Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TBMM Genel Kurulunda 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın son gününde Hükümet adına eleştirileri yanıtladı.
Bülent Arınç, Diyarbakır'da 25 kişinin yaşamını yitirdiği trafik kazasından duyduğu üzüntüyü dile getirerek, ölenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifa, yakınlarına da sabır diledi.
Bugünkü bütçe görüşmelerinin, üslup ve içerik açısından son derece güzel olduğunu belirten Arınç, AK Parti, CHP, MHP ve BDP gruplarından söz alan milletvekilleri ile kişisel görüşlerini dile getiren milletvekillerine teşekkür etti.
Arınç, gençliğinden beri bütçe görüşmelerini takip ettiğini anlatarak, bütçe görüşmelerinin iktidar, muhalefet ve Meclis için önemine işaret etti. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Gençliğimden bu yana rahmetli Erbakan, Ecevit ve Özal'ı, Sayın Demirel'i, bütçe görüşmelerindeki kendi üslup ve farklı özelliklerinden hep takip ettik. Sayın Demirel'in kendine has üslubu, hazır cevaplığıyla, polemik üstatlığıyla, Sayın Erbakan'ın elindeki grafiklerle, ikna edici konuşmalarıyla ve diğer bütün siyasi parti genel başkanlarının, çok iyi hazırlanarak, gerçeklere temas ederek, partisini, Türkiye'yi bütçe görüşmelerinde layıkıyla temsil ettiklerini biliyorum. Ölenlere rahmet, kalanlara afiyetler diliyorum.
O zaman da çok keskin geçerdi ama kırıcı olmazdı, hakaretler, küçültücü ifadeler hiç olmazdı. Bütçenin esasına yönelik her alanda hükümetler eleştirilirdi. Bugün de her biri alanında çok değerli arkadaşlarımız Sayın Hamzaçebi, Sayın Öztrak, Sayın Kutluata, Sayın Şandır, BDP adına konuşan iki kadın milletvekilimiz, onlara da teşekkür ediyorum. İçeriklerine katılmadığım hususlar var. Ama beni mutlu eden içerik ne kadar sert, eleştiriler ne kadar acımasız olsa, üslubun güzelliğidir, parlamentoya, partilere saygıdır. Bugün ben onu görüyorum. Allah nazardan saklasın. Bütün arkadaşlara çok teşekkür ediyorum.''
''Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir''
Arınç, AK Parti hükümetlerinin 10. bütçesi olduğunu anımsatarak, her konuda yapacakları işleri ortaya koyduklarını, eleştirildiklerini ancak yıl sonunda hedeflerine az veya çok vardıklarını belirtti.
61. Hükümet'in ilk bütçesinin de başarılı olacağını ümit ettiğini dile getiren Arınç, ''Çünkü, perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. 2003'ten bu yana hükümetimizin icraatları, bütçe uygulamaları, öngörülerimiz başarılıdır. Bugüne kadar hedefimize vardığımızı düşünüyorum. Karnemizde bütün derslerin karşısında 'pekiyi' yazıyor. Bundan dolayı Allah'a hamd ederiz. Ama biz siyasi kuruluşuz, elbette, yanlışlarımız, hatalarımız olacaktır. Siyasetçilerin hatasını da millet sandıkta karşılayacaktır'' diye konuştu.
Arınç, eğer sandıktan da üç dönemdir tek başına iktidar imkanı buluyorlarsa, bunun milletin, kendilerine duyduğu güvenin, desteğin bir ifadesi olduğunu belirtti. Arınç, ''Elbette ilanihaye böyle gitmeyecektir. Elbette sandıklardan milletimiz farklı tercihlerde de bulunacaktır, demokrasinin gereği budur. Yüzde 47'yi veren millet, yüzde 7'yi de verir. Yüzde 22'den yüzde 1,5'a düşen partiler olduğu gibi, siyasetin doğası budur. Milletimizin desteği, güveni devam ettikçe, biz de, her parti de mutlaka başarılı olacaktır'' dedi.
Bugünkü öngörülerinin, ekonomik, toplumsal hayatta başarılı sonuçlar vereceğine olan inancını ifade eden Arınç, ekonomik istikrarın, siyasi istikrara bağlı, adeta birbirinden ayrılmaz siyam ikizleri gibi olduğunu söyledi. Arınç, Türkiye'nin yıllardır aradığı siyasi istikrara, belli sürede kavuştuğunu, bunun arkasından ekonomik gelişmeyi getirdiğini dile getirerek, ''Adeta birbirini destekleyen, tetikleyen, birbirinin olmazsa olmazı kabul edeceğimiz döngü içindeyiz. Türkiye siyasi istikrarın kazanılmış olması, milletimizin tercihlerine elbette bağlıdır'' diye konuştu.
Konuşması sırasında CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç'in laf atması üzerine Arınç, milletvekillerine, ''Siz de bakmayın, ben de sabrederek arkadaşımıza cevap vermemeye çalışacağım'' diye seslendi.
Arınç, CHP'li Akif Hamzaçebi, Faik Öztrak ve MHP'li Münir Kutluata'nın eleştirilerinden yararlanacaklarını umduğunu, bunun da ayıp olmadığını belirterek, kırılgan bir ekonominin hem Avrupa hem de dünya ekonomileri içinde bütün ülkeleri tehdit ettiğini vurguladı. Arınç, ayaklarını sağlam basmaları, 24 saatlerini yanlış yapmamak üzere gözlerini açık tutmaları gerektiğini söyledi.
''Birbirimizin hukukunu koruyacağız''
Başbakan Yardımcısı Arınç, bütçe görüşmelerinin, Türkiye'de demokrasinin seviyesini, siyasetin nabzını, siyasetin üslubunu ve siyaset kurumunun toplam kalitesini göstermesi açısından önemine işaret etti.
Milletin kürsüsünde söyledikleri her söz ve eylemin, millet tarafından kaydedildiğini ifade eden Arınç, demokrasinin denetim mekanizmasını milletin işlettiğini, kesintisiz olarak siyaset kurumunu incelemeye, takibe devam ettiğini söyledi.
Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Öyleyse bizler de milletimizin üslubuna ve rızasına uygun olarak siyaset yapmaya mecburuz. Görevimizi hakkıyla yapabilmemiz için öncelikle siyasetteki hareket noktamızı hatırlatmak istiyorum. Hiçbirimiz doğuştan masum, doğuştan imtiyazlı ve ayrıcalıklı değiliz. Hiçbirimiz, hatadan, yanlıştan münezzeh değiliz. Hepimiz her işimizden, her fiilimizden, her sözümüzden dolayı sorumluyuz. Bu sorumluluğumuzu bilerek, siyaseti yapmak ve ona göre değerlendirmek durumundayız. Bu sorumluluk duygusuyla diyoruz ki milletimizin vekaletini taşıdığımıza göre, siyaset şeklimiz ve üslubumuz da milletimizin hayat üslubundan bağımsız olamaz.
Bizler, hepimiz bu ülkenin, bu milletin evlatlarıyız. Bu ülkenin çocuklarının, gençlerinin gözü üzerimizdedir. 74 milyon insanımızın, vatandaşımızın, kardeşimizin emanetini taşıyoruz. Bizim, kumaşımız bir, mayamız bir, özümüz birdir. Farklılıklarımızı birlik içinde eriterek millet olduk. Biz, tarih sahnesine yeni çıkmadık, bir arada yaşama tecrübesi olmayan bir millet değiliz. Bu ülkede yüzyıllarca birbirimizin hukukunu koruduk. Allah'ın izniyle sonsuza kadar birbirimizin hukukunu koruyacağız.''
Başbakan Erdoğan'ın Genel Kurula gelişi
Arınç'ın bu sözleri sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genel Kurul Salonuna girdi. Erdoğan, kendisini ayakta, alkışlarla karşılayan AK Parti'li milletvekillerine, elini göğsünün üzerinde koyarak selamladı.
Bülent Arınç, alkışların ardından sözlerini, ''Demokrasiden, adaletten, hukuktan muradımız şudur: Birimiz vatanın sahibi, diğeri vatandaş; birimiz hükümdar, diğeri teba olmayacak; birimiz ev sahibi, diğeri misafir olmayacak'' diye sürdürdü.
Bütün vatandaşların, bütün gayretleriyle imar ve inşa ettikleri bu ülkede, bu vatanda, bu memlekette dostça, kardeşçe yaşayacaklarını dile getiren Arınç, siyasetten muratlarının bu olduğunu anlattı. Arınç, en büyük arzularının, milletin rızasını kazanmak, gönlünü almak olduğunu ifade ederek, bunun için birbirlerine karşı alçak gönüllü, incelikli olmaya mecbur olduklarını söyledi. Arınç, toplumsal huzurun en önemli güvencelerinden birinin bu olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
''Sizi temin ederim, bütün politik mülahazalardan bağımsız olarak itiraf ederim ki bu konuda hepimizin esaslı bir özeleştiriye ihtiyacı var. Demokratikleşme uzun bir süreç. Büyük dönüşümler zaman alıyor ama aynı zamanda bizim büyük bir tecrübemiz, büyük bir kültürümüz, bilgimiz ve irfanımız var. Bakınız; günlerdir Paris'te Türkiye'nin tezlerini AK Parti'li, CHP'li, MHP'li arkadaşlarımız, iş adamlarımız, sivil toplum kuruluşlarımız birlikte savunuyor. Türkiye budur işte. Öyleyse bu tabloyu sürekli hale getirelim. Öyleyse bu üslubu siyasette de kalıcı kılalım. Dün Meclisimizde üç partinin işbirliğiyle hazırlanan bildiriyi, hepimiz ayakta, alkışlarla karşıladık. Elbette gönlümüz isterdi ki dördüncü siyasi partimiz de buna katkıda bulunsun, Meclisimizin ortak, gür sesini, heyecanını bütün dünyaya birlikte ilan etmiş olalım. Ama eminim ki o siyasi partimizin de burada ifade edilen gerçeklerden, belki farklı sebeplere ayrı düşmüşlerdir ama gönlümüzün birlikte attığına da inanıyorum. Bu ruh halini, erdemli duruşu özenle korumak durumundayız. Büyüklerimiz 'üslub-u beyan ayniyle insan' demişler. Hepimizin belleğinde Yunus'tan, Mevlana'dan, Hacıbektaş Veli'den, Eşrefoğlu Rumi'den bize hayat düsturu olacak bir cümle, bir öğüt, bir nasihat, bir ilke varken neden bunlara riayet etmiyoruz?
Bir kaç gün önce Şeb-i Aruz törenleri dolayısıyla Konya'daydık. Ben, Dışişleri Bakanımız konuşma yaptı. CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu da fevkalade güzel konuşma yaptı. Çok güzel hazırlanmış ve ortak duygularımızı ifade eden konuşmaydı. Geçmiş yıllarda Sayın Başkanımız'ın da konuşmaları böyleydi. CHP eski Genel Başkanı Sayın Baykal'ı da bir kaç kez dinlemiştim. Hepimizin amenna, evet biz de böyle düşünüyoruz diyebileceği mükemmel konuşmalar yapıldı, Mevlana'nın öğütleri anlatıldı. Mevlana'nın dizelerinden hepimizin gönlüne nakşolması gereken güzel şeyler söylendi. Bence bunları hayatımızda yaşatmamız gerekiyor. Sadece mahsus gecelerde bir konuşmanın içinde sığdırılmış bir kaç cümle gibi değil, niçin onları hayatımızda, hele hele siyasette üslubumuzda kullanmıyoruz diye, başta kendimi kusurlu görerek, hepimizin düşünmesi lazım. Mevla'nın 7 öğüdünde söylenenler, Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye vasiyetinde söylediklerinden hiç farklı değildir.''
''alkışları hak ediyorlar''
Arınç, bugün mutlu olduğunu ancak düne kadar bütçe görüşmelerinde duydukları, şahit olduklarının herkesi üzdüğünü belirtti.
İnsani ilişkilerinde birbirlerini çok sevdiklerini, biri hastalandığında koştuklarını, birinin yakını vefat ettiğinde aynı acıyı yüreklerinde hissettiklerini belirten Arınç, MHP'li bir milletvekilinin rahatsızlığı nedeniyle ilk müdahaleyi BDP'li bir milletvekilinin yaptığına yönelik haberlere işaret etti. Arınç, şöyle konuştu:
''Yani aksini mi düşünüyordunuz, olabilir miydi? Çanakkale'de birbirinin kucağında şehit olmuş bir milletin evlatları, birbirlerine düşman olabilir mi? Biz birbirimizi çok seviyoruz, aynı tarihin çocuklarıyız, aynı kaderin insanlarıyız, aynı milletin tertemiz evlatlarıyız. Özel hayatımızda herkes birbirinin düğüne gidiyor, hayır duaları ediyor, hatta burada kavga edenler dışarda kuliste birlikte çay içiyorlar. Ama burada kürsüdeki üslup korkutucu bir üsluptu, damarlarımız şişiyor, yüzümüz kıpkırmızı oluyor, tekrarlamaktan hicap duyduğum kelimeler, bizleri perişan ediyor. Özellikle yeni parlamentoya gelmiş 300'ye yakın arkadaşımın bütün umutlarını heba edercesine, böyle bir düşmanlık, kötü üslup, yaralayıcı sözlerle parlamentoda konuşmalar yapılmasından ne kadar şikayetçi olduğunu tahmin edebiliyorum. Bunları yapmamalıyız, önce kendimiz yapmamalıyız, sebep olmamalıyız. Bir milletvekili kürsüde iteklenirken, hepimiz üzüntü duydu. Ama buna da sebebiyet vermemeliyiz. Başkanlık kürsüsünde oturan bir kişi, yanlış karar verse bile başkanın kararına saygı duymalıyız. Konuşma dediğinde konuşmamak, söz alma dediğinde söz almamak... Başka türlü Meclis yürütülmez.''
Bu sırada Genel Kurula CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geldi. CHP milletvekillerinin de Kılıçdaroğlu'nu alkışlaması üzerine Arınç, ''İki kez alkışlama oldu. Ben önce kendi üstüme aldım'' diye espri yaptı. Arınç, Kılıçdaroğlu ve Başbakan Erdoğan'a teşekkür ederek, ''Bu alkışları hak ediyorlar'' dedi.
''Çok seslilikle gürültü aynı değil''
Arınç, muhalefetin söz hakkının, iktidarın söz hakkından daha az değerli olmadığını belirterek, çok seslilik ile gürültünün aynı şey olmadığını söyledi. Arınç, çok sesliliğin, bir ahenk, ritm olduğunu dile getirerek, demokratik düzende hiç birinin bir diğerine tahakküm etme, kendi bildiğini okuma hakkına sahip olmadığını vurguladı.
''Hepimiz, birbirimizi dinlemeye, anlamaya mecburuz'' diyen Arınç, Türkiye'nin, her alanda enerjisini ve gücünü topladığını dile getirdi.
Artık eski demode sloganlardan ve davranışlardan kaçınmaları gerektiğini vurgulayan Arınç, bugün farklı bir dünyada olduklarını belirtti. Arınç, ''Bugün herkes sizin işinize, kapasitenize, üretiminize, ürettiklerinizin kalitesine bakıyor. Türkiye, güçlü bir demokrasiyle, güçlü bir siyasi iradeyle, güçlü bir ekonomiyle özgüvenine kavuştu. Eskiden senede bir ya da iki kez yapılan uluslararası toplantılar şimdi her hafta bir kaç kez yapılıyor. Türkiye mucizesi, Türkiye'nin başarısı herkesin gözünü kamaştırıyor'' diye konuştu.
Arınç, aşmaları gereken sorunların çok, yollarının çok uzun olduğunu dile getirerek, ''Ama biz bugün daha çok başarılarımızla dünyanın gündemindeyiz. İç meselelerimiz, dış meselelerimiz var, ayağımıza basmak isteyenler var, yolumuza taş koymak isteyenler. Ama bir de dünyadaki Türkiye algısına bir bakın'' dedi.
Neredeyse her gün dünya medyasında Türkiye'nin bulunduğunu, dünyanın her ülkesinin en önemli gazeteleri, televizyonları, yorumcularının Türkiye'nin başarılarını tartıştığını, sayfalarına taşıdığını anlatan Arınç, çeşitli tarihlerde yabancı gazetelerde çıkan haberlerden örnek verdi.
Arınç, birbirlerinin düşmanı değil, rakipleri olduklarını hatırlattı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni iddialarının reddedilmesini suç sayan yasa teklifine ilişkin, ''Akla, rasyonaliteye, bilimselliğe, evrensel hukuk mantığına sırt çeviren bu anlayış, aydınlanma çağını açan Fransa'ya engizisyonun geri dönüşüdür'' dedi.
TBMM Genel Kurulunda, 2012 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde son konuşmalarda Hükümet adına söz alan Arınç, Türkiye'nin geçmişinde her insanın yüreğinde derin izler bırakan, vicdanını rahatsız eden, karanlık olayların yaşandığına dikkati çekti.
Bugün hala o karanlık dönemlerin acılarının yaşandığını belirten Arınç, ''Neredeyse her gün kabuk bağlamış yaralarımızdan biri ortaya çıkıyor. Okuyor, hatırlıyor, üzülüyor ve 'evet bunlar oldu, bunlar yaşandı' diyoruz. Nice gençlerimizi, bu ülkenin umudu olan nice nesillerimizi biz bu kirli oyunlara kurban verdik'' dedi.
Siyaset kurumunun göstermesi gereken dirayeti, iradeyi gösteremediğini, toplumsal gerilimi dindiremediğini ifade eden Arınç, o dönemlerde Türkiye'nin kaybettiğini söyledi.
''Neredeyse bütün ömrümüz darbelerle, muhtıralarla, baskılarla, hukuksuzluklarla, krizlerle geçti'' diyen Arınç, şöyle devam etti:
''Kendini hiç kimseye hesap verme mecburiyetinde hissetmeyen kimi güçler, bu ülkede istedikleri gibi at oynattılar, hukuku, demokrasiyi hiçe saydılar. Gençlerimiz, aydınlarımız, fikir adamlarımız birer potansiyel suçlu gibi görüldüler. Baskı atmosferinde siyasetçiler büyük düşünmek yerine 'küçük olsun benim olsun' mantığına mahkum edildi. Milleti, siyaseti sürekli vesayet altında tutmak isteyen birileri de siyaset kurumunun müdahale alanını sürekli tazyik altında tutarak 'küçük olsun senin olsun' mesajı verdi.
Bu milletin oylarıyla seçilmiş bir Başbakan, hukuk tarihimizde unutulmayacak bir kara leke olarak bir dava sürecinin ardından sehpaya gönderildi. Gencecik delikanlılar, yaşları tutmadığı için yaşları büyütülmek suretiyle idam edildi. Bu ülkenin insanlarına fikirleri, siyasi tercihleri, dinleri, inançları, mezhepleri, meşrepleri bahane edilerek yıllar yılı baskı uygulandı, zulmedildi. Yıllar boyunca bu acılarla yüzleşmeye imkan bulamadığımız için yaralar kanamaya, vicdanlar sızlamaya devam etti.
Bugün anlıyoruz ki bu ülkede ne kadar anlaşmazlık varsa, insanlarımız hangi çatışma noktalarında birbirinin karşısına çıkarılmışsa, bunun mutlaka doğal olmayan, normal olmayan bir evveliyatı var. Anlıyoruz ki birileri huzurumuzu kaçırmak, birbirimize olan inanç ve bağlılığımızı kırmak, birbirimizin hukukuna saygımızı ortadan kaldırmak için özel gayretler göstermiş.''
Demokrasiyi işletmeden, adaleti tesis etmeden, özgürlükleri en üst seviyede yaşanır hale getirmeden büyük bir ülke olunamayacağını anlatan Arınç, devletin de siyasetin de görevinin ''insana hizmet, adaleti tesis'' olduğunu kaydetti.
Meselelerin hiçbirinin çözümsüz olmadığını dile getiren Arınç, 9 sene öncesine kadar hayal bile edilemeyen sorunları çözdüklerine işaret etti. Ülkenin kabuk bağlamış ya da kanayan ne kadar yarası varsa hepsini saracaklarını belirten Arınç, ''Bu süreçte dengeyi de iyi tutturalım ki geçmişe saplanıp kalmayalım, geçmişin yanlışlarıyla geleceğin umutlarını karartmayalım. Artık birbirimizin kıymetini iyi bilelim, genç nesillerimizi korkulara, vehimlere, kötü niyetlere kurban vermeyelim'' diye konuştu.
Geçmişte yapılan hataları tekrarlamanın ve asli meseleleri unutmanın zamanı olmadığını vurgulayan Arınç, ''Bizim meselemiz Türkiye'yi hak ettiği aydınlık yarınlara taşımaktır. İnsanlarımıza layık olduğu mutlulukları, gurur ve heyecanları yaşatmaktır'' dedi.
''Fransa'ya engizisyonun geri dönüşüdür''
Türkiye'de demokrasi ve ekonominin çıtası yükseldikçe, bu yükselişi durdurmak isteyenlerin devreye girdiğine işaret eden Arınç, şimdi de Fransa'nın, tarihi yargılamak istediğini söyledi.
Fransa'nın Cezayir'de, Afrika'da, Ruanda'da yaptıklarından bahsedildiğini, kendisinin bunlara Vietnamı'da ilave edebileceğini belirten Arınç, Hoşimi'nin Fransız işgalcilerine karşı mücadelesinin de yakından bilindiğini ifade etti.
Arınç, şöyle devam etti:
''Şunu düşünün: Neden bugün Maraş'ın adı Kahramanmaraş? Niye Urfa'ya 'Şanlıurfa' dedik. Neden Antep Gazi'dir. Bağımsızlık mücadelemizi kime karşı verdik biz? Salim Bey'ler, Sütçü İmam'lar kadın, erkek şehitlerimiz genç delikanlılarımız, Fransız işgaline karşı ülkenin bağımsızlık mücadelesini verirken, karşısında silahıyla süngüsüyle Fransa işgalci olarak durmuyor muydu? Bütün bunları hatırlatmam şunun içindir: Şimdi Fransa 'soykırım yoktur' diyene hapis cezası, 45 bin avro para cezası öngören bir yasa teklifini yarın oylayacak.
Meclisimiz mücadele ediyor, milletvekillerimiz orada. Sayın Başbakanımız Sarkozy'ye ayrıca mektup gönderdi. Sayın Cumhurbaşkanımızın beyanları da oldu ve Türk milleti büyük bir infial içinde. Hrant Dink'in kardeşi Orhan Dink'in sözlerine, Ermeni Patriği'nin hepimize memnuniyet veren, diasporaya karşı meydan okuyuşuna bugün hepimiz tanık olduk.
Neymiş, 'soykırım yoktur' diyene hapis, 45 bin avro para cezası vereceklermiş. Akla, rasyonaliteye, bilimselliğe, evrensel hukuk mantığına sırt çeviren bu anlayış, aydınlanma çağını açan Fransa'ya engizisyonun geri dönüşüdür. Bu olay, Fransa Parlamentosunun Avrupa'nın temel değerlerine bayrak açmasıdır. İstiklal Mücadelesi'ni yönetmiş Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir süre başkanlık yapmış bir hukukçu arkadaşınız olarak söylüyorum, hiçbir parlamento kararıyla ve hiçbir kanun ile tarih yeniden yazılamaz ve inşa edilemez. Bu, eşyanın tabiatına da akla da mantığa da aykırıdır. Bir tezin konuşulamaz olması, bir tezin, bir fikrin, bir düşüncenin konuşulmasının bile peşinen cezalandırılması, 'dünya hareket ediyor, dönüyor' dediği için dünyanın en ünlü bilim adamını, Galile'yi hapse atmak kadar akıl dışıdır. Tarihin, tarihçilerin elinden alınarak saçma sapan bir kanunla karartılması akla zarar bir hezeyandır. Bir hezeyanın Fransa Parlamentosunda oylanması ise tarihe geçecek bir paradokstur. Fransız Parlamentosu hangi kararı verirse versin, bizim yeni engizisyonculara cevabımız 'dünya dönüyor' dediği için türlü işkencelere maruz kalan ünlü bilim adamı Galile'nin cevabıyla aynıdır. Fransız parlamenterlerine, 'Bayanlar baylar, dünya dönüyor' diyoruz.''
''Türkiye'nin vakarına yaraşır bir duruş sergiledik''
Türkiye'nin, dış politika gündemi ve sorumluluk alanları açısından çok yönlü ve çok boyutlu bir ülke olduğunu belirten Arınç, ''Türkiye, aynı anda hem Avrupa hem Asya hem doğu hem batı hem Balkanlar hem de Ortadoğu ve Kafkaslar ülkesidir.Hükümet olarak merkezi konumumuz ve tarihi birikimimizin bize yüklediği misyonun hakkını vermek için 9 yıl boyunca son derece aktif bir politika yürüttük'' dedi.
Türkiye'nin geçmişte olduğu gibi dış politikasını iç politikadan bağımsız bir politika olarak yürütmediğini kaydeden Arınç, içeride demokrasi geliştikçe, dışa dönük hareket kabiliyetinin de güçlendiğini dile getirdi. Aktif politikalar sayesinde Türkiye'nin dünyanın her bölgesinde etkinliğini ve varlığını hissettirdiğinin altını çizen Arınç, sadece reaksiyoner bir politika izlemediklerini, kriz bölgeleri başta olmak üzere doğru zamanda gelişmelere müdahil olduklarını vurguladı.
''Bölgemizde yaşanmasını hiç istemediğimiz gelişmeler karşısında Türkiye'nin vakarına yaraşır bir duruş sergiledik'' diyen Arınç, şöyle devam etti:
''Özellikle Arap coğrafyasında yüz milyonların yüzlerini Türkiye'ye dönmeleri, Türkiye'yi bir ilham kaynağı olarak görmeleri, ülkemizin bu tarihi misyonunu teyit eden bir mahiyettedir. Bu coğrafyadaki tarihi yenilenme de göstermiştir ki Türkiye bütün birikimiyle bölgesel ve küresel barış için merkezi bir öneme sahiptir. Sahip olduğu özellikler, Türkiye'yi kendi halinde sıradan bir ülke olmaktan çıkarıp, tesir gücü yüksek, önemli bir aktör haline getiriyor. Türkiye, kendisi istese dahi içe kapalı, pasif, dünyadaki gelişmelere ilgisiz kalabilen bir ülke haline gelemez, böyle bir ülkeymiş gibi davranamaz.''
''Kürtlerin varlığı en az bin seneden beri gerçektir''
Milletvekillerinin Hükümete yönelik eleştirilerini de yanıtlayan Arınç, MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır'ın, ''Kürt kimliğini tanımak, bu gaflet ötesi bir davranıştır'' ifadesini anımsattı. ''Yani gafletten öte davranışın herhalde 'dalalet' olduğunu söylemek istiyor'' diyen Arınç, şunları söyledi:
''Kürt kimliğinin tanınması çok önemli bir konudur. Bu bir insan hakları konusudur. Sanıyorum ki Sayın Genel Başkanınız da CHP'nin Sayın Genel Başkanı da bu konuda farklı düşünmüyorlar. Yani Türkiye'de yaşayan bir insan, 'Ben Kürdüm ve bu kimliğimle iftihar ediyorum. Ben bu gerçeğimle tanınmamı istiyorum' dediği zaman, bizim buna saygı göstermemiz, bunu kabul etmemiz gerekir.
Geçmiş dönemlerde inkarcı ve asimilasyoncu bir inanç böyle yapmamış olabilir. Onların da Türkiye'nin bugün başına neler açtığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bir insan kendi kimliğinden şeref duyar. Sayın Baykal da Sayın Kılıçdaroğlu da 'etnik kimlik o insanın şerefidir' diyor. Yani bu sözü söylerken şüphesiz sadece 'Ben kürdüm, ben Arabım' demesi, 'ben filanca etnik gruba mensubum' demesini birbirinden ayırmayacağız. Hepsine saygı duymak, hepsinin doğuştan gelen insan haklarına sahip olduğunu bilmek zorundayız. Kürt meselesi veya Kürt kimliği, 3 sene önce, 30 sene önce, 20 sene önce ortaya çıkmış bir kimlik değildir. Kürtlerin varlığı en az bin seneden beri bir gerçektir. Bunu inkar edemezsiniz. Bunu inkar ederseniz 80 öncesine döneriz, 80 sonrasına döneriz.
Sayın Elçi, Bakanlık yaptığı dönemde 'Ben Kürdüm ve Türkiye'de yaşayan şu kadar Kürt var' dediği için 2,5 yıl cezaevinde kalmıştır. O günlere dönmemizi mi istiyorsunuz? Bir insanın kimliğini inkar etmek o insanı inkar etmek demektir. Kendisini Kürt kimliği ile Arap kimliği ile Boşnak kimliği ile artık ne gelirse aklınıza... Hepsi, kim, ne varsa bu topraklar üzerinde kendi kimliğini rahatlıkla söyleyecektir. O kimliğe saygı duyacağız. O kimliğin bütün kültürel haklarını, Anayasal haklarını vereceğiz, tanıyacağız.''
''İnkar etmeyeceğiz''
Bunları söylemekle, terörle eş anlamlı bir sonuç çıkarmanın doğru olmayacağını belirten Arınç, şu ifadeleri kullandı:
''Zaten Sayın Şandır da onu kastetmemiştir. Kimlik inkarı ve bununla yola çıkanlar bilsinler ki Kürtçe konuşmanın yasak olduğu günlerden, cezaevinde işlenen işkencelere ve sonrasındaki faili meçhul cinayetlere ölüm listeleri yapılmasına, bütün bunlar bir kimliğin inkar edilmesi ile ortaya çıkmış kötü sonuçlardır. Hayır, inkar etmeyeceğiz
Ben BDP'li arkadaşlarımın söylediklerinin yüzde 99'na katılmıyor olabilirim. Ama onların kimliğine saygım var, onların siyaset hakları olduğuna inanıyorum.''
Irkçılığa ve olumsuz milliyetçiliğe karşı olduklarına dikkati çeken Arınç, şöyle devam etti:
''Elbette 'Ben Kürdüm' diyen insanın Kürtçülük yapmasının yanlış olduğunu, 'Ben Türküm' diyen insanın Türkçülük yapmasının yanlış olduğunu ve bu yanlışların büyüdükçe ülkede toplumsal barışı bozduğuna ben şahsen inanıyorum. Irkçılık, menfi milliyetçilik, sonu 'cı', 'cu' ile biten bütün cümleleri reddediyoruz. Ama 'Ben Kürdüm' diyen bir insanın bu ülkede hepimiz kadar, en az hepimiz kadar hayat hakkı, bilgi, eğitim, dil, kültür, kimlik hakkı ne varsa vereceğiz. Bu bizim cebimizden verdiğimiz bir şey değil. Eğer etnik kökene dayalı siyaset yapılıyorsa ki yapıyorlar eleştireceğiz.''
BDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan'ın Bursa'nın Yenişehir ilçesi doğumlu olduğunu, BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan ile yan yana siyaset yaptığını belirten Arınç, ''Demek ki Türk kimlikli bir siyasetçi ile Kürt kimlikli bir siyasetçi aynı partide birlikte çalışabiliyorlar. İftihar etmemiz lazım. Ben seviniyorum. Bu demokrasinin gücüdür. Sayın Zana'nın 10 sene sonra burada gelip andiçmesi demokrasinin gücüdür. Millet seçiyor, gelecek siyaset yapacaklar. Sadece orada mı? MHP içinde de Kürt kardeşimiz vardır, siyaset yapıyor. CHP içinde de arkadaşlarımız vardır, siyaset yapıyor. Benim partimin içinde pek çok Kürt kökenli kardeşimiz var. Birlikte siyaset yapıyoruz. Onlarla iftihar ediyoruz'' diye konuştu. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, bugünkü terörle mücadele konsepti ve anlayışında başarılı olduklarını belirterek, ''Türkiye, şu kadar yıl içinde bu mücadeleyi yapmıştır ama son 4 aylık mücadele netice vermeye başlamıştır'' dedi.
Arınç, TBMM Genel Kurulunda 2012 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde Hükümet adına eleştirileri cevapladı.
MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır'ın Suriye ile ilgili konuşmasına işaret eden Arınç, amaçlarının çok açık ve belli olduğunu belirterek, ''bütün endişelere ve sorularına katıldığını'' söyledi. Arınç, ''Biz her sabah kalktığımızda tek bir endişemiz var; bugün kaç Suriye vatandaşı, bizim dostumuz, akrabamız, kardeşimiz öldü, kaçı tutuklandı, kaçı kayboldu. Sayıları 4-5 binleri geçti'' diye konuştu.
Rejimlerle yakınlıklarının hükümetlerarası ilişkiler olduğunu, esas dostlukları ve sadakatlerinin halka olduğunu anlatan Arınç, şöyle konuştu:
''Bir rejim halkına ihanet ederse, halkına silah doğrultursa, halkına engizisyon uygulamaya kalkarsa bizim dostluğumuzdan bahsedemezsiniz. İkaz görevimizi yaparız, tedbirimizi alırız, o halkla asırlardır aynı coğrafyada kardeşçe yaşamış Türk milletine de bu yakışır. Dolayısıyla yaptığımız siyaset değil. Bakınız hiçbir ülkenin içişlerine karışmak işimiz değil, müdahale de düşünmeyiz. Siz bunu 1 Mart 2003'te çok iyi bilirsiniz. Bir dış müdahaleyi Türkiye'nin dış politikasında öncelikle hedef olarak görmezsiniz. Ama dış politikayı her sabah 24 saat olmak üzere ertesi güne kadar takip etmeli, ulusal çıkarlarımızı düşünmeliyiz, insan haklarını düşünmeliyiz ve bunun tedbirini almalıyız. Soru, Türkiye müdahaleyi düşünüyor muydu? Bizim dış politikamızda böyle bir önceliğimiz yok. Şartlar umarız ki ne Türkiye'yi ne dış ülkeleri getirsin. BM'yi unutmayın, Arap Birliği kararlarını unutmayın. 700 kilometreden fazla uzunluğu olan bir sınırda birbirine geçmiş iki halkın sıkıntılarını, eziyetlerini unutmayın. Bizim Suriye'ye yönelik politikamız; Suriye halkının bu baskıcı rejimden bir an önce kurtulması, reformların bir an önce yapılması ve demokrasiye dönüşün sağlıklı şartlarda meydana gelmesidir. Bu politikamızın başarılı olduğunu düşünüyor ve buna devam edeceğimizi ifade etmek istiyorum.''
''Acınızı paylaşıyorum''
Arınç, BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan'ın konuşmasına işaret ederek, ''Sayın Buldan, konuşmanızın içinde çok gerçekler var ama acımasızca tespitler de var. 80 yıllık Cumhuriyet döneminin bütünüyle reddetmek, suçlu ilan etmek herhalde çok doğru değil. Ben sizin acınızı anlıyorum, bu acınıza saygı duyuyorum, acınızı da paylaşıyorum. Buna emin olun. Ama bu acıyı yaşayan sadece siz değilsiniz. Oya Eronat'a gösterilen tepkiyi de anlamakta zorlanıyorum. O da bu acıyı, 18 yaşındaki çocuğu gözleri önünde öldürüldüğünde yaşamış bir insan. En yakınınızı eşinizi kaybettiniz, hunharca... İnşallah bu olayın gerçek failleri ortaya çıkacak ve bunun hesap sorulacak. Bu hepimizin görevi'' diye konuştu.
Meclis Başkanlığı döneminde CHP milletvekillerinin ''lojman cinayeti'' ile ilgili Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını kendisinden talep ettiklerini, bunun sonucunda kurulan komisyonunu çok önemli bulgulara ulaştığını anlatan Arınç ''Evet şu anda bu dava yargıda görülüyor. Zaman aşımı vardır yoktur, hiç bunlara girmeyeceğiz. Ama biz yıllar sonra bile faili meçhul cinayetleri, kuyulara atılmayı, asitlerde öldürülmeyi, şununla, bununla yakılmayı kabul edemeyiz, bizim hükümetimiz kabul etmez. Biz 90'lı, 80'li, 70'li yılların hükümeti değiliz. Maraş olaylarında, Sivas olaylarında, bütün faili meçhul siyasi suikastlerde biz yoktuk'' dedi.
CHP'li milletvekillerinin kendisine laf atması üzerine Arınç, Sivas olayları olduğunda SHP-DYP ortaklığının olduğunu, rahmetli Erdal İnönü'nün de Başbakan Yardımcısı olduğunu ifade etti. Arınç, ''İsim olarak hepsini biliriz, Maraş olaylarında hangi parti iktidardaydı çok iyi biliriz. Benim AK Parti olarak 2002'den beri bu işlerin sorumluluğu üstümdedir. Bundan önceki olayların aydınlatılması, faillerinin bulunmasında da ben görevimi hatırlatıyorum. Biz bunu yapacağız'' açıklamasında bulundu.
Buldan'ın kendilerini 10, 20, 30, 40 yıl önce olan olaylardan sorumlu tutuğunu belirten Arınç, ''Bunu anlatan bir fıkra var; Hani Yeniçerinin biri Musevi'ye rastlamış da boğazına sarılmış, 'Ulan hergele Hazreti İsa'yı öldürmüşsünüz, ben de seni öldüreceğim' demiş. Adam şaşırmış, 'Kardeşim Hazreti İsa'yı ben öldürmedim' demiş. O da 'Nasıl öldürmedin, siz öldürmüşsünüz.' karşılığını vermiş. 'Ama o bin yıl önce oldu'. Yeniçeri'nin mantığına bakın, 'olabilir ama ben yeni duydum' demiş. Yani bu anlatınız olaylar, şu bu tarihlerde cereyan etmiş. Ama o kadar suçlayıcı bir cümleniz vardı. Bizi de tarih önünde hesap vermekle sorumlu tutuyorsunuz'' diye konuştu.
Arınç, şöyle devam etti:
''Evet çıkartacağız. Aynen şunun gibi; 55 mafyayı çökerttik, suç örgütünü çökerttik. Türkiye biz gelmeden önce mafyanın cennetiydi. Her önüne gelen çek senet tahsilatından tutun, neşterine, balinasına, bilmem nesine kadar alfabede harf kalmamıştı mafya örgütleri için. Hepsini çökerttik, yargıda hesap veriyorlar. Bunlar çıkar amaçlı suç örgütleri. Başkalarının da tepesine bindik, bugün bağımsız yargı bunların hesap soruyor. Bak; özel harpçiler, 'şurada şurada ceset var, ben de gördüm' dedi. Bugün mahkeme karar verdi, mezar açılacak, DNA testleri yapılacak, o kişiye ait olup olmadığı... Faili meçhullerden, siyasi suikastlere kadar Türkiye'de işlenmiş ne kadar çirkin, ayıp varsa onları aydınlatmak bizim görevimiz. Üzerine gideceğiz. 10 senede çok şey yaptık, bir 10 senede daha çok şeyler yapacağız. Allah'ın izniyle merak etmeyin.''
Genç'e, ''Sen o kirli fenerinle git sokakları dolaş''
Arınç, kendisine laf atan CHP Tunceli Milletvekili Kamer Genç'e, ''Sen o kirli fenerinle git sokakları dolaş. Burada Genel Başkanın var, ben ona, Genel Kurula hitap ediyorum. Sen onu boşa taşıyorsun. Kamer Genç ile geçirilecek bir dakika bile ziyandır'' karşılığını verdi.
Arınç, ''Dersim olayı bir faciadır. Ellerinde kesik başla poz veren askerler... NTV Tarih Dergisi'nin son sayısında çok acı fotoğraflar var. Benim çantamda var. Ama çok komplike bir olay bu. Yani sadece askerin elinde o baş gösteriliyor diye o iğrenç fotoğrafı hatırlamayalım'' dedi.
Başı kesilen kişinin Hozatlı Bahtiyan aşiretinin önde gelenlerinden Sahan'a ait olduğunu belirten Arınç, kendisine laf atan CHP'li Genç'e, ''Seni hiç ilgilendirmiyor. Sen bir Dersimli olarak yıllarca ağızına almadın, konuşmadın bile. Sen bunlardan hiç bahsetmedin. Ne tarihle ne bugünle bağlısın sen. İçi yanan bu arkadaşlar, olayları konuşanlar bunlar. Sen otur yerine. Evet başı kesilmiş ama başını kesen üvey kardeşi. Sonra parayı almış askerden, başı eline vermiş. Askerin elinde baş tutmasıyla ne kadar iğrenç bir cinayet varsa, para karşılığı başını kesen üvey kardeşin ne kadar alçaklığı, ihaneti var'' diye konuştu.
Arınç, Dersimle ilgili konuşulanların tarihin gerçekleri olduğunu belirterek, ''Bu tarihin üzerinde durmalıyız. Yakın tarihimizdeki karanlık sayfaları aydınlatmalıyız. Ama 80 yıllık Cumhuriyet tarihini, birikimlerini, bugüne kadar gelmiş geçmiş bütün iktidarları suçlayarak üzerine kapkara bir örtü örtmeye kalkarsanız çok yanlış olur. Bütün gerçekler tek tek ortaya çıkıyor'' dedi.
Buldan'a ''Sizin literatürünüz farklı...''
Buldan'a, ''bir hatanız daha var' diye seslenen Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Öldürülenlerden bahsettiniz; sizin tabirinizle bunlar 'gerilla.' Hiç terör, terörist demediniz. Demek ki literatürünüz farklı sizin. Siz terörün olmadığına inanıyorsunuz, gerilla olarak öldürülenler var onların ağıdını yakıyorsunuz. Bu yanlış. Türkiye'de terör var, terörist var. Terörle mücadele var. Siz bu olmasın mı diyorsunuz? Yani kundaktaki bebek ölüyorsa, 4 kızımız araba içinde öldürülüyorsa, Batmanlı annenin karnındaki 8 aylık çocuk gün görmeden hayata veda ediyorsa, şu konuşmanızın içinde niye buna yer ayırmadınız? Polislerimiz ölüyor, askerlerimiz şehit oluyor, hakimlerimiz, memurlarımız, amirlerimiz kahpece öldürülüyor, Kumrular Sokakta masum ayakkabı boyacısının hayatına kastediyorlar. ''
''Kimyasal silah kullanmadık, kullanmayız''
Teröristle, terörle mücadele edileceğini, bunun meşru müdafa olduğunu vurgulayan Arınç, şunları söyledi:
''İnsanların hayatını kastedenlere, 'ne kadar güzel işler yapıyorsunuz' diyecek halimiz yok. Başı parçalanmış, eli gitmiş; bunlar kötü şeyler, görmek istemediğimiz şeyler ama arkadaşlar işin bu tarafına bakıyorsunuz. Bu tarafta da 24'ü birden şehit olmuş, 33'ü birden dolmuşta öldürülmüş askerlerimiz yok mu? Köprülerin havaya uçurulduğu, mayınlarla insanların uzaktan kumandayla patlatıldığı, masum köy korucuların ve köyde yaşayan insanların hayatını kaybettiği bir Türkiye'den bahsediyoruz. Bizim görevimiz Hükümet olarak bununla mücadele etmektir. Türkiye'nin güvenliğini, huzurunu, asayişini korumak hükümetimizin görevidir. Bugünkü terörle mücadele konsepti ve anlayışında başarılıyız. Türkiye, şu kadar yıl içinde bu mücadeleyi yapmıştır ama son 4 aylık mücadele netice vermeye başlamıştır. Bugün inanın, sizi temin ediyorum, Silahlı kuvvetlerimizde kimyasal silah envanteri yoktur. Bir takım STK'lar kimyasal silah kullandı diyorsunuz. Yani Hükümete, askere, bakana, Başbakana inanmıyorsunuz. Oradan ne idüğü belirsiz birisi 'kimyasal silah kulandı' diyor buna inanıyorsunuz. Kullanmadık, kullanmayız. Ne böyle bir silahımız var, ne böyle bir silahımız olsa kullanmayı düşünürüz. Kimyasal silah kullanmak, insanlık ayıbıdır, vahşettir, buna her yerde biz karşı çıkıyoruz.
Yalnız şunu bilin; terörist mi masum vatandaş mı olduğunu tespit edemediğimiz hiç kimseye silah doğrultulmuyor. Önce 'teslim ol' deniliyor, karşılık veriliyor, gene sabrediliyor ama sonunda bir sonuç ortaya çıkıyor. Bırak Mardin'i, Midyat'ı her yeri biliyoruz. Bugün inanın 10 teröristle mücadele ederken askerin, polisin beyanı şudur: 'Tam itimat edemediğimiz için silah kullanmayı bıraktık, 10 metre önümüzdeydiler, kaçtılar gittiler, kaçarken de bir arkadaşımızı vurdular.' Yani asker ve polis şunu düşünüyor: 'Ola ki bunlar terörist değil.' Çünkü, bir masumun hayatı 9 caninin hayatından daha kıymetlidir. Bugün asker yukarıdan uçakla bomba atıyor. En az 2 kilometreye kadar insan unsuru olabilir diye bombalama yok. Bugün siz ne Kuzey Irak'tan, ne bölgeden köy, ev, sivil, masum insanlar vuruldu diye bugüne kadar ciddi şikayet duydunuz mu? Polis, asker hesabını kitabını yapıyor, teröristi, terör eylemini hedef alıyor. O yüzden yanlışlar vardır, sizin söyledikleriniz belki kısmen doğrudur. Ama bu konuşmanızın tamamında 'gerilla var, terörist yok, kafaları, kolları bacakları kopmuş.' Masum vatandaş, asker, polis, yazılanlar, dökülenler, gelen mesajlar, ulaştırılan mesajlar nerede. Bunları yan yana getirin de hakkaniyet içinde yanlış varsa görelim. Bugün koordinasyonda da eylemde de vatanperver güvenlik güçleri hedefleri bulup yakalamaya çalışıyor ve kendi hayatlarını ortaya koyuyorlar. Allah onların yardımcısı olsun, Allah onları korusun.'
Arınç, sözlerini bitirirken, Parlamentodaki üsluba işaret ederek, ''Buradaki müzakereler umarım bundan sonra devam etmez. Güzel bir söz diyor ki 'sesini yükseltme, sözünü yükselt. Ses ile söz birbirinden farklı. Dikkat et, gök gürültüsünden fayda yoktur, ince ince yağan yağmur toprağa berekettir.' Yüksek seslerle yüksek sözleri birbirine karıştırmayalım. Yüksek söze ihtiyacımız var. Emin olun, buradan ağzımızdan çıkan yüksek oktavlı seslerin ne konuşana ne Parlamentoya ne de millete faydası var. ince ince yağan yağmurla gibi olmalıyız'' dedi.
ajanslar