Nahda Hareketi Genel Başkanı Raşid Gannuşi ile İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından düzenlenen Mescidi Aksa Sempozyumu'nda görüştük. Tunuslu olan Gannuşi, felsefe öğrenimi görmüş ve Fransa'da Sorbonne Üniversitesi'nde de okumuş bir düşünür. "Nahda" olarak bilinen İslâmi Yöneliş Hareketi'ni oluşturan ve tebliğ çalışmalarında bulunan Gannuşi bu nedenle birçok defalar gıyabında ömür boyu hapse mahkûm edilmiş bir düşünür. Bedel ödeyen Gannuşi şu anda Nahda Hareketi'nin başkanlığını yürütüyor ve Londra'da ikamet ediyor.
İşte Raşid Gannuşi'nin Vakit'in sorularına verdiği cevaplar:
*İslâm, Kudüs'e ne verdi?
*Kudüs, İslâm'la birlikte itibarını kazandı ve dinî hoşgörünün, ilmî ve medeni anlamdaki gelişimin merkezi hâline geldi.
*Hazreti Ömer ile başlayan süreci nasıl değerlendirebiliriz?
*Müslümanlar, Mescidi Haram'dan 40 yıl sonra yeryüzünde inşa edilmiş ikinci mescit olan Mescidi Aksa'yı yeniden imar etmişlerdi. Hz. Ömer, bölgeyi fethettiğinde ise bu yapı yıkık dökük bir harabe ve çöplük hâlindeydi. Ancak Müslümanlar, onu yeniden onarmak ve kutlu bir ilim ve irfan yuvasına dönüştürmek için büyük bir titizlik gösterip bütün maharetlerini sergilediler. Bu muazzam yapıya büyük vakfiyeler tahsis edildi ve ilim talebeleri, buradaki emsalsiz âlimlerin ilim ve feyzinden istifade edebilmek için dünyanın en ücra köşelerinden bu bölgeye akın ettiler.
*Fakat Kudüs bunlara rağmen kaybedildi?
*Evet, bugün yaşadığımız işgalin bir benzerini daha önce de yaşamıştık. Müslümanların giderek zayıflayıp birliklerinin dağılmasıyla, Haçlılar, Batı toplumunun desteğini alarak halkı peş peşe seferler düzenlemeye teşvik ettiler. Haçlı Seferleri adını verdikleri bu savaşlar, gerçekte Müslümanların tanımladıkları şekliyle dinle hiçbir alakası olmayan dünyevi çıkar ve yağmacılık temeline dayalı bir Batılı savaşıydı. Nitekim Haçlıların Kudüs'e giden yol boyunca Bizanslı Hıristiyan kardeşlerine karşı işlemiş oldukları cinayetler ve Kudüs dâhil olmak üzere Şam bölgesinde yaptıkları soykırımların hepsi, onların ne derece medeni ve dindar olduklarının göstergesidir.
"İSLÂM'IN HOŞGÖRÜSÜ HERKESİ AYDINLATTI"
*Fetih'ten sonra Yahudiler ve Hıristiyanların inançlarına karışıldı mı?
*Hayır. Yalnız şöyle bir durum var; bazı tarihî kaynaklar, 17. yüzyılın başlarına kadar Yahudilerin Kudüs'e giriş izninin olmadığını; ancak bu tarihten sonra Osmanlıların buna müsaade ettiklerini ve onlara oraya yerleşerek Aksa'nın dış batı duvarında ibadet etme izni verdiklerini kaydetmektedirler. Ne var ki bu müsamaha, onların, Osmanlı hilafetini yıkan baltalardan biri olmalarını engellememiştir.
*İnançları yaşama noktasında sıkıntı yaşadılar mı?
*Asla. Dinî çoğulculuğu ve özellikle de ehli kitabı bir olgu olarak kabul eden İslâmi hoşgörü, hiçbir din mensubuna kendi dininin gereklerini yerine getirme konusunda yasak koymuş değildir. Bu sebeple Kudüs ile ilgili olarak Yahudilerle bu açıdan yaşadığımız bir sorunumuz olmadı.
*Fakat Osmanlı bölgeden çekildikten sonra Yahudiler aynı hoşgörüyü göstermediler.
*Kandan başka bir şey vermediler. Osmanlıların bölgeden uzaklaştırılmasının ardından, Filistin'deki İngiliz işgalinin gözetimi altında İngiliz komutan Allenby, Kudüs'e girerken, Haçlı Savaşlarının sona erdiğini ilan etti. İşte tam anlamıyla Batılı ve Avrupalı güçlerin himayesinde Filistin topraklarına Yahudi göçlerinin kapıları böylece açılmış oldu. Bir yandan işgalci İngilizler tarafından Filistin halkının ekmek bıçağı edinmesine dahi müsaade edilmezken, öte yandan göç olgusu kesintisiz devam ediyor ve Siyonist terör örgütleri silahlandırılıp eğitiliyordu. Dağınık Arap orduları ile en son teknoloji ürünü silahlarla donanmış ve sayıca daha üstün olan Siyonist örgütler arasında orantısız savaşlar yaşandı.
*Peki, Yahudilerin Mescidi Aksa ve Süleyman Mabedi hakkındaki iddialarının haklılık payı yok mu?
*Asla. Yahudiler, göçebeliğe yatkın bir toplum oldukları için yerleşik düzende kalıcı eserler bırakabilecek, gelişmiş bir bayındırlık faaliyeti ve köklü bir medeniyet oluşturabilecek karakterde insanlar değillerdi. Şu ana kadar hiç medeniyet kurmadılar. Bu çerçevede, Arz-ı Mev'ud ve bir zamanlar kendilerine ait olan büyük saltanat efsanesi üzerinden kurguladıkları "mabet" iddiası da temelsizdir. Nitekim Yahudi kültürüne ait herhangi bir ize veya varlığını iddia ettikleri "mabed"in kalıntılarına ulaşabilmek hevesiyle İslâm medeniyetinin miras bıraktığı muazzam kültür ve mimariyi altüst edecek biçimde Filistin topraklarını tarumar etmelerine rağmen hiçbir sonuç elde edememişlerdir.
"BATI İLE İSRAİL'İN ORTAK STRATEJİK HEDEFLERİ VAR"
*Batı, neden İsrail ile bu noktada birleşti?
*Ortak stratejik hedefleri vardı. Bu sebeple bir araya gelen Batı ile Siyonizm uzlaşısı; İslâm'a, Müslümanlara, özellikle Araplara, daha özelde de Filistin halkının tamamen geri plana itilmesine yönelik çabalarla başlamış, Arapları ve İslâm dünyasındaki bölünmüşlüğü arttırarak direniş gücünü her türlü destekten yoksun bırakma hedefleriyle yoluna devam etmiştir. Her alanda başlatılan bu karşı seferberlik, söz konusu Amerikan himayesi olmasa bugünkü Siyonist oluşumun asla gerçekleşmeyeceğini ve devamının mümkün olamayacağını göstermektedir.
*Ama çok güçlü ve etkili olmayı başardılar.
*Ne yazık ki!.. Siyonist proje, uluslararası boyutta bir ahtapot gibi dünyanın dört bir yanına uzanmakla işe başladı. Nitekim bu boyut, Siyonist projenin doğuş aşamasında önemli rol oynamış, daha sonra da kalıcılığını ve üstünlüğünü güvence altına alabilmek için ona her türlü hizmeti yapmıştır. Söz konusu ahtapotun kolları tüm kıta ve ülkelere yayılmış durumdadır. Bunlara örnek olarak Mason hareketi ve bu hareketin Rotary, Lions ve Akdeniz kulüpleri ve Yehova'nın Oğulları gibi alt kollarını sayabiliriz.
*Bu işin bir de medya ayağı var elbette.
*Kesinlikle. Dev medya kuruluşları ve Hollywood gibi kültür ve sanat kolları da bu projeye destek vermektedir. Yine çok uluslu şirketler ve bankalar da, gelirlerinden bir kısmını Siyonist ideolojinin hizmetine sunmuş durumdadır. Bu uygulamaların yanı sıra Kudüs'ü Yahudileştirme ve yerli halkın mal varlığına çeşitli şekillerde el koyma planları için yapılan cömertçe bağışlar da işin cabasıdır.
"GERİYE BİR TEK MESCİDİ AKSA'YI YIKMADIKLARI KALDI"
*Şimdi ne istiyorlar?
*Siyonistler, Batı Kudüs'ü işgal ederek Doğu Kudüs'e katmış ve Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak ilan etmek istiyorlar. Ancak işgal alanını Batı Yaka'nın üçte birini kapsayacak oranda genişleterek Arap ahaliyi Kudüs'ten sürüp orayı bütünüyle Yahudileştirmeyi hedefleyen büyük planlarına rağmen, bu sayılanların hiçbiri uluslararası zeminde hâlâ meşruiyet kazanmamıştır.
Fakat herkes fiili durumu kabullenmiş; hatta Arap ve İslâm ülkelerinin birçoğu, Siyonist yapıyla ilişkilerini normalleştirmiştir. Bu arada hiçbir ülke ilişkilerin normalleştirilmesi için, işgal altındaki Batı Yaka ve Gazze bölgeleri gibi, Doğu Kudüs ve Mescidi Aksa'nın üzerindeki Siyonist elin çekilmesi ve buranın İsrail'in ebedi başkenti olmaması şartını öne sürmemiştir. Tam aksine, karar mekanizmalarında ve özellikle de Amerikan Senatosu'nda etkin olan Siyonist lobi, Amerikan başkanlığına aday gösterilen herkesten, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyacağına dair mutlaka söz almaktadır.
*Tanınmadı ama?
*Fakat her ne kadar şimdiye dek hiç kimse buna cesaret edememişse de, Arap ve Müslümanların suskunluğu ve ihmalkârlığı böyle devam ederse, bunun gerçekleşme ihtimali bulunmakta. Tabii, bir de bu duyarsızlık, ona Filistin topraklarındaki işgal alanını daha da genişletme, Kudüs'teki Arap-İslâm tarihî mirasına ait değerleri yok etme fırsatı vermektedir.
Gece-gündüz hiç durmadan Kudüs'ü Yahudileştirmeye ve kurduğu bir dizi yerleşim birimiyle bölgeyi abluka altına alarak çevresindeki Arap bölgelerinden izole etmeye çalışmaktadır. Bu durumda geriye Mescidi Aksa'nın yıkılış anını ilan etmek dışında bir şey kalmıyor!
Siyonist ideoloji çökerken İslami uyanış büyüyor
*Siyonistler için olumsuz, bizim için olumlu bir gelişme yok mu?
*Artık ciddi gevşeklik ve zaafları var. Amerika ve Batı'nın sınırsız desteğine rağmen Siyonist ideolojinin temelini oluşturan savunma mekanizmasında görülmeye başlayan bu gevşekliklerin sebebi, genelde İsrail toplumu özelde İsrail askerinin karakterinde gözlemlenen süreçlerin tırmanışa geçişidir. Bu itibarla Siyonist ideoloji için canını verecek insanların moral değerlerinde bir gerileme ve çöküş söz konusudur. Buna karşılık Filistin tarafında, İslâmi uyanış çizgisinin genişlemesine paralel olarak şehadete müthiş bir istek ve yöneliş belirmiştir. Nitekim Siyonistlerin Lübnan ve Gazze'ye açtığı savaşların tam bir hezimetle sonuçlanmış olması, onlar açısından bu tehlikeli gidişin önemli bir göstergesidir.
*Müslümanlar açısından başka olumlu gelişme var mı?
*İslâmi uyanış çizgisinin bölge ve dünyada yükselişe geçmesi en olumlu tarafımız. Bu uyanış hareketleri, özellikle de Filistin'in özgürlük davasının, kokuşmuş ve dağınık devletlerin elinden çıkıp şehadet arzusuyla yanıp kavrulan namazlı-abdestli halk örgütlerinin eline geçmiş olması sonucunda direniş, gücünü artırmıştır. Tabii, son birkaç yıldır bölgede nükleer silahlanma arzusu içinde olan bazı İslâm devletlerinin ortaya çıkması, Siyonist yapının, kendi varlığını savunmak adına sığındığı son kalesi ve caydırıcılığının en önemli dinamiklerinden biri sayılan nükleer silahı tekelinde bulundurma ayrıcalığını da yitirmesine sebep oldu. Yine, Siyonist yapının hamisi durumundaki uluslararası sistemin bir parçası sayılan Arap rejimlerinin temelleri sarsılmaya başladı. Özellikle de Firavunî Mısır rejiminin temelleri sarsılmaya başladı.
"ARTIK İSRAİL'İ AMERİKA DA KURTARAMAZ"
*Amerikan desteği bu durumu tersine çeviremez mi?
*Amerika'nın hali de berbat, hiçbir şeyi değiştiremez artık. Amerika'nın Afganistan'da bataklığa saplanıp Irak'ta da yenilgiye uğramasının ardından dünyada yaşadığı itibar kaybı süreci hızlandırıyor. Çünkü Amerika'nın güç ve itibarı, İsrail'in en önemli güvencesi ve işlediği her cinayetin ve yaptığı aptalca hataları her zaman örtbas etmenin en etkili yolu olmuştur.
*Siyonizm sanırım tüm cephelerde kaybediyor.
*İnşallah. Batı'nın kendi krizlerine yoğunlaşmayı tercih etmesi ve özellikle de İsrail'in işlevselliğinin azalması ve kamuoyunda Siyonizm'e düşman yönelişlerin giderek artması bu cephenin dağıldığının işaretlerindendir. Ayrıca Batı İslâm'ı, tarihinde ilk defa kamuoyunda, dolayısıyla karar mekanizmalarında etkisi artan bir faktör hâline gelmeye başladı. Bu ise Batılı strateji mühendislerini ciddi manada endişelendirmektedir. Zira onlar, İslâm'ı yıkıp dağıtmak için sundukları projelerinin her zaman Batı'dan destek bulacağının rahatlığı içerisinde hareket ediyorlardı. Ama artık İslâm'ın onlarla bu kulvarda da yarıştığına tanık olmaya başladılar. Batı'da İslâmi etki güçlenirken, Siyonist etkinin gerilediğini çok açık bir biçimde görmek mümkündür. Üstelik daima körüklemeye çalıştıkları terör engeline rağmen durum değişmemektedir.
"GÖĞÜN VE YERİN YASALARI BİZİMLE"
*Fakat, korku verici saldırılar, katliamlar düzenlemekten de geri kalmıyorlar. İşte son Gazze Soykırımına tüm dünya şahit oldu.
*Fakat ne yaparlarsa yapsınlar bizi asla korkutamazlar! Mescidi Aksa da dâhil olmak üzere bütün Filistin toprakları üzerindeki ümmetimizin hakkını savunmaktan asla geri durmayacağız.
İslâm medeniyet ve hoşgörüsünün gölgesi altında yaşamayı kabul ettikleri müddetçe barışçı Yahudi ve Hıristiyan azınlıkların varlığını kabullensek bile durum değişmeyecektir. Göğün ve yerin yasaları hep bizimledir. Ahlaki yasalar da bizimle, dünyanın özgür insanları da bizimledir.
M. MUSTAFA UZUN - VAKİT