Ahmedinejad ve İran'ın yönetici seçkinleri Amerika'nın Pakistan'la (ve Afganistan'la) meşgul olmayı sürdürdüğünü dolayısıyla İran'a yönelik tehdidin kuvveden fiile dönüşmeyeceğini düşünüyorlarsa şayet, bu fikre daha bir şüpheyle bakmalarının vakti geldi.
Obama'nın West Point Askeri Akademisi'nde dile getirdiği askeri güç takviyesinin gerekçesi şu: "El Kaide'yi Afganistan ve Pakistan'da karışıklığa itmek, dağıtmak ve yenilgiye uğratmak, Amerika ve müttefiklerini gelecekte tehdit edebilme kapasitesinin önüne geçmek."
Askeri güç takviyesinin Afganistan'la bir alıp vereceğinin olmadığını düşünmemiz için yeterince nedenimiz var şüphesiz. Amerikalı istihbarat yetkilileri el Kaide üyelerinin sayısını yüzlerle ifade ediyorlar. Obama'nın Ulusal Güvenlik Danışmanı General James Jones Ekim ayında CNN'de yayınlanan bir söyleşide "100 kişiden daha az" olduklarını vurgulamıştı. Kaynaklarda belirtildiğine göre bir Senato oturumunda ifadesine başvurulan CIA'nin eski Pakistan istasyon şefi Bob Grenier de el Kaide'nin Afganistan'da mağlub edildiğine şahitlik etmişti. Belki tarihin şahit olduğu en yıkıcı ateş gücüne sahip bir ordunun başkomutanı'nın dağıtmak istediği, adını koyduğu düşman ise toplamları iki basamaklı bir sayı olan ve en başta, yaşayıp yaşamadığı bile belli olmayan Usame bin Ladin olmak üzere korunmak için ancak dağlarda ve mağaralarda yaşayan bir grup insan. Böylesi büyük bir güç için utanç verici bir rezilliktir. Ve bu bir grup insanı yok etmek için 2001 yılından beri bir milyondan fazla insanı öldürdü ve milyonlarca insanı yaşadıkları yerlerden sürdü.
Obama'nın aldatıcı sözlerine kapılmayanların gözleri Pakistan üzerinde. Ama biz yine de bir soru soralım: Amerika açısından, yöneticileri ruhunu satmış ve zaten râm olmuş bir nükleer Pakistan mı yoksa nükleer klübe katılma yolunda ilerleyen bir İslam Cumhuriyeti yani İran mı öncelikli hedef olmalıdır?
Kanımca İran öncelikli olmalıdır.
Gözler Afganistan'da iken, Bush dönemi sonunda bir gecede Pakistan hedefe kondu. Sonra Obama seçildi ve Pakistan Af-Pak Stratejisindeki yerini alenen en üst düzeyde ve yazılı olarak aldı. Gözler şimdi de Pakistan'da. Ancak "öncelikli hedef" Pakistan'dan ziyâde bu kez İran olabilir.
Afganistan'da artan Amerikan askeri mevcûdiyetinin öncelikli görevi, yeni müeyyidelerin çıkarılması durumunda İran ile Pakistan ve Afganistan arasındaki sınırların denetim altına alınması ve bir sonraki safhada ise (yahut müeyyidelere bile başvurmaksızın) Irak'taki Amerikan kuvvetleriyle birlikte her iki yönden İran'a sandviç harekatı düzenlemek olabilir. Ağırlaştırılmış muhtemel müeyyidelerin delineceği ve İran'ın nefes alacağı bölge, İran'ın Afganistan ve Pakistan sınırlarıdır. Müeyyidelerle "vakit kaybetmek" istemeyecek bir Amerikan yönetimi için bir İsrail taşkınlığı yeterli kıvılcımı pekâla çakacaktır.
Ve Afganistan'daki Amerikan ve NATO ülkeleri askerlerinin toplamı -şimdilik- 143 bin'e ulaşacak. Ancak İran açısından bakıldığında Irak'taki Amerikan askerleri ve civar ülkelerdeki askeri üsler, buralardaki ateş gücü ve asker sayısı da hesaba katılmalıdır ki İran adına tehdidin gerçek boyutu ortaya çıksın.
Haberlere göre "ABD Başkanı Barack Obama'nın Afganistan'a 30 bin takviye asker gönderme kararını açıklamasından sonra ABD'nin Kabil Büyükelçisi Karl Eikenberry ile Afganistan Dışişleri Bakanı Rengin Dadfar Spanta düzenledikleri ortak basın toplantısında, ilk konsolosluğun 2010'da Mezar-ı Şerif kentinde, ikinci konsolosluğun da İran sınırı yakınlarındaki Herat'ta açılacağını belirttiler." Bölgede yeni inşa edilen veya inşası sürmekte olan Amerikan konsolosluklarının/büyükelçiliklerinin binlerce askeri ve sivil yetkiliyi barındıran istihkam kaleleri gibi olduğunu düşününce, Amerika'nın İran'ın dibine yanaşması mânidardır.
Amerika'nın askeri takviye kararına giden yolda Rusya'nın İran'ı yalnız bırakıp bırakmadığı çok açık değil ama İran tarafından ayıplanacak derecede yakışıksız davrandığı yönünde bir hissiyat oluştuğu açık. Bugünlere gelinmesini Obama'nın Rusya'yla yürüttüğü diplomasiye borçluyuz. O zaman zarfında füze kalkanı projesinden başka bir taviz verilip verilmediği belli değildi. Füze kalkanı projesinin değiştirilmesi Rusya'dan taviz koparmak hele İran politikasını değiştirmek için asla yeterli değildi Ancak bugünlerde Güney Akım lehine mesafeler kaydediliğini de görüyoruz. Güney Akım yönündeki engellerin yavaş yavaş kalkması, Avrupa'nın tekil eylemi mi yoksa Rusya lehine Avrupa ve İsrail'in (İsrail liderleri Kremlin'in kapısından ayrılmaz hale gelmişlerdi) Amerika'yı da ikna ederek varılan bir sonuç mu ileride göreceğiz
Geçen yıl "BBC" İran'ın Afganistan'daki direnişe destek verdiğini ileri sürmüştü. Pakistan'ın aynı iddialarla bir gecede Afganistan savaşına resmen iliştirilmesine ve insansız uçaklarla düzenlenen saldırılara sahne olmasına bakınca benzerinin İran için de söz konusu olmasının ne de kolay olduğu ortadadır. Ama böyle bir iddiaya ille de gerek yok çünkü İran'ın elindeki nükleer program hem ağırlaştırılmış müeyyideler hem de doğrudan askeri bir saldırının hedefi olması için zaten yeterli.
Ve 18 Ekim'de 42 kişinin öldüğü saldırıyı düzenleyen Cundullah "yararlılıklarını" peşin peşin ispatlamıştı.
Ahmedinejad ve İran'ın yönetici seçkinleri, Amerika'nın Pakistan'la (ve Afganistan'la) meşgul olmayı sürdürdüğünü dolayısıyla İran'a yönelik tehdidin kuvveden fiile dönüşmeyeceğini düşünüyorlarsa şayet, bu fikre daha bir şüpheyle bakmalarının vakti geldi. Unutmadan, komşusu Pakistan'ın bugünkü yöneticileri, orduyu kendi halkına karşı kullanıp onları evlerinden sürecek derecede yoldan çıkmış bir görüntü veriyorlar.
Ertuğrul Aydın/ Dünya Bülteni