Asmazsan Şerefsizsin (!)

Adı lazım değil bir binbaşı, "Harp okulunun meydanında asmazsam şerefsizim" diye Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu'yu tehdit etmiş

Salih Tuna / yenişafak

Asmazsan şerefsizsin !

Adı lazım değil bir binbaşı, "Harp okulunun meydanında asmazsam şerefsizim" diye Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu'yu tehdit etmiş.

Mehmet Baransu da durur mu, "Asmazsan şerefsizsin..." restini çekmiş.

Ne olacak şimdi?

"İbreti alem olsun diye böyle bir ceza vermek lazım" diyen mahut binbaşı, "ibreti alem" çapındaki bu restin karşısında ne yapacak?

Mehmet Baransu'nun ne yapacağı belli; açık seçik söyledi çünkü. Binbaşı'yı organize suç örgütü kurmaktan savcılığa şikayet edecekmiş.

Bu işler gerçekten de tek başına "yapılabilemez", iyi organize olmak lazım.

En azından biri yakalayacak, biri tutacak, biri de asacak.

Kurşuna dizmek olaydı kolaydı; ipe çekmek meşakkatli iş.

Her şeyden evvel maharetli cellat ister
.

Kemal Tahir üstadımızın "Kurt Kanunu"ndaki "Çingenoğlu" celladı gibisini bu zamanda nerden bulacaksın: "Gezdirir bizi efendim, sağolsun İstiklâl Mahkememiz yanısıra. (...) Asmışım efendim, Keskinli Rıza Beyi... Sığmaz idi şu kapıdan... Başıbozuk paşası... Dedi ki efendim, ipin altında... 'Tüh yüzünüze Çingenoğlu!... Titremekte ellerin.' (...) Asmışım efendim, Hindiya paşası Mustafa Sağır Efendimizi. Hergele meydanında... Asarız efendim... Astık nice nice büyük beyleri, efendileri sayesinde İstiklâl Mahkememizin. (...) Anlamaz nolduğunu çokcağızı; tanımaz çünkü üç ayaklıyı, sanır efendim bayram salıncağı..."

Gelgelelim maharetli cellat da yetmez
.

Takrir-i Sükûn'dan sonra kurulan İstiklâl Mahkemeleri gibi "gözü dönmüş" mahkemeler lazım. Sırf "şapka devrimi"ne muhalefet ettiklerinden dolayı 20-30 kişiyi asmışlardı hani.

Bu devirde "Takrir-i Sükûn" da darbesiz işlemez tabii. Hemi de "kallavi" bir darbe; postmodern kifayet etmez.

Öyle idam yasağı falan dinlemeyecek; yaşı tutmayanın gerekirse yaşını büyütecek ama asmaktan vazgeçmeyecek bir darbe.

Gerçi Mehmet Baransu'nun yaşı asılmaya müsait, de, ortam darbeye müsait değil.

Peki...

Erzincan Ergenekon davasında "Kürt-Türk çatışması çıkarmaya çalışmak" suçlamasıyla da yargılanan mahut binbaşı ortam müsait oluncaya değin ne yapacak?

İbreti alem cinsinden mezkur restin altında kalmamak için hangi yola koyulacak?

Hazrete ait olduğu iddia edilen ses kaydında, jandarma okulundaki öğrencilerin BDP'ye oy vermesini tavsiye ettiğine göre "demokratik" yollardan hepten umudunu kesmiş değil: "Şu anda BDP bile bunlardan daha az tehlikeli bir parti. (...) Ama bunların yargı metodu tamamen rejim değiştirmek üzere. Şeriat getirmek üstüne. (...) Bunlara vereceğim oyu BDP'ye vermeyi tercih ederim, çok açıklıkla söylüyorum..."

Gördüğünüz gibi zihniyet gram değişmemiş!

28 Şubat sürecinde de (tehdit değerlendirmesinde) "irtica" diye kodladıkları mütedeyyin kesimi birinci sıraya yerleştirmek için "bölücü terör"ü ikinci sıraya çekmişlerdi.

Binbaşı'ya bir önerim olacak: Derhal sîne-i millete dönsün.

Adımız "yandaşa" çıktı diye de şappadak burun kıvırmasın.

Zira...

Mezkur öneriyi Cumhuriyet Güçbirliği İzmir 1. Bölge Adayı Emekli Korgeneral Yaşar Müjdeci'den kopya çektim.

Orgeneral Bilgin Balanlı'nın tutuklanması üzerine şöyle demiş: "Genelkurmay Başkanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı derhal istifa edip, sîne-i millete dönmelidir. (...) Çünkü üniforma içinde kalarak sizlere yapılan ve millete de yapılmak istenen baskılara, hakaretlere ve TSK'yı yapılandırma faaliyetlerine karşı koyamazsınız..."

Farkındayım; tavsiye biraz garip; bi ufaktan "Erke Dönergeci"ni andırıyor.

Ama olsun!

Milletin sînesine vurmaktansa, sîne-i millete dönmek her zaman iyidir: "Yüce Türk Milleti... Darbe yapamıyor, ağız tadıyla muhtıra veremiyor, siyasi ira-deye haddini bildiremiyoruz... Başbakanlara prostat muayenesi yapma ihtimali hepten elimizden alınıyor. Başkanları hizaya çekemiyor, yargıçlara bile brifing veremiyoruz..."

Ahmakça mı?

Valla gazetecileri darağacına çekme tehdidinden daha ahmakça değil.

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak: Apo’yu İstanbul’a kim getirdi?
Abdurrahman Dilipak: Keyfiniz nasıl?
Abdurrahman Dilipak: Suriye nereye?
Abdurrahman Dilipak: Zamane cinlerinin esrarı
Abdurrahman Dilipak: Gelin yeniden iman edelim