Şu günlerde bir yandan Mehmet Akif’i, öte yandan Necip Fazıl’ı anıyoruz. “Asım’ın Nesli” ve “Büyük Doğu”.. Politika ve Poetika arasındaki derin ilişki. İki şairin kendi medeniyetimizi yeniden ihya ve inşa etme sevdası, bugün bir politikacının şahsında yeni bir anlam kazanıyor.
İlginçtir, Tayyib Erdoğan’ın kaderi bir şiirle belediye başkanlığından devlet adamlığına evrilmişti. Onu şiir okudu diye boğmak isteyenler farkında olmadan onu bugünkü makamına taşımışlardı.
Evdeki hesapları çarşıya uymamıştı. Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan olmuşlardı.
O günü hatırlıyorum. İBB’nin önünde onbinlerce insan toplanmıştı. Erdoğan içeride idi ve programa göre büyük bir konvoyla cezaevine uğurlanacaktı. Ben kalabalığı yararak yanına kadar gittim. Yapılması gereken çalışmaları not etmiştim. Onu kendine verdim. Benim yapmam gereken bir şey varsa yapmaya hazır olduğumu söyledim. Benim yapacağım bazı çalışmalar için uğurlamaya gelmeyeceğimi söyledim..
Önce Şanar’ı aradım. O zaman “düşünce suçuna karşı girişim” adı altında ortak bir çalışmamız vardı. “Birimizin derdi, hepimizin derdi” diyorduk. “Yeşil-Kırmızı diyaloğu” ile farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamanın mümkün olduğunu, bunun için birbirimizi tanımamız, anlamamız, bir başka ifade ile empati yapmamız, bilişmemiz, tearüf etmemiz gerekiyordu..
Erdoğan’ın okuduğu şiiri biz de okuyacak, savcıya kendimizi şikayet edecektik.. Bu arada; Hasan Celal Güzel’i aradım. “Biz de Anadolu’ya çıkalım, STK’lar topluca bir etkinlik düzenlesinler. Kapalı spor salonu mu olur, açık hava mitingi mi, kapalı spor salonu mu, bir yeri ayarlasınlar, biz gidelim bu şiiri okuyalım ve insanları da hep birlikte bu şiiri okumaya çağıralım” dedim. Bana göre bizim hakkımızda dava açılmayacaktı. Açılırsa yüzbinlerce kişi, savcılığa dilekçe verecek, “bu şiiri ben de okudum, benim hakkımda da dava açın” diyeceklerdi. Yani her il ve ilçede mahkemeleri bu davalarla bloke edecektik. Mahkumiyet verecek olurlarsa cezaevleri bu yükü taşımayacaktı. Teklifim bir “sivil itaatsizlik eylemi” idi.
Biz sadece bu şiiri okumayacak, aynı zamanda yayınlayacak, insanları bu şiiri okumaya davet edecek, suçu ve suçluyu överek, Erdoğan’ın işlediği ileri sürülen suçtan daha ağır bir suç işleyecektik. Hasan Celal Güzel tamam dedi ve yola çıktık, 10 kadar ilde bu şiiri okuduk, bir iki ilde dava açıldı ve onu da devam ettiremediler.. Şiiri duymayan kalmadı.
Aslında bu olay Paralelcilerin bir kumpası idi. Erdoğan’ı istemiyorlardı, ama onsuz da olmuyordu. Garip, hukuk dışı bir mahkeme kararı ile akıllarınca bu işi hallettiklerini zannettiler ama olmadı. Erdoğan mazlumiyet kisvesi ile halkın gözünde daha da büyüdü.
Genç Parti, aslında AK Parti’nin önünü kesmek için yola çıktı, ama % 7 ile baraj altı kalınca, AK Parti’yi anayasal çoğunlukla iktidara taşıdı.
Bu arada; Cem Uzan’ın TV kanalı üzerinden Gülen aleyhine ilk yayın başlatıldı. Daha sonra Motorola bahanesi ile Uzan’lardan Cemaat bu işin intikamını ağır bir şekilde aldı.
Erdoğan’ı “Artık muhtar bile olamaz” diye siyaseten gömdüklerini sananlar, daha sonra Erdoğan’ı aynı şekilde kendi sırtlarında parlamentoya taşıdılar.
Boşuna dememişler “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste”.
Ne oldu şimdi, şiir okuyan adam, o şiirin ifade ettiği anlam ve ruhu hayata geçirmek için Beştepe’de gece-gündüz çalışıyor. Ve bu çabaları sadece Türkiye’de değil, tüm İslam ülkelerinde büyük bir coşkuya sebep oluyor.
Bugün Erdoğan adil bir seçim olacak olsa, hangi İslam ülkesinde seçime girse, en az Türkiye’deki kadar oy alır. AK Parti’nin seçim başarısı da en az Türkiye’de AK Partililerin mutluluğu kadar sevinç gösterileri ve dualarla kutlandı İslam ülkelerinde.
Bugün aynı inanç, tarih, şuura sahip, aynı gelenekten gelen bir Cumhurbaşkanı, bir Meclis başkanı ve bir başbakan var işbaşında. MTTB geleneğinden gelen bu insanların beslendikleri damarlar belli.. Bunlar arasında Mehmet Akif ve Necip Fazıl’ın ayrı bir yeri var.. Asım’ın nesli ve Büyük Doğu ideolojisi.. Kökü mazide olan bir ati. Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti olarak, tüm Müslümanları kardeş bilen ve kendi aralarında vahdeti savunan bir anlayış. Yeryüzündeki bütün açları ve mazlumları ümmetin yetimi olarak gören ve bütün erdemli insanlarla ittifak kurma iradesine sahip, değer üreten herkesle nimet ve külfet dengesine dayalı bir itilaf yapmaya hazır bir siyaset anlayışı. Yerli ve milli ama aynı zamanda “bütün insanlığın hayrına olmayan bir çözüm önerisi bizim önerimiz olmayacaktır” diyen bir evrensel akıl.
Bugünlerde Erdoğan’a “Asım’ın Nesli” ya da “Büyük Doğu ödülü” verilirse sürpriz olmaz. Şiir politika ile buluştuğunda şair ya da politikacı bir mitoloji kahramanına dönüşür. Bir bakıma Erdoğan, Akif’in ve Necip Fazıl’ın manevi mirasçısı gibi bir misyon üslendi bu kişileri sevenlerin gözünde. Bu da halkın gözünde Erdoğan’a büyük bir sorumluluk yüklüyor. Aslında bu sorumluluk onu güçlü ve değerli kılıyor.
Birileri One Minute’yi, Mavi Marmara’yı, Suriye’yi, Rabia’yı talihsizlik gibi görse de, Türkiye’yi ve Erdoğan’ı, AK Parti’yi saygın ve güçlü kılan derin gerçek buralarda gizli.. İçeride ve dışarıda birileri bu gerçeği doğru okuyamadı ve onlar kaybettiler. Öfkesi aklından büyük muhalefet ise bu işin sırrını bir türlü anlayamadı. Gerçeği gören birileri onlara bakıp, Erdoğan’a daha çok sahip çıkıyor.
Selam ve dua ile...
yeniakit