İnsanlığın ve dünyanın nereye gittiğini görmede bir zafiyet, bir acizlik durumu var askerde. Zaten tek tip askerlikte ısrar etmek de, bu acizliğin tipik bir örneğidir."
"Tek tip askerlik talebi, elden avuçtan çıkan insanları tekrar 'ordunun tebası' yapma çabasıdır. 'Bir adamı beş ayda teslim alamazsın ama 12 ayda alırsın' deniyor."
"Türkiye toplumu "asker millet" değil. Eski köylü toplum, kır toplumu yok bu ülkede. Bu toplum askerlik yoluyla ehlileştirilemez artık. Bugün toplum, orduyu kat be kat aştı."
***
Suavi Aydın'la yaptığımız ve dün birinci bölümünü yayınladığımız konuşmayı kaldığımız yerden tamamlıyoruz.
NEŞE DÜZEL: Genelkurmay'ın tek tip askerlikte ısrar etmekle stratejik bir hata yaptığını söylediniz. Tek tip askerlik istemenin nedeni ne sizce?
SUAVİ AYDIN: Dışarıdan bakıldığında işin ideolojik yanı şöyle görünüyor. Türk ordusu, bu ülkenin yurttaşlarını hâla eğitilmeye muhtaç bir kitle olarak görüyor. Ayrıca TSK "Bir sivil hiçbir şekilde asker olamaz" diye de düşünüyor. Dolayısıyla sivillere en ağır şartlarda askerlik yaptırmanın, en iyi çözüm olduğunu, onlardan en yüksek verimin ancak böyle alınabileceğine inanıyor. Yani bir üniversite mezununu asteğmen olarak askere almak, askerler açısından iyi bir çözüm olarak görülmüyor. Bir üniversite mezununu er olarak değil de, bir asteğmen olarak askere aldığında, ondan istediği verimi alamadığını düşünüyor.
Aslında sivillerden almak istediği tam olarak ne?
Almak istediği, onu, askerlik mekanizmasının içinde sıradanlaştırmak. Tek tip uygulaması insanları sıradanlaştırmayı sağlıyor. Çünkü rütbe verdikçe, bir sivili askerlik mekanizmasının içinde sıradanlaştırmak zorlaşıyor. Zaten bu yüzden de asteğmen olarak orduya aldığı kişiye, ısrarla "yedek subay" diyor. Oysa yedek subaylık ancak askerlik bittikten sonra başlayabilir. Çünkü yedek olmak, beklemek demektir. Asteğmenlik ise aslında bir muvazzaf rütbedir. Nitekim 1960'a dek Harp Okulu'ndan mezun olanlar da askerliğe asteğmen rütbesiyle başlıyorlardı. Bunu 27 Mayıs kaldırdı ve onlara "teğmen" dedi.
Niye teğmen dendi?
Sivillerle arada sürekli bir fark yaratılmak isteniyor da ondan teğmen dendi.
"Artık ordu, askere aldıklarına, köylüye davrandığı gibi davranamaz" dediniz. Türkiye hâlâ köylü toplumu mu sizce?
Köylü bile eski köylü değil. Zaten Türkiye de köylü toplumu değil. Bu ülkede eski kır toplumu artık yok. Rize'nin Çayeli kasabasının ... köyünden askere aldığınız adam, İstanbul'dan çıkıp geliyor. Çünkü İstanbul'da işçilik yapıyor. Aynı şey Diyarbakır, Tokat için de söz konusu. Şöyle anlatayım... Zorunlu askerlik, başlangıçta bir doktrinasyon aracıydı.
Hâlâ öyle mi?
Şimdi değil. Artık askerlik, doktrinasyon , ideoloji aktarma aracı olmaktan çıktı, elden avuçtan çıkan bir halkı yeniden kazanmak, ehlileştirmek aracı oldu. Peki ordu, halkı askerlik yoluyla kazanabiliyor mu? Hayır kazanamıyor.
Niye kazanamıyor?
Askerde, insanlığın, dünyanın nereye gittiğini görmede bir zafiyet, acizlik durumu var. Tek tip askerlikte ısrar da bu acizliğin tipik bir örneği. İnsanlar, tek tip askerlik önerisinin, bir eşitlik arayışının sonucu olmadığını görüyorlar.
Generaller, zorunlu askerliğin kalkması halinde toplumu denetleyemeyeceklerinden mi çekiniyorlar?
Öyle. Elden avuçtan çıkan insanları tekrar ordunun tebası, ordunun bir ferdi haline getirme çabasıdır şimdi bu tek tip. Çünkü beş ay askerlik yapanla 12 ay askerlik yapan arasında bir mahiyet farkı olduğunu düşünüyorlar. Bir adamı beş ayda teslim alamazsınız ama 12 ayda bu mümkün olabilir. Asteğmen olarak askere aldığınız adam akşam beşte mesaisi bitince üniformayı çıkarıp sivil hayata karışıyor. Bunu önlemesi lazım. Tek tip yaparsa, adam 60 kişilik koğuşuna geri dönmek zorunda kalacak ve postalıyla yatacak. TSK'nın elinde, toplumu denetlemek için başka bir araç kalmadı.
TSK, darbe yapmanın dışında, eskiden toplumu başka hangi yollardan denetliyordu?
Özel harp teknikleri, psikolojik savaş teknikleri kullanabiliyordu. Şimdi Türkiye bütün bu teknikleri açığa çıkarabilecek bir ortama geldi. Bu yeni bir hayat aslında! Bu yeni hayatın içinde ordunun toplumu klasik denetleme mekanizmaları çürüdü. MGK'nın konumu değişti. Anayasa Mahkemesi'nden YÖK'e kadar her türlü kritik kurulda bir asker üyenin bulundurulması, sivilleri askerî mahkemelerde yargılama durumu bitti. Hatta son değişikliklerle askerleri de askerî mahkemelerde her türlü suçtan yargılama yetkisi sınırlandı.
Bütün bunlar nasıl bir sonuç verdi?
Asker artık giderek sadece askerlik alanına hapsoluyor. Asıl işine odaklanmaya itiliyor. Bu bir iktidar kaybıdır ve bu iktidar kaybını bir şekilde telafi etmek istiyor. Bu iktidar kaybını telafi etmenin bir yolu da, kalabalık orduyu ve zorunlu askerliği sürdürmek ve tek tip askerlik getirmektir.
Türkiye'de askerî vesayet bitti mi?
Büyük ölçüde bitti. Şu anda askerî vesayet yok.
Askere, Cumhuriyet'i koruma kollama görevini veren İç Hizmet Kanunu'daki 35. madde değişmedi. Bu madde değişmeden askerî vesayet bitmez yorumları sizce geçerli değil mi?
35. Madde etkisini yitirdi artık. Aslında dünyada Soğuk Savaş koşullarının bitmesiyle askerî vesayet bitti. Nitekim 2000 yılından itibaren pek çok darbe girişimi ve siyasete müdahale etme isteği boşa çıktı. Askerî vesayet psikolojik olarak 2000'den itibaren çöktü. Zaten önemli olan da psikoloji ve zihniyettir. Biz askerin, sivil iktidarlar üzerindeki etkisinin tamamen ortadan kaldırılacağı bir döneme girdik artık. Son anayasa değişikliğiyle, askerî vesayet hukuki olarak da sona erdi.
Askerler, hâlâ özel lojmanları, özel otelleri, hatta özel mahkemeleriyle ayrı bir toplum gibi yaşıyorlar. Bu tür bir ordu kaç ülkede var?
Türk ordusu gibi sosyal olanakları bu kadar yüksek olan bir ordu ben bilmiyorum. Her ülkede orduların subaylarının gideceği yerler tabii vardır. Adamı taşraya gönderiyorsanız ona oturacak yeri tabii göstermeniz lazımdır ama, bu herkes için geçerli olmalıdır. Aynı yeri öğretmene de göstermeniz gerekir. Orduya sağlanan bu imtiyazı topluma teşmil ederseniz sorun kalmaz. Fakat devletin diğer kurumlarının yaz kamplarını özelleştirip askerî kamplara dokunamıyorsanız, o zaman bir sorun var demektir. Bugün bütün askerî kamplar hâlâ eğitim merkezi statüsünde. Üç kuruşa, beş kuruşa yaz talili yapılıyor oralarda.
Bizde çok kalabalık bir ordu var ama askerî açıdan büyük başarısızlıklar yaşanıyor. Ardı ardına karakollar basılıyor ve ordu kendi karakollarını bile savunamıyor. Neden ordu kendi karakollarını koruyamıyor?
Karakol da geçmişe ait bir savunma ve alan işgal etme tarzıdır. Siz bir bina yapıp içine asker koymakla ve arada bir devriye çıkarmakla bölgeye hâkim olamazsınız. Karakollar göstermeliktir aslında. Kurulma amacı, geleni gideni gözlemek, kaçakçılık gibi kanunsuz bir şey olursa ona engel olmaktır. Savaşmak için kurulmuş bir sistem değil ki karakol. İçine askeri koyduğunuz zaman karakolu hedef yapıyorsunuz.
Karakollarda durmadan çocuklarımız ölüyor. Bu kadar apaçık bir yanlışta neden ısrar ediliyor?
Ordu bundan kurtulmaya çalıştı. Başka tür taktikler geliştirerek PKK'yle çatışmaya girmeyi denedi ve başarılı da oldu. 1993'ten itibaren Doğan Güreş'in Genelkurmay Başkanlığında karakollar terk edildi ve asker kitlesel olarak araziye çıkarıldı ve araziye hâkim olundu. Ama böyle bir alan hâkimiyeti hem çok masraflı hem de çok adam gerekiyor. Alanda sürekli adam tutamazsınız. Hâkimiyeti sağladıktan sonra belirli merkezlere çekilmeniz gerekir. Nitekim tekrar çekildiler. O zaman da inisiyatif karşı tarafa geçti. Aslında, alanda sağlanan askerî hâkimiyetten yararlanılıp, demokratik açılımlarla bu askerî hâkimiyet siyasi alana da yayılabilseydi, o zaman Kürt sorunu büyük ölçüde çözülebilirdi. Ama asker karakollara çekilip, alanı tekrar PKK'ye bıraktı.
Askerler hep eğitimleriyle övünürler. Askerî eğitim sistemimiz yeterli mi sizce?
Harp Okullarının en iyi üniversiteler olduğunu düşünüyorlar ama bu gerçek değil. Çünkü Harp Okulu'ndan hem mühendis, hem düşünür, hem asker, hem iyi sporcu vs. yetiştirmeye çalışıyorlar. Bu mümkün değil. Esas olan Harp Okulu'ndan iyi zabit çıkarmaktır. İyi zabit çıkarmak için eskiden iki yıl yetiyordu. Süreyi dört yıla çıkarıp iyi okul yaratamazsınız. Ayrıca bir doktrin merkezine de üniversite diyemezsiniz. Üniversite özgür düşüncenin olduğu, her şeyin problem edilebildiği, tartışıldığı bir kurumdur. Harp Okulu'nun ise bir ideolojisi vardır. Orada okutulan sosyal bilimler o ideolojiye, doktrine hizmet eder. Subay yetiştireceksen dört yıla gerek yok.
Neden ordu kendini yenilemeyi, çağdaş standartlara ulaşmayı hiç denemiyor? Eğitim yenilenmek için değilse, ne içindir?
Askerlik o kadar abartılacak bir konu değil. Askerlik, bir liderlik eğitimidir. Yirmi adama nasıl hükmedeceksin, onları nasıl sevk edeceksin eğitimidir aslında bu. Küçük birliklerle büyük çevirme hareketleri yapacak değilsiniz. Askerî okulların kuruluş amacı da budur. Silah, taktik, akademilerde, kurmay okullarında öğrenilir. Kurmay eğitiminin nasıl olduğunu ise kimse bilmiyor. Çünkü şeffaflık yok. Hep şunu duyarsınız. "İlk mühendis mektebini askerler kurdu. İlk tıp fakültesini askerler kurdu vs." diye konuşulur.
Gerçek değil mi bu?
Bunun niye böyle olduğunu, asıl sebebini kimse söylemiyor. O sırada sürekli yenilen bir imparatorluk olan Osmanlı, önce askerî alanda bir modernleşme çabası içine giriyor. Dolayısıyla "önce askerleri eğitelim de düzgün bir ordumuz olsun" diye uğraşıyor. Asıl sebep bu. Yoksa askerlerin özel bir kabiliyeti nedeniyle ilk tıp ve mühendislik fakültesi askerler için kurulmuş değil. Ama siz, toplumun en ilerici gücü olarak kendinizi kodlarsanız, o toplumu geri olarak nitelersiniz ve onu ileriye götürmek ya da kendinize çekmek için her şeyi yapma hakkını kendinizde görürsünüz.
Askerliğin bir ideoloji aktarma merkezi olduğunu söylediniz. Ordunun ideolojisi tam olarak nedir?
Kemalizm'dir. Şimdi biraz yumuşatarak, "Atatürkçü düşünce sistemi" diyorlar buna. Kemalizm, 1930'ların modernleşme ideolojisidir. O dönemin tehdit algılarıyla ve düşünce birikimiyle hareket edebilecek bir gücü var. Bu ideoloji bugünlere gelemiyor.
Kemalist programın içeriği nasıl dolduruluyor?
Birincisi, Avrupa her zaman Türkiye'nin düşmanıdır. İki, Türkiye daima irtica tehdidi altındadır. Üç, bütün komşular düşmandır ve onların içeride işbirlikçileri vardır. Dört, halka güvenilmez. Beş, halkın modernleşmeye götürülmesi gerekir. Ama bu modernleşme, görüntüde bir modernleşmedir.
Ordunun siyasetle çok fazla ilgilenmesi onun askerî yeteneklerini zedeliyor mu?
Tabii ki zedeliyor. Kuvvet komutanlarının ve genelkurmay başkanlarının Meclis'te oturup oturum dinlemesi, kanun tasarısı dinlemesi absürt bir şeydir. Onlara ait bir loca ne münasebetle var Meclis'te?
Meclis'in önüne her yıl savunma bütçesi degeliyor. Savunma bütçemiz şeffaf mı? Orduya ve silahlara kaç para harcadığımızı net olarak biliyor muyuz?
Hayır bilmiyoruz. Savunma bütçesi, bir torba bütçedir. Meclis'ten çıkar ve nasıl harcanacağına başkaları karar verir. Tahsisatlarla ilgili bilgimiz yoktur bizim. Milli Savunma Bakanlığı üzerinden askeriyeye aktarılan bütçeyi bilebilirsiniz ama bunun dışında bir sürü fon var. Ayrıca TSK içindeki bütün iktisadi işletmelerden vakıflara para gider. Onların da nereye harcandığını bilmeyiz biz. Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri'ni Güçlendirme Vakfı diye bir sürü vakıf var. Bunlara, orduevlerinden, ordu kantinlerinden para akar. Mesela Kara Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı ne iş yapar, niye vardır?
Türkiye'de vakıflar konusu ciddi bir sorun. Polisin de Trafik Vakfı gibi böyle vakıfları var.
Herhangi bir kamu kurumunun vakıf kurması aslında başlı başına ciddi bir usulsüzlüktür...
Ordu gereksiz silahlar alırsa, parlamento bunu denetleyebilir mi?
Denetleyemez. Nereden bilecek ki gerekli veya gereksiz olduğunu. Kime soracak? Türkiye'de savunma uzmanı diye bir şey yok ki.
Türkiye'de askerî harcamalara çok büyük para harcanıyor. Neden savunma bütçemizi tartışamıyoruz biz?
Biz hiçbir şeyi tartışamıyoruz, çünkü bilmiyoruz. Bilmeden, bir konuyu tartışamazsınız. Bir F16 uçağının modernize edilip, bilmem ne tipi mi daha uygundur yoksa Rusya'nın ürettiği mi daha etkindir, Türkiye'de böyle bir tartışmayı göremezsiniz. Problemin özü şudur. Bütün modern devletlerde ordular parlamentonun emrinde, parlamentoyu savunmak için ortaya çıkmıştır. Bizde de ordu başlangıçta Büyük Millet Meclisi ordusuydu ama sonra özerkleşti ve parlamentonun üstünde konumlandı. Bu yüzden de bizim demokrasimiz her zaman şaibeli oldu.
Savunma bütçemizi kısarsak bunun ekonomiye katkısı ne olur?
Çok büyük bir katkısı olur. Bir uçağın bırakın satın alınmasını, onun kalkıp inmesi bile çok büyük para çünkü.
Orduyu Avrupa orduları standardına getirmek için ne yapmak gerekiyor?
Kara ordusunu azaltmak, Deniz Kuvvetleri'ni güçlendirmek gerekiyor. Dünyanın güçlü ordularının en önemli kozu Deniz Kuvvetleri'dir. Türkiye'de ise Deniz Kuvvetleri çok zayıf.
Hava ve Deniz Kuvvetleri bir bakıma profesyonel ordular değil midir? Kara Kuvvetleri'ni azaltmak, profesyonel orduya geçiş anlamına da gelmez mi?
Tabii öyle. Bir kere Deniz Kuvvetleri, ülkeyi gerçekten düşmana karşı korur. Deniz Kuvvetleri, bir ordunun asli görevini yapması anlamına da gelir. Türkiye ise Kara Kuvvetleri'ne ağırlık verdi. İlginçtir, genelkurmay başkanları da asla Kara Kuvvetleri'nin dışından gelemez.
Niye bir denizci ve havacı genelkurmay başkanı olamaz?
Tuhaf bir durumdur bu. Çünkü Genelkurmay Başkanlığı strateji belirleyen bir karargâhtır. Askerî tarih, taktik ve strateji bilmek için Karacı olmak gerekmez. Bu, ordudaki kastlarla alakalı bir durumdur ve üzerinde durulmalıdır.
Bir de ordunun içinde, JİTEM gibi, varlığı ordu tarafından bile kabul edilemeyen yapılar kuruluyor. Ordunun içindeki kontrgerilla grupları suikastlara karışıyor. Ordu niye böyle adı suça karışan yapılar oluşturuyor?
1993 rejiminin doğurduğu sonuçlar bunlar. Türkiye bugün aslında 1993 rejimiyle hesaplaşıyor.
1993 rejimi dediğiniz nedir?
1993 rejimi şudur. Turgut Özal'ın şaibeli ölümünden Eşref Bitlis'in ve çevresindeki askerlerin öldürülmesine, Uğur Mumcu cinayetine, Madımak yangınına, Gazi olaylarına kadar pek çok olayın kısa bir döneme sıkıştırıldığı, her yerde faili meçhullerin işlendiği, ülkede korku ortamının yaratıldığı bir rejimdir bu.
Türkiye toplumu asker millet mi?
Değil.
Zorunlu askerlik kalkar mı? Kalkarsa ne zaman kalkar?
Kürt çatışmasının bitmesine ve PKK'nin marjinalleşmesine bağlı bu... O zaman hükümetlerin eli çok güçlenir ve zorunlu askerlik müzakere edilir hale gelir. Böylece gevşek askerlik modelleri konuşulabilir. Ayrıca vicdani reddin de kesinlikle tanımlanması lazım. Şu anda hükümetler bunu diretebilecek durumda değiller.
Zorunlu askerliği kaldıracağını söyleyen bir parti seçimlerde oylarını arttırır mı?
Arttırır.
Niye hiçbir parti böyle bir vaatle çıkmıyor seçmenin karşısına?
Dengelerle ilgilidir bu. Toplum nezdinde arttırır ama devlet nezdinde prestij kaybeder. Çünkü askerle çatışmak hâlâ kolay bir şey değil. Kürt sorunu demokratik yoldan çözülse, Türkiye'de bu kadar büyük bir ordu barındırmaya gerek kalmaz. Ayrıca Türkiye'nin dış tehdit meselesini de, izlediği barışçı dış politikaya paralel yeniden düzenlemesi gerekiyor. O zaman kalabalık orduya ihtiyaç azalır.
Bugün hangisi daha ileride? Toplum mu, ordu mu?
Tabii ki orduyu kat be kat aştı toplum.
Taraf