Asker Locadaydı

27 Mayıs darbesini yapan bir subayla bir akademisyen konuşuyor...

Abdulkadir Selvi / Yenişafak

Asker locadaydı

Meclis'in açılışında gözüm bir yandan da "Askeri Erkan Locası"ndaydı. Cumhurbaşkanlığı Locası'nın önünde, Türk Parlamenterler Birliği Locası'ndan sonraydı.

Sanmayın ki Meclis'in açılışına askerlerin gelmesinden dolayı rahatsızlık duydum. Tam tersine, ABD Başkanı Obama için Meclis'e gelen ama kendi Cumhurbaşkanı'nı dinlemek için gelmeyen askeri tenkit etmiştim.

Ayrıca askerle bir alıp veremediğim yoktur.

Ancak askerin rejim içerisindeki yerini tanzim etmeliyiz.

Dünya parlamentolarında, "Askeri Erkan Locası" diye yer yok.

Bizde var çünkü darbe dönemlerinde, "Askeri Vesayete" göre düzenlenmiş bir devlet sistemimiz var.

Emekli General Atilla Kıyat da, "Biz yıllar boyunca kendimizi ülkenin tek sahibi ve tek seveni olarak gördük. Bu nedenle de bazı hatalar yaptık. Tabirimi maruz görün, tırnak içinde her şeye maydanoz olduk" dememiş miydi?

O nedenledir ki, istemediği partiler seçimi kazanınca, onları tasfiye edecek cuntaları oluşturmakta, darbe planları hazırlamakta birbiriyle yarışan generallerimiz ne yazık ki, 30 yıldır cephede savaştıkları PKK'yı tasfiye edebilecek bir, "Yapılanma"ya gidemediler.

Devleti yönetme hastalığına kapılan asker, askerliğini unuttu.

PKK Kandil'de binlerce militanın katılımı ile cenaze töreni düzenliyor. Fotoğraflarını da internet sitesinde yayınlıyor. Peki biz bunu izleyip, müdahale edebiliyor muyuz?

Uzatmadan sorayım, Kandil'i izleyen tek bir askeri uydumuz var mı?

Yok.

Niye çünkü başka işler yapmaktan askerliğe fırsat bulamamışlar.

İngiltere 1957'de fırlatmış askeri uydusunu. Gökyüzünden yüzlerce askeri uyduları var, Fransa'nın, İngiltere'nin. Bunlar savaş halindeler mi?

Rusya, Demir Yumruk Thatcher'in Folkland Savaşı'nı askeri uyduları aracılığıyla, canlı yayınla izler gibi izlemişti.

Ben Kürt sorunuyla mücadele konusunda asker ne yaptı demiyorum. Çünkü o askerin işi değil. Tam tersine hiçbir şey yapmamalı. Çünkü askerin Kürt sorunu çözme adına uyguladığı planların Dersim'de, Ağrı'da ve nihayet Güneydoğu'da ne tür sonuçlar doğurduğunu çok iyi biliyoruz.

Şark Islahat Planları'ndan, Sansür ve Sürgün Kanunları'ndan, Takrir-i Sükun döneminden, Sıkıyönetim ve OHAL uygulamalarından dolayı bu tür çözümlerin ne olduğunu iyi biliyoruz.

Bilmediğimiz; sivil çözül planları.

Başbakan Erdoğan'ın Üsküp dönüşünde, yaptığı değerlendirme çok önemli.

"Erler mücadelede sağlıklı bir süreç değil. Ne kadar eğitilirse eğitilsin. Tecrübeleri olmuyor. Karşısındaki terörist yerdeki taşları bile ezbere biliyor. Ama şimdiki hudut birliklerimiz sürekli orada olacak" diyor.

Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un,"Terör Örgütlerinin Sonu" isimli bir kitabı var. Mehmet Ali Birand'da 32.Gün'de kitap ekseninde bir söyleşi yaptı İlker Paşa'yla.

İzlenimlerini, "Konuştukça karamsarlığım artı" diye ifade etti.

İlker Paşa'nın kitabını okudukça da benim karamsarlığım arttı.

Benim Genelkurmay Başkanlığımı yapmış birisinin, vizyonu bu olamaz dedim.

48 yıllık hizmetinin sonunda İlker Paşa'nın terörle mücadele konusunda üniformasını taşıdığı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin birikimini yansıtan bir eser ortaya koymasını beklerdim.

Metin Heper'in kitabından, Rand kuruluşunun çalışmasından, Ercan Çitlioğlu'nun analizlerinden ya da Googla'a girdiğinizde ulaşabileceğiniz sıradan bilgilerden oluşmamalıydı o kitap.

"Osmanlı Paşası" diye bir deyim vardır. Cumhuriyetin Paşası da PKK ile mücadele konusunda ülkenin önüne yeni ufuklar açabilecekler bir bakış açısı koyabilmeliydi.

PKK'nın ilk silahlı saldırısı olan 14 Ağustos 1984 tarihli Şemdinli, Eruh baskını hakkında dahi kitapta verilen bilgiler yanlış.

O nedenle karamsarlığım arttı. Yoksa kimsenin askeri bilgisini tartışacak bir işgüzarlık peşinde değilim.

Temel sorun şu: Asker kendi ülkesini tanımıyor. Kendi askerlik tarihinden haberi yok. Cumhuriyet generalinin en büyük sorunu şu; Osmanlı'yı bilmiyor. İlker Paşa'nın kitabındaki en büyük boşluk da bu bence.

Osmanlı hangi önlemlerle yetmiş iki buçuk milleti yönetebilmiş, biz hangi yanlışlarla iki kardeşi düşman haline getirdik diye kafa yormamışız.

Cumhuriyet paşalarının en büyük sorunu bu. Osmanlı'yı bilmemek ve Osmanlı'ya düşman yetişmek.

O yüzden güdük kalıyorlar.

27 Mayıs darbesini yapan bir subayla bir akademisyen konuşuyor.

Darbeci asker- Biz hükümetlerden emir almayız evladım.

Akademisyen- Kimden emir alırsınız?

Darbeci asker- Devletten emir alırız

Akademisyen- Peki devlet kim

Darbeci asker- Devlet biziz evladım

Kafa bu.

Albaylığa kadar birlikte okumuş, ama biri kurmay olmuş diğeri olamamış iki subay konuşuyor.

"Siz Akademi'ye gidince ne okuyorsunuz da bu kadar değişiyorsunuz. Yıllarca beraber okuduk bizden bile ayrı duruyorsun"

"Biz Akademi'de cumhurbaşkanlığı eğitimi alıyoruz."

Sorun bu.

Cumhurbaşkanı adayı olarak değil, iyi bir asker olarak yetiştirilseler biz de PKK karşısında böyle bocalamayacağız.

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Apo’yu İstanbul’a kim getirdi?
Abdurrahman Dilipak: Keyfiniz nasıl?
Abdurrahman Dilipak: Suriye nereye?
Abdurrahman Dilipak: Zamane cinlerinin esrarı
Abdurrahman Dilipak: Gelin yeniden iman edelim