Modernizasyon teoreminin gözlüğünden dünyaya baktığınız zaman bütün gördüğünüz Batı olmaya zorlanan, çalışan, teşvik edilen bir Doğu tahayyülüdür. Temelinde Oryantalist değerlerin vu’ku bulduğu müstemleke kültürü yatar bu görüşün. Şöyle ki Batılı Doğuyu işgal etmiş, bunu da insanlık adına yapmıştır. Sonuçta da Batılının gözünde Doğuya gelişmenin yolunu açmıştır. Gelişim ve kalkınma Batılının yaptığı şekilde olmalıdır. Alternatifi yoktur ve her kim ki kalkınmak ister o zaman Batının adım adım izinde yürümeli ve hatta ‘o’ gibi hareket etmelidir. Hiç şüphesiz bu okumada tartışma götürmez bir varsayım Batının Doğu üzerindeki ontolojik üstünlüğüdür. Batı beyaz Doğu, renkli, siyah, olmadı gridir ama hiç bir zaman beyaz değildir. Üstünlük de bu nedenle tartışmaya açılamaz olarak addedilir.
Dünya coğrafyasını kültür, din ve sosyal değerler üzerinden bu denli katı hatlarla çizen bir yaklaşımda Batı ve Doğu arasındaki ilişkiler de katı sınırlar ve kurallarla çizilmiş, belirlenmiştir. Bunlar sorgulanmadan kabul görür. Neden? Çünkü Batı üstündür ve bu tartışmasız içe sindirilmelidir. Neden? ‘İşte’ demenin eşliğinde omuz silkmekte aynı yola çıkacaktır. Üstün olanın hak talebi önceliği olduğu gibi, oyunun kurallarını koyma hakkı da sanki Allah vergisi imişçesine, sorgusuz sualsiz teyitlenir.
Bu çerçeve içerisinde Batının Batılı güçleri kendi kudretlerine kudret katmak maksatı ile döner dururlar. Doğulu ülkeleri de parmaklarında oynatırlar. Sizinle oynuyoruz demezler hiç şüphesiz. Bunu kendi çıkarlarımız için yapıyoruz demek gibi bir saflık hatasına da düşmezler. İnce eler sık dokur ve asıl emellerini bazı fedakarmışçasına lanse ettikleri hal ve hareketlerinin arkasına saklarlar.
Transnasyonel yani Uluslarötesi organizasyonlar işte tam da burada işlevsellik kazanır. Kalkınmaya yol açma bahanesi içerisinde, Batılı el Doğulu ele yardım amaçlı uzandığında insanın gözleri yaşarası gelir ‘amma’ sonuç Doğulu insanı ağlatırsa başka sebepten ağlatır, duygulanmışlıktan değil. Kaşıkla verdiğini kepçe ile geri almaktır Batının Doğu ile ilişkisi.
Böylece Doğuyu kontrol altında tutar Batılı ve Doğunun kalkınmasını kendi inisiyatifinde tutar. Batının istediği daha doğrusu uygun gördüğü zaman ve ölçüde, hızda gelişmelidir Doğu. Hiç bir şey Batının bilgisi dışında gelişmemelidir ki ‘Ma’zallah’ olur da Doğu kalkınırsa Batıdan bağımsız, sonra Batılı ne yapar(!)?
Ondandır ki Türkiye’nin ‘Atak’ uçaklarını satışı Batının bu durumda Amerika’nın iki dudağı arasında bir karara bağlıdır. Habere göre “Üretimi üstün başarıyla gerçekleştirilen milli helikopteri ihraç etmek isteyen Ankara, AH-1F Cobra helikopter filosunu yenilemek isteyen Pakistan’la dirsek temasına geçti. Pakistan lideri Navaz Şerif’in 16-18 Eylül tarihleri arasında Türkiye’ye yaptığı ziyaret sırasında bu konu gündeme geldi ve Şerif’e Atak’ın yetenekleri konusunda detaylı bir sunum yapıldı. İki ülke arasında helikopter ihracı için görüşmelerde belirli bir noktaya gelindiği de açıklandı. Türk yetkililer, sadece finansal getirisi için değil Atak’ın tanıtımı için de Pakistan’la yapılacak olan anlaşmanın çok önemli olduğunu belirtti.” Haber buraya kadar güzel. İki ülkenin antlaşmasına referans yapıyor. Sonra birden ABD giriyor resmin içine: “Pakistan’a Amerikan mali helikopterler satmak isteyen Washington’da rahatsızlık yarattı. Ankara’daki bir Amerikalı savunma endüstrisi yetkilisi yaptığı açıklamada Atak helikopterinin motorunun Amerikan üretimi olduğunu hatırlatarak, ‘Bu motorun ihraç edilmesi için Washington yönetiminin ihracat lisansı vermesi gerekiyor. Bu konuda Washington’da hem siyasi hem endüstriyel parametreler göz önünde bulundurularak karmaşık tartışmalar yapılacağını sanıyorum’ dedi.”
İşte böyle! Şimdi Amerika neden tuz biber oluyor bu konuya diye sorsanız ‘efendim, lisans, izin..’ diye başlayan cümleler kuracaklar. Ancak kimse ‘biz Türkiye’yi veya Pakistan’ı öyle kendi hallerinde bırakamayız, her işlerine burnumuzu sokmak zorundayız’ demeyecek.
yeniakit