“Çalışanlarımızı enflasyona ezdirmeme sözümüze bir kez daha sadık kaldık.”
Bu cümlenin Türk siyasi hayatında bir iletişim harikası olduğu açık.
Hesap ortada, çok ortada:
2024 yıl başında asgari ücret 17 bin 2 lira olarak belirlendi. Daha önceki seneler asgari ücrette yıl ortasında, Temmuz’da yani, yaşanan enflasyon oranında artış sağlanıyordu. Bu yıl, Mehmet Şimşek anlayışıyla “asgari ücrette artışın enflasyonu da artıracağı” gerekçesiyle ara zam yapılmadı. Yıl boyunca yaşanan enflasyon asgari ücretin alım gücünü eritti.
Ne kadar? Enflasyon yıl sonu itibariyle TÜİK rakamına göre yüzde 46’ya varacak; işte o kadar. Şu anda asgari ücretin alım gücü, daha doğrusu yıl başında belirlenen bütün ücretlerin alım gücü, yüzde 46 oranında erimiş durumda. Gıda enflasyonu -ki asgari ücretlinin dünyasıdır- TÜİK rakamlarına göre bile çok çok daha yükseklerde bir erimeyi getirmiştir. “
Şimdi yıl sonunda 2025 yılı için bir asgari ücret belirlenmiş durumda.
Asgari ücret tartışmalarında “yaşanan enflasyon mu, tahmin edilen enflasyon mu dikkate alınsın?” yollu bir tartışma vardı. Ekonomi yönetimi, enflasyonla mücadele gerekçesine bağlı olarak öngörülen enflasyona göre bir asgari ücret belirlemekten yanaydı. Bu da 2025 sonu enflasyon yüzde 21 civarında öngörüldüğü için biraz artırma ile yüzde 25’lik bir rakamdan söz ediliyordu.
Buna karşılık çalışan camia adına sendikalar, şu ana kadar yaşanan enflasyonun 2024 başında belirlenen asgari ücreti aşındırmış olmasından yola çıkarak, önce bu erimenin telafi edilmesini, ardından da bir “Refah payı” eklenmesini istiyorlardı. Muhalefet de işçi beklentisinin karşılanmasından yana tavır koyuyordu. Bu da yüzde 46, artı refah yapı demekti. 30 bin lira civarında bir rakam. Asgari ücret görüşmelerinin sonuna doğru Türk- İş, 29 bin 583 liralık bir rakam açıklamıştı.
24 Aralık akşamı, Türk – İş’in katılmadığı bir toplantının sonunda Çalışma Bakanı Işıkhan ve ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan asgari ücreti açıklayıverdiler. Anlaşılan İktidar ile işveren uzlaşmıştı.
Açıklanan rakam 22 bin 204 lira idi.
Yani yüzde 30’luk bir artış.
Cumhurbaşkanı hemen o gece, “Ülkemize ve milletimize hayırlı olsun” mesajı ile paylaştı bu rakamı.
Hesap ortadaydı ve açıktı, evet.
Asgari ücretin alım gücündeki erimeyi bile karşılamıyordu bu rakam. Yüzde 16’lık bir açık vardı.
2025’in enflasyon rakamları ki, yıl sonu yüzde 25 enflasyona göre her ay en az yüzde 2 erime söz konusu olacaktı. Bazı tahminlere göre ekonomi yönetiminin yüzde 21’lik hedefi de tutmayacak, 2024’te yüzde 38’lik hedef 8 puan saptığı gibi bu yıl da sapmalarla enflasyon yüzde 30’larda çıkacaktı. Buna göre yüzde 30, tam da “beklenen enflasyon”a göre bir rakam demekti.
Et azalacak, protein azalacak makarna çoğalacaktı sofralarda. Her ne kadar Prof. Dr. Oytun Erbaş, “Fakir hayat daha sağlıklı” diyorsa da, zekâ ile protein arasında da ciddi bir bağ vardı. Ayrıca Oytun Hoca gibi birisi “Yoksulluk psikolojisi” içinde yetişmiş kuşaklardaki kişilik tahribatını da bilirdi.
“Fakir tip hayat”a övgü yapıyordu Oytun Hoca. Bir teselli sunuyordu bu tip hayattan bezmiş olanlara… “Zengin tip hayat” yaşayanlar da vardı bu dönemde ve iktidarın servet transferi gerçekleştirdiği eleştirisi yapılıyordu ekonomi çevrelerinden… Onun psikolojik yıkımı da vardı toplumun geride kalanlarında.
Her neyse şimdi onu geçelim.
Benim dikkatimi Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı sayın Erdoğan’ın “parti grubu”nda yaptığı konuşmadaki o cümle çekti.
“Çalışanlarımızı enflasyona ezdirmeme sözümüze bir kez daha sadık kaldık.”
268 milletvekili var Ak Parti grubunda. Bu sözü alkışladılar mı bilmiyorum. Seyretmedim, sonra haberlerden okudum çünkü.
Ama alkışlarlar. Cumhurbaşkanı konuşursa alkışlarlar.
Peki inandılar mı çalışanların enflasyona ezdirilmediğine? Hele şu asgari ücret rakamı karşısında?
Soruyu sayın Erdoğan’a sormak lâzım asıl: Bu asgari ücret rakamını belirlerken gerçekten çalışanların enflasyona ezdirilmediğine inanıyor musunuz? Bu cümleyi grup konuşmanıza siz seçerek mi koydunuz yoksa metin hazırlayıcılar “Böylesi uygun olur, Beyefendi de böyle söylemek isterdi” kanaatiyle mi yazmışlardır?
Gazeteciler grup çıkışı, “Asgari ücrette emekçiler sizden bir müjde bekledi” demişler, Erdoğan sessiz kalmış. Pekalâ, “Tespit ettiğimiz ücret müjdeye gerek bırakmıyor” diyebilirdi.
Erdoğan siyasette geri adım niteliğinde bir tavır sergilemez, genelde savunma da yoktur. Savunma gereken yerde bile muhalefete yüklenerek işi götürmeyi tercih eder.
Yukarıya aldığımız cümle bu karaktere daha uygun. Hiç geri adım yok. Savunma yok. İşçiler tepki gösterir mi kaygısı yok. Ak Parti içinde “çatlak ses” çıkar mı endişesi yok. (Böyle durumlarda genelde Muaviye’nin -Dişi deve- menkıbesi hatırlanır, ilgilisi google’da araya ilir.)
İletişimde bu “özgüven”in yerini, partili iletişimcilere sormak lâzım. Genel Başkan grubun gözünün içine baka baka söylüyor o sözleri. Bu “Alın bu sözleri işçilere karış söyleyin” mesajı da içeriyor.
Acaba gruptan bir kişinin içinden “Sayın Cumhurbaşkanı işçilerin yüreğindeki fırtınayı görmüyor” kanaati geçmiş midir? Yoksa particilikte olmaz mı o tür şeyler?
Asgari ücreti bu şekilde belirlediğinde de oyları düşmüyorsa, neden yapıp söylediklerinden kuşku duysun ki bir siyasetçi? “İletişim harikası” ifadem tutarsız mı oldu, ne dersiniz?
Ha diyorsanız ki, gelsin Erdoğan bu sözleri işçi mitinginde söylesin, orada ne olacağını bilemem doğrusu…