Türkiye, ilk kez bir ülkeye müdahale istedi. Gerek Ortadoğu'da gerekse başka bölgelerde, bu tarz krizlere yaklaşımında oldukça temkinli davranan Türkiye, Suriye konusunda açık müdahale istemenin ötesinde, yaşanan krize sessiz kalanları da suçladı.
Libya'da yaşanan iç savaş ve müdahale sırasında tavır farklıydı. Çekingen, olabilecekleri öngörmeye çalışan, dış müdahalenin muhtemel sonuçlarından rahatsızlığını gizlemeyen Türkiye yerine, Suriye iç savaşında tarafını net biçimde ortaya koyan, Şam yönetimine açıkça tavır alan, ilişkileri koparan, muhalefete desteğini gözlemeyen, müdahalede öncü ülke olacağını rahatlıkla açık eden bir Türkiye var artık.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dün yaptığı açıklamada sarfettiği şu cümleler, bu anlama geliyor: "Suriye, enerji kaynakları konusunda yeterince zengin olmadığı için dünyada yeterince izlenmiyor, Libya kadar yankı uyandırmıyor olabilir. Libya'da ölenler ne kadar insansa, ne kadar cansa, Suriye'de öldürülenler de o kadar insan, o kadar candır. Libya için iştahlarını kabartanlar Suriye'deki katliamlar için sessiz kalmaları vicdanlarda tarifsiz yaralar açmaktadır."
Söz konusu açıklama yapılırken Arap Birliği Suriye yönetimine üç gün süre veriyordu. Müslüman Kardeşler teşkilatı, "Türkiye'nin müdahalesini kabul ederiz" açıklaması yapıyordu. Rusya'dan ABD'ye, Arap başkentlerinden Avrupa ülkelerine herkes Türkiye'nin pozisyonunu tartışıyordu.
Libya benzeri müdahale senaryoları, İran'ın tavrı, Hizbullah-İsrail ilişkileri bu çerçevede yeniden ele alınıyordu. Halep'in kuzeyinde uçuşa yasak bölge oluşturulması, bu bölgenin Türkiye tarafından demetimi, zamanla yasak kapsamının genişletilmesi, muhalif güçlerin saldırılarının buradan yönlendirilmesi, Batı ve Arap dünyasının projeye tam desteğinin sağlanması gibi senaryolar ortaya atılıyordu.
Gelinen nokta şudur: Türkiye, Suriye yönetiminin devrilmesinde öncü güç olmaya kararlı. Kendisi yerine bir başka gücün bu misyonu üslenmesinden rahatsızlık duyuyor. Senaryo ne olursa olsun, Ankara hep merkezde olacak. Esad yönetimi gerçekten yolun sonuna geldi. Bu ülkede, uzlaşma zemini tamamen ortadan kalktı. Hiçbir proje, plan sonuç vermeyecek...
İlk günden bu yana, hiçbir şekilde geri adım atmayan Şam yönetimi, bundan sonra da geri adım atmayacak. Ama rejimi devirmek isteyenler de vazgeçmeyecek. Öyleyse, Esad gidene kadar bu iş devam edecek. Bedeli ne olursa olsun. Ama bu bedel gerçekten yüksek olacak. Libya ile kıyaslanamayacak ölçüde yüksek hem de. Şu an bile, çok acı şeyler yaşanıyor Suriye'de. Sorumsuz, acımasız bir iç savaş bu. Dış müdahale ihtimali kesinleştiğinde bu acımasızlık, kıyım çok daha fazla artacak.
Esad yönetimi, kendinden öncekilerle aynı hatayı yaptı. Ortadoğu'da liderlerin düşünce biçimi birbirinden hiç de farklı değil. Sonuç hep aynı oluyor. Böyle giderse Suriye'de de aynısı olacak...
Suriye'nin merkezi konumu, bağlantıları, dayandığı noktalar hesap edildiğinde, en zor cephe olacağı, uzun süreceği, bir çok sorunu tetikleyeceği, dokunduğu her ülkeyi yakabileceği bilinmeli.
Suriye-Türkiye ilişkileri sadece kopmadı. Tam anlamıyla düşmanlık kategorisine girdi. İki ülke sınırları yeni gerilim alanları haline geldi. Ankara, bu ülkede rejimin kontrol altına almaya çalıştığı kesimleri tam anlamıyla sahiplendi, sorunu bir iç mesele haline getirdi. Dikkat ederseniz, hiçbir ülke Suriye konusunda bu kadar net tavır almadı.
Bir yıl önce Ortadoğu'da başka bir düzen kuruluyordu. Türkiye lokomotifti ve bölge ülkeleriyle ortak güç oluşturmanın temelleri atılıyordu. Ankara-Şam model ortaklığı kıskanılıyordu. Bir yıl önce, liderler el ele yürüyor, ülkeler adeta birleşiyordu. Pasaportlar, sınırlar bile kalkacaktı. Antep'le Halep'in kaderi yeniden birleşecekti. Bir yıl sonra geldiğimiz noktaya bakın. Herkes eski yoluna döndü, mevzisine çekildi. Bu zaman içinde Şam yönetiminin bütün taahhütleri, vaadleri boş çıktı. Belki bir yıl sonra, bu proje kaldığı yerden devam edecek.
Türkiye, ilk kez bir ülkede rejim değişikliği istiyor. İstemekle kalmıyor, müdahalenin ön hazırlığını yapıyor. Belki ön safta Suriye'ye girecek. Bu, Cumhuriyeti tarihinde giriştiği dışa dönüklü en kapsamlı girişimdir. Sonuçları ne olur bilemiyoruz. Lübnan'dan İran'a kadar bütün bölgede denklem yeniden kurulur belki.
Ama artık savaş çizgisindeyiz. Yüzlerce kilometrelik, Türkiye'nin en uzun sınırı cephedir. Batı'nın ve İsrail'in bölgesel hesaplarıyla bu çizgi ne kadar örtüşüyor elbette ciddi bir tartışma konusu. Bugün sadece gelinen noktayı tespit etmiş olalım: İpler koptu, geri dönüş yolu kapandı. Esad yönetimi savaştan başka her çözüme kapandı. Bu tavrı da, devrilmeden başka bütün çözümleri ortadan kaldırdı.
Çok çetin bir süreç başlıyor. Şam yönetimi devrilecek. Umarız bedeli endişe ettiğimiz kadar ağır olmaz. Türkiye, Suriye ile savaş halinde. Durum bu..
yenişafak