşuma karşı olduğuna ben şahitlik yaparım. Ama çelişkilerini bahane edip, 'düşmanlaştırdılar, yaftaladılar, ötekileştirdiler'. Arınç'ın en büyük kırgınlığı, bu haksız iftiraların, 'Cübbeli Bülo', 'Manisalı Lawrence' gibi seviyesiz benzetmelerin yapıldığı zamanlarda, dostlarının sessiz kalmasıdır. Bunlara kızdı, öfkelendi, duygusal tepkiler verdi"
Kemal Öztürk'ün "Dosttan, düşman yaratmak" başlığıyla yayımlanan (22 Mart 2017) yazısı şöyle:
Belki de Türkiye'nin en parlak dönemlerinin siyasi kadrolarıydılar. Her biri, çok önemli bakanlıkları yönetmiş, ülkeye çok büyük katma değerler katmışlardı. Bir zamanlar Bakanlar Kurulu'nda yıllarca birlikte çalışmış eski dostlar, yol arkadaşları Başbakan Binali Yıldırım'ın davetiyle bir araya gelmişlerdi.
Hepsi söz aldı. Hepsi kendi alanında, uzman oldukları konularda ve yıllarca emek verdikleri sahada gördüklerini anlattı. Konu referandumdu ve toplantı yeri AK Parti Genel Merkezi'ydi ancak bu ekip için mesele, ülke meselesiydi. Dolayısı ile konuşmalar, eleştiriler ve öneriler, ülkenin geleceği için yapılıyordu.
Eski dostların ortak sitem konusu
Otuza yakın eski bakan, farklı konularda konuştu ama hepsi ortak bir noktaya vurgu yaptı: Kirlenmiş, ötekileştiren, nefret yayan, korkutan, AK Parti'ye ait olmayan kötü bir dilden şikayet ettiler. Basında, sosyal medyada AK Parti'yi savunduğunu iddia eden ama en çok da AK Parti'nin ana omurgasında yer alan insanlara saldıran lejyoner ekibiydi şikayet ettikleri.
Eski dostların bir kısmının, 'düşmanlaştırıldığı' bir süreç yaşamışlardı ki, sanırım en can acıtıcı olan da buydu. Herkesin, beraber yola çıktıkları, beraber kavga verdikleri ve beraber ağlayıp, sevindikleri dostlarının, 'düşmana, haine, kripto FETÖ'cüye dönüştürülmek için atılan iftiralardan bahsederken, yüzlerinde acımtırak bir ifade oldu.
Başbakan da aynı yüz ifadesine büründü. Dostlarının, yol arkadaşlarının, dava arkadaşlarının yarı serzeniş, sitemkar sözleri, Binali Bey'i de üzdü. Ama o, üzüntüyle kalacak bir koltukta oturmuyordu işte. Başbakan olarak duruma müdahale edeceklerden biri kendisiydi. “Müdahale ediyoruz, edeceğiz ama biz de bazen söz geçiremiyoruz” dedi.
O genel merkezde nice badireleri atlatmışlardı. Ülkenin kaderini etkileyecek nice büyük kararlara imza atmışlardı. Risk aldılar, zor günler geçirdiler, sıkıntı çektiler ama Erdoğan'ın liderliğinde bir oldular, bütün oldular. Evet, kavga da ettiler, birbirlerini eleştirdiler, tartıştılar ama hepsi yen içinde kaldı. Dışarıya çıktıklarında, 'kızılcık şerbeti içtik' dediler.
Arınç'ın kırgınlığı
Neredeyse hepsini tanıyorum. Birçoğu ile birlikte çalıştığımız, yol gittiğimiz oldu. Hepsi çok kıymetli insanlar. Bunu tarih yazacaktır.
Ancak Bülent Arınç'la uzun yıllar, çok yakın, çok özel hukukumuz oldu. Son günlerde en çok sıkıntı çeken de Arınç'tı.
Bütün yakınlığımıza rağmen, Arınç'ı en çok eleştiren kişi ben olmuşumdur sanırım. Danışmanı olarak, yapılan hataları yazılı ve sözlü olarak kendisine rapor ederdim. Arınç, en büyük handikabının duygusallığı olduğunu kamuoyuna hep söyledi. Bu özelliği yüzünden sıkıntılar yaşadı.
Başarıyla sürdürdüğü TBMM Başkanlığı döneminde, “Başbakan Erdoğan'a çok yükleniyorlar. Bir şeyler yap, şimşekler bizim üzerimize gelsin, Başbakanımız rahat etsin” demesini, zaman zaman onun için göz yaşı dökmesini yıllarca unutamadım.
Erdoğan'ın da, “Bülent Abi” diye başlayan sözlerinde, ona ayrı bir saygı ve sevgi beslediğine hep şahit oldum.
Gezi olayları ve ardından gelen FETÖ fitnesi yüzünden, abi-kardeş kadar yakın oldukları Erdoğan ile aralarına soğukluk girdi. Bülent Arınç'ın, FETÖ tehlikesine, çevresi ve duygusallığı nedeniyle, Erdoğan kadar yeterince önem vermediğini kendisine söyleyenlerdenim. Ailesi hedef olan Erdoğan'ın yanında en güçlü şekilde yer almalıydı. Bunu ifade etti ama yeterince güçlü hissettirmedi belki. Ancak 15 Temmuz darbesinden sonra Erdoğan ile yüz yüze görüştüğünde bu eksikliğini dile getirdi.
Arınç'ın siyasette yaptığı hataları ya da çelişkilerini burada uzunca sıralayabilirim. Aslında her insan kadar hatası var. Her siyasetçi kadar benliği var. Her baba gibi ailesine zaafı var. Hadi diyelim ki biraz daha fazla var. Lakin tüm bunlar Arınç'ı 'hain' yapmaz, 'düşman' yapmaz, 'FETÖ'cü' yapmaz. Ülkesi, milleti ve davası için, FETÖ gibi illegal her oluşuma karşı olduğuna ben şahitlik yaparım.
Ama çelişkilerini bahane edip, 'düşmanlaştırdılar, yaftaladılar, ötekileştirdiler'. Arınç'ın en büyük kırgınlığı, bu haksız iftiraların, 'Cübbeli Bülo', 'Manisalı Lawrence' gibi seviyesiz benzetmelerin yapıldığı zamanlarda, dostlarının sessiz kalmasıdır. Bunlara kızdı, öfkelendi, duygusal tepkiler verdi.
Bugün iletişimimiz kesik olsa da, bana gönül koysa da, Bülent Arınç, bu ülkenin önemli bir devlet adamı, bu hareketin önemli bir şahsiyeti olarak, hataları ve başarılarıyla tarihteki saygın yerini alacaktır.
Her bir ferde ihtiyacımız var
O gün AK Parti Genel Merkezi'nde, Arınç gibi, kendisine yapılan benzer haksızlıkları dile getiren başka bakanlar da oldu. Ne ilginçtir ki hepsi, Erdoğan ya da diğer dostlarından değil, bu partiye, bu davaya sonradan, menfaat için eklemlenen insanların attığı iftiralardan dert yandı.
Kim ne derse desin, AK Parti kadroları, Türkiye'nin en nitelikli, en başarılı, en vizyoner kadrosudur. Şimdi yaşanan krizler, sorunlar, fitneler ve gönül buruklukları yüzünden bir 'ara dönem' yaşanıyor. 17 Nisan sabahı, tüm bunların biteceğine, kendine yeni bir yol çizen Türkiye'nin yeniden şahlanacağına inanıyor birçok insan. O salonda oturanlar da dahil, hepimiz bunu bekliyor, bunu arzuluyoruz.
Terörün, Avrupa'nın saldırdığı ülkemizde, söz konusu olan vatan savunmasıysa, dosttan düşman yaratmaya değil, tek bir ferde dahi ihtiyacımıza var. Bu kadrolar kolay yetişmiyor. Bu tecrübeler kolay elde edilmiyor.
Kenetlenmek için yapılan bu önemli toplantı, umarız güzel sonuçlar doğurur.