Arınç'tan İlginç Yorumlar

Bülent Arınç 'e-muhtıra'dan sonra yaşananları anlattı...

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Hrant Dink cinayetiyle ilgili mahkeme kararını değerlendirirken, ''Bu kararın, vicdanları tatmin etmediği görülüyor. Ben de işin o tarafındayım. Ama bunun yolu sokaklara çıkıp bağırmak çağırmak, hükümeti suçlamak, devleti ağır kelimelerle itham etmek değil; yargıdan bu işin sonucunu beklemekle mümkün olabilir'' dedi.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TV8 kanalında katıldığı canlı yayında gündemdeki konuları değerlendirdi. Gazeteci Hrant Dink'in öldürülmesiyle ilgili davada 5 yıl sonra çıkan karara ilişkin görüşlerini dile getiren Arınç, Hrant Dink'in öldürülmesinin ardından TBMM Başkanı olarak Dink'in Bakırköy'deki evlerine taziye ziyaretinde bulunduğunu anımsattı.

-Hükümet olarak failleri 30 saat içinde adalete teslim ettik-

Dink'in evine yaptığı ziyaret için ''Evlerinde bir Anadolu evi, bir Türk evinden farklı hiçbir şey görmedim. Annesi, eşi, oğlu, gelini, akrabaları vardı. Mütevazi bir Anadolu insanının evinde ne varsa ne olması gerekiyorsa onu gördüm; o kokuyu hissettim'' diyen Bülent Arınç, Dink cinayetine karışanların kısa sürede yakalandığını belirterek şöyle konuştu:

''Hükümetimize düşen tek bir şey vardı; bu işin faillerini ortaya çıkarmak. Sanıyorum 30 saat içinde adalete teslim ettik. Hükümet olarak bizim işimiz bitti. Eleştiri yapanlar lütfen vicdanlı olsunlar.

Bizim dönemimizde faili meçhul olarak şu ana kadar, hükümetimiz kurulduktan kısa bir süre sonra, hatta seçimlerden kısa bir süre sonra Necip Hablemitoğlu'nun öldürülmesidir. Buna hala yanarız. Bunun failleri ortaya çıkarılamamıştır. Ya çok komplike bir olay olduğu için veyahut da henüz iz tespiti yapılamadığı için. Bizim dönemimizde siyasi suikast anlamında, cinayet anlamında örgütlü suç anlamında ne işlenmişse son 10 yılda en geç 36 saat içinde ortaya çıkarılmıştır. Ondan sonrası yargıya ait. Hükümetin yapması gereken ne varsa birileri bize söylesin. Hükümet olarak elimizdeki kolluk güçleriyle suçla ilgili bütün delilleri toplar, şüphelileri bulur, yargının önüne getiririz.''

-Mahkeme kararları eleştirilebilir-

Mahkemenin 5 yıl süren duruşmalar sonunda dün açıkladığı kararı değerlendiren Başbakan Yardımcısı Arınç, ''Şimdi bu karar vicdanları tatmin etmemiş; o görülüyor. Mahkeme kararları da herkes tarafından rahatlıkla eleştirilebilir. Ancak bu eleştirilerin iki yönü var. Bir, davada taraf olanların beğenmedikleri kararı temyiz etmesi. Burada müdahil taraf diyecek ki 'bunu Yargıtay bozsun'. Bunun dışında kalan insanlar da 'bu ceza azdır; haksızlıktır' deme hakları var şüphesiz. Ama mahkeme kararını değiştirebilecek olan sadece Yargıtaydır'' diye konuştu.

-Bu daha ilk adım-

Davanın henüz sonuçlanmadığına dikkati çeken Arınç, dün açıklanan kararın ''ilk adım'' olduğunu vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:

''Dava daha bitmedi, bu daha ilk adım. Yıllarca ceza avukatlığı yapmış birisi olarak söylüyorum. Mahkeme ilk kararını verdi, savcı bu kararı temyiz edebilir. Suçtan zarar görenler müdahil olmuş; müdahillerin temyiz etme hakkı var. Sanıkların herhangi biri de kendi lehine de temyiz etme hakkına sahiptir. Bütün bunlar yerine geldikten sonra dosya Yargıtaya gidecek. Belki de ilgili daire duruşmalı bir gün tayin edecek; orada ayrıca savunmalar yapılabilecek. Orada karar verildikten sonra yine kanun yolları var. Ondan sonra verilecek karar, kesin karar haline gelebilir. Daha önümüzde uzun bir süreç var. Bu haliyle bundan tatmin olmayan tarafların bu kararı eleştirme hakları var. Yeter ki bu eleştiriler hukuk kapsamında olsun. Duygusallıktan öte bir hukukçu diliyle olsun.''

-Dink'in kardeşinin dünyaya meydan okuması çok önemlidir-

Dink ailesinin sözde Ermeni soykırımı iddialarına karşı yaptığı açıklamalara da değinen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Bizim kanaatimiz odur ki ülkemizde bir soykırım yaşanmamıştır. Ermenilerle Osmanlı döneminden itibaren 'milleti sadıka' ismini verdiğimiz bu gruplarla Türkiye'de huzur ve barış içinde yaşanmıştır. Ancak Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında dış tahriklerle ülkemizdeki bir kısım çeteler, devlete karşı isyan haline gelince istenmeyen, arzu edilmeyen trajik olaylar yaşanmıştır. Bunu diaspora dediğimiz ülke dışında yaşayan Ermeniler bir soykırım olduğunu iddia ediyorlar ve neredeyse 100 yıldır bir kampanya yürütüyorlar. Şimdi o kampanyanın bir ayağı da Fransa'da yürütülüyor. Ama biliyorsunuz Fransa'da verilen karara karşı başta kardeşi Orhan Dink, buna isyan etmiştir. Bunun yanında Ermeni Patriği Aram Ateşyan bildiri yayınlamıştır. 'Biz huzur içindeyiz, Türkiye'yi suçlamayın, Türkiye'ye haksızlık yapmayın' diye. Benim, senin söylemen çok önemli değil ama Hrant Dink'in kardeşinin bütün dünyaya meydan okuması ve Ermeni patriğinin bütün dünyaya mesaj yayımlaması çok önemlidir'' ifadelerini kullandı.

-Karar vicdanları tatmin etmedi ama bunun yolu hükümeti, devleti suçlamak değil-

Türkiye'de yaşayan Ermenilerin, Fransa Senatosu'nun gündemindeki sözde soykırımın reddini suç kabul eden düzenlemeye karşı yaptığı çıkışların önemine dikkati çeken Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu ülkede yaşayan Ermeni kökene dayalı insanlar, (Fransa'nın) sizin bu yaptığınızın yanlış olduğunu söylüyorlar. 'Tarihte kalmış olayları bir devletin parlamentosundan çıkarma gayretine düşmeyin' diyorlar. Biz de onlara destek oluyoruz. Dolayısıyla Hrant Dink olayı simge bir olaydır. Dolayısıyla bu olay üzerinde yargının da çok dikkatli durması ve Türkiye'de böylesine suç işleyebilecek örgütler, odaklar varsa tamamının ortaya çıkarılması için ayrıca bir çaba gösterilmesi gerekirdi; gerekti. Belki de ona uygun bir karar verdiler. Ama bu karar, bırakınız hukukta yazılı olan şekliyle vicdanları tatmin etmediği görülüyor. Ben de işin o tarafındayım. Ama bunun yolu sokaklara çıkıp bağırmak çağırmak, hükümeti suçlamak, devleti ağır kelimelerle itham etmek değil; yargıdan bu işin sonucunu beklemekle mümkün olabilir.''

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''27 Nisan'da o gece yarısı bildirisine alkış tutanlar da yine CHP'nin Onur Öymen'leri ve bugünkü yönetim kademesinde olanlarıdır. O zaman onu alkışlayanlar, şimdi sanki 27 Nisan'dan şikayetçi durumuna düşüyorlar. Çok garip duruma düşüyorlar. Sussalar daha iyi olacak'' dedi.

Arınç, TV8'de katıldığı canlı yayında ''Siz olmamış darbelerden, teşebbüs halinde kalanlardan hesap sormaya çalışıyorsunuz da gerçek darbelerden hesap sormuyorsunuz diyorlar'' sözleri üzerine, ''Açar mısınız çok gizemli bir cümle oldu'' karşılığını verdi.

Bülent Arınç, ''27 Nisan bildirisinden niye hesap sormuyorsunuz, Yaşar Paşa'dan niye hesap sormuyorsunuz ki sizin bizatihi içinde bulunduğunuz kadrolara yönelik yapılmış 28 Şubat diye adlandırılan süreçten niye hesap sormuyorsunuz?'' sorusuna da, ''Türkiye'de bu kelimelerin sahibi büyük ölçüde CHP'dir. Yani çok acınacak şeyler bunlar, üzülüyorum. Ana muhalefet partisi lideri veya temsilcileri, 12 Eylül ile ilgili hesaplaşmayı gördükten sonra bu tür cümlelerle hala AK Parti'yi itham ederlerse gözleri çok fazla bir şey görmüyor demektir. Acınacak bir durum, acıyorum. Bu tür yorumlar, ne hukuka, ne siyasete, ne de Türkiye gerçeklerine uygundur'' yanıtını verdi.

12 Eylül 1980'de yapılan darbenin mağdurlarından olduklarını ve bunun Türkiye'ye çok büyük zararlar verdiğine inandıklarını ifade eden Arınç, ''Darbeyi yapanlar kendilerini koruyacak hükümleri anayasanın içine koydular ve en azından 1980 ile 1987 arasındaki sorumsuzluk halini anayasanın geçici 15. maddesinin içine koydular. Bu madde, hem o darbeyi yapanlara yönelikti hem de bundan sonra darbe yapmak isteyenlere de ümit veren bir hadiseydi'' diye konuştu. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Biz uzun yıllar sonra bunu sadece eleştirmekle kalmadık, parlamentodan geçici 15. maddenin tamamen kaldırılmasını, darbecilerle hesaplaşılmasını ve bundan sonra aklından darbeyi, cuntacılığı geçiren varsa artık bunlara koruma olmadığını 30 sene sonra göstermek istedik. Buna CHP karşı çıktı, MHP de karşı çıktı. İşin garibi BDP de karşı çıktı ve biz kendi oylarımızla, 336 oyla parlamentodan geçirdik 26 maddelik anayasa değişikliğini, milletimizin önüne getirdik. CHP, MHP ve BDP, kimi boykot ederek, kimi ''hayır'' oyu verin kampanyaları açarak referandumu etkilemeye çalıştı. Buna rağmen başını AK Parti'nin çektiği, milletimizin büyük bir ekseriyeti de yüzde 58 ile ''evet'' oyu verdi ve geçici 15. madde ile birlikte Türkiye'de yargıya, yürütmeye yönelik fevkalade önemli anayasa değişiklikleri yapıldı. Şimdi anayasa değişikliğini halk kabul etti, alay etmeye kalktılar. ''Hadi bakalım nasıl yargılayacaksınız''... Bu söz iki yönden yanlış. Bize, hükümete dönerek bunu soruyorlar. Ben yargı değilim ki. Benim vazifem parlamentodan bu anayasa değişikliğini geçirmek, milletimizin önüne getirmek.''

-''Yargı görevini yaptı''-

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Bunu bilerek ve isteyerek yapıyorlar. Yani siz yargıyı ele geçirdiniz, diktatörlüğe gidiyorsunuz imajı oluşsun diye de yapıyorlar'' denilmesi üzerine de, ''Ama çok haksız bir suçlama. Aynı amaçla yapıyor olabilirler. İş yargının işiydi. Yargı da görevini yaptı. Yargıya yapılan müracaatlarda şikayetçilerin dilekçeleri incelendi, ilgili kişilerin ifadeleri alındı. Yaşı 80'i, 90'ı bulanlardır bunlar. Bir kısmı da vefat etmiştir ve bunlarla ilgili bir iddianame tanzim edildi, o iddianame kabul edildi. Şimdi bu kişilerin yargılanmasının başlayacağı günü bekliyoruz, şubat mı mart mı bilemiyorum. Dolayısıyla yargı da bu konuda görevini yaptı. 12 Eylül darbesi çok önemli bir iddianame, onu el kitabı gibi birilerinin bastırıp okuması ve dağıtması lazım'' dedi.

Arınç, ''Ceza avukatı olarak da baktınız mı?'' sorusu üzerine de, ''Baktım. Önemli olan davanın açılmasıdır. Bu davanın sonucunu kim görür, kim görmez bilmiyorum. Ama Türkiye'de darbecilik artık tarihe karışmıştır. Bundan sonra, bu demokratikleşme adımlarının sonunda, bu sivil-asker ilişkilerinin batı ölçeğinde oturmaya başladığı günümüzde artık Türkiye'de darbe olmayacaktır diye milletimizde bir kanaat olmuşsa, bu 10 tane dava açılmaya bedeldir. Artık bu noktadayız. Şimdi bunu görüp bunu küçümsemeye başlayanlar, 28 Şubat, 27 Nisan'ı konuşmaya başladılar'' diye konuştu. Arınç, şöyle devam etti:

''28 Şubat, askeri bir darbeyle hükümetin bertaraf edilmesi, işe bizzat el koyması değildir. Evet, postmodern bir darbedir o zamanki tarifiyle... Cumhurbaşkanı Demirel ile Silahlı Kuvvetlerin ve başta CHP olmak üzere pekçok siyasi kuruluşun işbirliğiyle ortaya çıkarılmış, Erbakan hükümetinin istifasına yönelik 28 Şubat kararlarını da bahane eden bir operasyondur. Neden başta CHP diyorum, o zamanın gazetelerini açınız, Deniz Baykal'ın beyanatı şudur; 'Türk Silahlı Kuvvetleri bir sivil toplum örgütü gibi görevini yerine getirmiş ve bu hükümetten Türkiye'nin kurtulmasını sağlamıştır. Şimdi bu anlayışa sahip bir CHP'nin değiştiğini düşünebilir misiniz? Ondan sonra kurulan hükümetler, Anasol-D, Anasol-M ne koyarsanız koyun ismini, başarılı olamamıştır ve sonunda 1999'daki üç partili koalisyon, onun iflas etmesi ve arkasından 2002 ile yeni bir dönemin başlaması mümkün olmuştur.

Şimdi 28 Şubat'ta alınan kararlar, o gün hükümete dikte edilen, talimat verilen hususların pekçoğu olduğu yerde kalmıştır. En azından şunu düşünün, 'bu 28 Şubatlar bin yıl devam eder diyen zihniyet nerededir şimdi? Ne düşünmektedir? Sokağa çıkabilmekte midir? Düşüncelerini ifade edebilmekte midir? Aynı düşünceyi, aynı güçte söyleyecek durumda mıdır? Hayır. 28 Şubat'ın bütün aktörleri millet tarafından reddedilmiş, partileri tarihin karanlıklarında kalmış, Mesut Yılmaz ve hükümetleri ile bilmem ne hükümetleri ile bir kara dönemin sorumlusu olarak görülmektedir. Şimdi o dönemle ilgili olarak hukuksuzluklar, yanlışlıklar vesaireler, elbette bunların da yargı önüne çıkarılması ve bunlarla ilgili varsa davaların geliştirilmesi gerekir. Zannediyorum ki, 28 Şubat sürecinden mağdur olanların da savcılıklara şikayet dilekçesi bulunmaktadır. Şimdi orada da yargının kararını bekleyeceğiz. 27 Nisan'da o gece yarısı bildirisine alkış tutanlar da yine CHP'nin Onur Öymen'leri ve bugünkü yönetim kademesinde olanlarıdır. O zaman onu alkışlayanlar, şimdi sanki 27 Nisan'dan şikayetçi durumuna düşüyorlar. Çok garip duruma düşüyorlar. Sussalar daha iyi olacak.''

Arınç, ''Size soruyorlar 'siz hesap sorsanıza' diye öyle mi?'' sorusuna da, ''Yargı, yargı... Bundan şikayetçi olanlar varsa şikayetlerini yargıya bildirsinler'' karşılığını verdi.

Başbakan Yardımcısı Arınç, ''Ama o gece alkışlamışlardı dediniz'' sözleri üzerine de, ''O gece alkışlamışlardı. Ertesi gün de alkışladılar. 28 Şubat'ta da 27 Nisan'da da CHP'nin tüm yöneticileri ve partiyi temsil noktasında olanlar bütün bu iki olayda da alkışlamışlardır ve destek olmuşlardır. Biz hükümet olarak ertesi gün cevabımızı verdik ve o cevabımızdan dolayı millet bizim cesaretimizi, ilkeli duruşumuzu onayladı ve bize yüzde 47 oy verdi'' dedi.

Bülent Arınç, ''Yani siz o gün ne dediniz mealen?'' sorusu üzerine de, ''Dedi ki Genelkurmay Başkanı, çünkü o sitede yayınlanıyor. Sen hükümetin emrinde bir memursun, bunları söylemezsin. Parlamento kimi cumhurbaşkanı seçeceğini kendisi karar verir. Sen bunu yayınlamakla büyük bir hata yaptın, seni tanımıyorum. Haddini bil, görevini bil. Açın, okuyun, meali budur. Bunu o güne kadar hiçbir hükümet yapmadı'' dedi. Arınç, şöyle konuştu:

''O güne kadar bütün bu bildirilere alkış tutanlar hükümetin cevabı karşısında sus pus oldular ve millet bunu takdir etti. Yüzde 47 bu cesaretin karşılığıdır. İki şey daha yaptık o gün, hemen anayasa değişikliği yaptık. Bir, cumhurbaşkanını bundan sonra halk seçecek, bu parlamentoyu siz bir kenara koydunuz, bu 367 rezaletine sahip çıktınız. 367'nin nasıl CHP tarafından sahip çıkıldığını, Anayasa Mahkemesine apar topar akşam saatlerinde koşulduğunu hatırlayınız. Ben o gün meclis başkanı idim. 27 Nisan günü topladım meclisi, içeride 361 kişi var, 6 kişi eksik kaldı diye hiç akla uygun gelmeyen, akla yatkın gelmeyen bir şekilde 367'yi sahiplendi CHP, içinde Kemal Kılıçdaroğlu'nun imzası da olmak üzere bütün grubu dahil akşam üzeri 18.25'te Anayasa Mahkemesine koştular, davayı açtılar. Anayasa Mahkemesi maşallah cumartesi, pazar çalıştı, pazartesi günü kararını verdi ve 367 olmadığı için 'bu geçersizdir' dedi. Ben salı günü meclisi yeniden açtım, gözyaşları ile neredeyse Anayasa Mahkemesi kararını okudum ve seçimi yapamadım. Hemen anayasa değişikliği yaptık, bundan sonra cumhurbaşkanını halk seçecektir. Milletvekili seçimi 4 yılda bir olacaktır. Artık 367 rezaleti diye bir şey yok, 183 olacaktır diye bunu çıkardık ve meclis seçimlerini kasımda yapacaktır, 5 yıl tam dolsun diye temmuza aldık, gümbür gümbür seçime gittik, gümbür gümbür seçimden çıktık. Nisanda bize cumhurbaşkanı seçtirmeyenler ağustosta cumhurbaşkanını karşılarında gördüler. Nur topu gibi, gül gibi bir cumhurbaşkanına 4 ay sonra kavuştuk.''

Arınç, ''Öyle demiyor Faik Öztrak, 'cumhurbaşkanını da köşkten indirdiler. Bir daha seçilmemek üzere indirdiler' dedi'' denilmesi üzerine de, ''Keşke Faik Öztrak sadece ekonomi ile ilgili konuşsa'' karşılığını verdi.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Sayın Başbuğ, aynı zamanda eline lav silahını alıp ona boru diyen bir insandı. Islak imza, bilmem ne imza tartışmalarına da 'kağıt parçası' diyen birisiydi. Bırakınız onu söylemesini, benimle ilgili iddiaları, 'O gözetleme emrini ben verdim' diyen kişiydi. Yani neyi, ne zamanda, ne kadar doğru söylediğini bilemiyorum. Herhalde yargı, bunların hepsini değerlendirecektir'' dedi.

Arınç, TV8 kanalında katıldığı canlı yayında gündemdeki konuları değerlendirdi.

Bülent Arınç, ''Zatıalinizle ilgili çok üzüntü duyduğumuz gelişmeler olmuştu. Suikast iddiaları ve hazırlığı üzerinde yakalanmıştı bir grup. Kozmik odalara girebilmek için mi yaptınız?'' sorusu üzerine, ''Ben girmedim kozmik odalara. Savcı ve hakim girdi, ne bulduklarını da bilmiyorum. Ama acele etmesinler. Allahım, kalmasın alemde hiçbir hakikat nihan. Her şey ortaya çıkar, her şey ortaya çıkar, bekleyelim'' diye konuştu.

Arınç, ''Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un savunmasının bir yerinde 'Hani nerede o iddialar, kim suikast yapıyormuş' gibi sözlerin geçtiğinin belirtilmesi üzerine ''Sayın Başbuğ, aynı zamanda eline lav silahını alıp ona boru diyen bir insandı. Islak imza, bilmem ne imza tartışmalarında da kağıt parçası diyen birisiydi. Bırakınız onu söylemesini, benimle ilgili iddiaları, 'O gözetleme emrini ben verdim' diyen kişiydi. Yani neyi, ne zamanda, ne kadar doğru söylediğini bilemiyorum. Herhalde yargı, bunların hepsini değerlendirecektir'' dedi.

''Terörle mücadele için kahraman, emirler veren genelkurmay başkanını terör örgütü lideri olarak içeri attırdıklarına ilişkin eleştirilerin'' sorulması üzerine de Arınç, şunları kaydetti:

''Türkiye'de güçlü bir yargı var ve bu yargı kendi görev alanı içinde soruşturma yapıyor. Bu soruşturma kapsamında da görüyoruz ki hiç kimse dokunulamaz, kendisi hakkında söz söylenemez, dava açılamaz değil. Bunların içinde muvazzaflar da olabilir emekliler de olabilir, bürokratlar da olabilir, siyasetçiler de olabilir. Yani Mehmet Ağar hakkında şu kadar yıl ağır hapis cezası vermiş olan bir yargı, bugün söz konusu edilmiyor da bir Genelkurmay eski başkanıyla ilgili bir iddiayı diline doluyorsa, bu çift taraflı davranmak olur.

Biz hepsinden şahsen üzüntü duyuyoruz. Yani bu makamlara gelmiş insanların böylesine ağır suçlarla itham edilmesini, tutuklanmalarını doğrusu üzüntüyle karşılarız. Bu bizim şahsi kanaatimizdir. Ama yargı bir şeyi araştırıyorsa, bir suç şüphesi üzerine, bir delil üzerine, işlenmiş bir olayı açığa çıkarmak istiyorsa bununla ilgili yapacağı yargısal işlemde hiç kimsenin gözünün yaşına bakmaz, bakmamalı. Dolayısıyla beni şununla itham ediyorlar. Unutmasınlar bu ülkede başbakan ve iki bakanı da saçma sapan iddialarla idam edilmiştir. Biz neler gördük, neler yaşadık. Namazcı Rüştü Erdelhun dedikleri eski genelkurmay başkanı, darbeye karşı çıktığı için bütün rütbelerini sökerek, tokatlayarak, alaşağı edenler, şimdi darbecilik suçuyla mahkeme önüne çıkıyorlarsa tarihin tekerrür olduğunu da unutmasınlar.''

-''Elinden oyuncakları alınmış çocuklar hep böyle feryat ederler''-

Bülent Arınç, ''yargıyı ele geçirdikleri iddialarına'' ilişkin de ''Yargıyı ele geçirdiler iddiası çok saçma bir iddia. Çok yanlış bir iddia. Çok siyasi, polemik gerektiren bir iddia'' diye konuştu.

Kesinlikle böyle bir şeyin söz konusu olmadığını belirten Arınç, ''Geçmişte yargıdan en çok şikayet eden, mağdur olan bir siyasi grubun, elinden siyasi hakları alınan, tazminatlara mahkum edilen, cezaevlerine gönderilen bir siyasi düşüncenin bugün yargıyı ele geçirdiğinden bahsetmek mümkün değil'' dedi.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, şöyle devam etti:

''Şunu söylemek istiyorlar, bütün hazmedemedikleri şey, anayasa referandumunun halk tarafından kabul edilmesidir. Çünkü referandumda kabul edilen konular içerisinde HSYK'nın düzenlenmesi vardır. Eskiden 5 kişinin bütün yüksek yargıya hakim olabildiği bir yer, şimdi 22 kişi tarafından temsil ediliyor ve bunların yüzde 70'i de birinci sınıf hakimlerin içinden seçimle geliyor. Tabii 5 kişinin elinde bulunmasıyla, 22 kişinin, farklı kanallardan seçilmiş, tabanı genişlemiş bir yönetim tarafından tayin edilmesi, seçilmesi, bir kısım kişilerin işine gelmiyor. Dolayısıyla HSYK'nın yeni aldığı bu 22 kişilik, genişlemiş tabanı ve bütün görüşlerin ortaya çıkmasıyla meydana gelen şey, birilerini rahatsız ediyor.

İkincisi Anayasa Mahkemesindeki üye sayısı değişti. Yargıtayda, Danıştayda yeni üyeler seçildi. Bunlar oradaki tabu sayılabilecek konuları, geçmişte yargıyı arka bahçesi gibi gören siyasi zihniyetleri fevkalade rahatsız etti. Yani CHP için geçmişte söylenen bir şey, CHP artı ordu, eşittir iktidar. O gitti, hamdolsun ki ebediyen gitti. Şimdi CHP artı yüksek yargı, eşittir iktidara dönüşmüştü. O da gitti. Elinden oyuncakları alınmış çocuklar hep böyle feryat ederler ve bunları sanki bir başkası ele geçirdi gibi. Yani 17 kişi olursa Anayasa Mahkemesinin üye sayısı bundan AK Parti ne kazanmış olacak? Yüksek yargı kazanmış olacak. Hem elindeki iş yüküyle hem bireysel başvuruyla hem de mümkünse farklı düşüncelerin, görüşlerin özgürlük alanında birleşmesiyle Anayasa Mahkemesi güçlenmiş olacak. Yargının yükü fazla diyorsunuz, o zaman üyelerini arttırın. Biz bunu istediğimiz zaman artırmadılar. 'Burası daha iyi, bu kadarla kalsın' dediler. Şimdi yine birinci sınıf hakimlerden seçilen Yargıtay ve Danıştay üyeleriyle zenginleşti, yeni daireler kuruldu. Yargıtay Başkanının kendi ifadesi, 'Bir yıl içinde hukuk dairelerinde biriken bütün dosyaları temizleyeceğiz' diyor. Zaman aşımından düşen on binlerce dosya vardı. Bunların sorumlusu yüksek yargı değil miydi? Şimdi onlar çözülüyor. Bundan şikayet edeceklerine sevinmeleri lazımken, AK Parti yargıyı ele geçirdi deniliyor. Bu saçma sapan bir iddia.''

-KCK operasyonları-

Arınç, ''KCK operasyonlarıyla, hak arayan Kürt kökenli vatandaşların hapse atıldığı iddialarına'' yönelik soruya da şu yanıtı verdi:

''Benim meclisteki konuşmam, grubum adına yaptığım konuşmamdır. Sıfatım bellidir. Biz buna inanıyoruz, gönülden inanıyoruz. Bu ülkede etnik kökeni ne olursa olsun, bütün yurttaşlarımızı kendi öz kardeşlerimiz, birinci sınıf vatandaşlarımız olarak görüyoruz ve bu etnik kökenleri itibarıyla kendilerini bu şekilde ifade eden herkese, anayasanın tanıdığı bütün hakları, insan haklarını, kesemizden değil, anayasanın teamül hükümleri olduğu için elbette tanıyacağız, tanıyoruz, tanımaya devam ediyoruz. Bu ayrı bir konu, bugüne kadar yaptıklarımızı tek tek sayabiliriz. Bundan sonra yapacaklarımız da var. Ama bu KCK operasyonları ve bu operasyonlar içerisinde gözetim altına alınan, tutuklu olan kişilerle hiç bağlantısı olmayan bir konu.

Türkiye'de suç örgütleri varsa, suç işleyenler varsa, bunlarla yasal yoldan mücadele edilecektir. Biraz önce Hrant Dink davasını konuştuk. Burada da 18, 20, 25 kişilik bir suçlanan grup vardı. Bunlardan bir kısmı ceza aldı, büyük bir kısmı beraat etti ve biz bunu kendi aklımıza göre eleştirmeye çalışıyoruz. KCK denen, yani PKK'nın şehir örgütlenmesi ve birbirine bağlı bir hiyerarşik yapıda kanun dışı örgüt haline gelmiş bir oluşumu deşifre eden bir yargı kararı varsa, buna karşı söylenecek tek şey, yargının bu konuda bütün soruşturmaları yapması, kovuşturmayı yapması ve yargı kararıyla bu insanların hukuki vasıflarının ortaya konmasıdır. Elbette bunlar yapılacak, bunun gibi başka operasyonlar da yapılacak. Bu yargının işidir. Bizim söylemek istediğimiz, 74 milyon içinde kendi kimliği içinde huzur, refah ve mutlulukla yaşamayı, kendisini layık biçimde temsil etmeyi düşünen herkese, anayasanın ve insan haklarının tamamının herkes gibi eşit olarak tanınmasıdır. Biz bunu yapacağız. Bu sözlerin içinde suç örgütleri yok.''

''Hükümete muhalefet edecek gazetecilerin kalmadığı, hepsinin cezaevinde bulunduğuna yönelik eleştirilerle'' ilgili soru üzerine ise Arınç, ''Baksınlar köşe yazılarına, gazetelerin eklerine, söylediklerine. Çok şükür ben basından sorumlu bir başbakan yardımcısı olarak, içeride olanların da suçlamalarının karşılığını söylüyorum ama bunun dışında gazeteleriyle, televizyonlarıyla, dergileriyle, sosyal medyasıyla müthiş bir eleştiri hakkının da gümbür gümbür kullanıldığını görüyorum. Hiçbir sıkıntı yok, herkes istediğini yazıyor. Hem de fazlasıyla'' diye konuştu.

Politika Haberleri

HÜDA PAR'dan Bahçeli'nin çıkışına ilişkin ilk açıklama
HÜDA PAR'dan çok sert açıklama! İpini koparmış haysiyetsizler...
HÜDA PAR Milletvekilleri Meclis'te Şehid Heniyye ve Yahya Sinvar posterlerini açtı
HÜDA PAR'dan soykırım davası açıklaması: Gecikmiş de olsa önemli bir adım
"Ülkemde siyonist istemiyorum"