"Türkiye'de parlamenter demokrasi tehdit altında..." -Neden? -Ak Parti hakkında, kapatılma davası açıldığı için... Bu diyalog, Joost Lagendijk'in Zaman gazetesi için yazdığı "AKP davası ve AB-Türkiye monoloğu" başlıklı yazıdan alındı.
Lagendijk, bilindiği gibi, Türkiye - AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı. Lagendijk'in değerlendirmesinin tamamı şöyle : "Komisyon ve AB politikacıları AKP davasına yönelik açıklamalarda bulunuyor iseler, Anayasa Mahkemesi'ni etkilemek veya hukuki bir sürece müdahale etmek için değildir. Türkiye'de parlamenter demokrasinin tehdit altında olduğu izlenimi edindiğimiz içindir. Böyle bir sürece karşı ne genişlemeden sorumlu AB Komiseri, ne de diğer AB politikacıları sessiz kalabilir.
Bu sürece karşı tavır koymaları, anlaşmaların sadece Türkiye kamuoyuna karşı değil kendi kamuoylarına karşı da bir sorumluluktur." Lagendijk yazısında, Ak Parti'nin 2002'den beri iktidarda olduğunu, Parlamento'da en etkin konumda bulunduğunu, buna rağmen Türkiye'nin laik düzenini erozyona uğratan, din temeli üzerinde bir düzen hedefleyen inisiyatifinin bulunmadığını not ediyor. "Kapatılmakla yüz yüze bırakılan AKP ve politik yasakla karşı karşıya bırakılan Başbakan ve Cumhurbaşkanı AB tarafından bilinmeyen insanlar değil" diyor ve "Bu yüzden bu kapatma davasını anlamakta zorluk çekiyoruz" diye ilave ediyor.
Bir şey daha söylüyor: "Biz son beş yıldır Türkiye'de devlet kurumlarının siyasi partiler veya sivil toplum kuruluşları üzerine hazırlanmış ve AKP'yi anayasal düzen için tehdit unsuru olarak gösteren ve önlem alınmasını tartışan bir rapor hatırlamıyoruz. AKP ne üyeleri, ne de parti teşkilatının çalışmaları yüzünden uyarılmamış, yasaların öngördüğü önlemlere maruz kalmamış, mesela devlet desteğinden men edilmemiştir.
AKP herhangi bir parti değildir, iktidar partisidir ve son seçimlerde % 47 gibi bir oy oranı ile Hükümet olmuştur. Bu yüzden açılan davayı Türkiye'de parlamenter demokrasiyi tehdit eden bir gelişme olarak algılıyoruz." (Zaman, 15 Nisan 2008) Lagendijk, bu yazısında açıkça müzakere sürecinin askıya alınmasından da söz ediyor, askıya alınmanın üçte iki çoğunluk kararıyla olacağını, buna mukabil, müzakereleri yeniden başlatmanın tam üye kararıyla gerçekleşebileceğini dile getiriyor. Hadise şu: Bir yargı süreci başlatıyorsunuz, ama bu süreç, katılmak için uzun ve yoğun çabalar sarf ettiğiniz dünya tarafından "parlamenter demokrasiye yönelik bir tehdit" olarak algılanıyor.
Türkiye'de hadisenin "Yargı darbesi" olarak nitelenmesi, bu açıdan boşuna değil. Soru şu: Türkiye'de herhangi bir güç, parlamenter demokrasiye yönelik tehdit haline geldiğinde bunun yaptırımı ne olur? Mesela iktidar partisi, parlamenter demokrasiyi ortadan kaldıracak bir girişim içinde bulunsa herhalde karşılaşacağı müeyyide, "Anayasayı ihlal" den kapatılma davası olurdu. Peki böyle bir ihtimal, yargı marifetiyle gerçekleşebilir mi? Yani bir yargı kararı, aslında "parlamenter demokrasi"ye tehdit haline dönüşebilir mi? Avrupa'dan bakıldığında böyle görünüyor hadise...
Yani Başsavcı'nın dava açması, süreci tetiklemiş bulunuyor. Bugüne kadar üyeleri hakkında "laikliğe aykırı eylem"den dolayı herhangi bir soruşturma bile açılmamış bir iktidar partisi, yargılama ve suçun sabit olmasını gerekli görmeyen bir savcılık iddianamesi, parlamentoda büyük çoğunluk grubu, onu kapattığınızda parlamentonun hangi şekle bürüneceğini tahmin edemeyeceğiniz bir operasyon...
"Bu, diyor AB sözcüsü, bize göre parlamenter demokrasiye yönelik bir tehdittir ve biz buna lakayt kalamayız." Belki de bu iddia karşısında birileri "kalmazsanız kalmayın, ne haliniz varsa görün" gibi bir cevap verecektir. Bu cevap, eğer yargı tarafından da paylaşılır, dolayısıyla bu sürecin sonunda kapatma kararı çıkarsa, bu, Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin geleceğine dair bir karar niteliği de taşıyor. İlginç değil mi?
AB ile ilişkiler bir devlet politikası ve devletin bir kanadı, icra ile alakası bulunmamasına rağmen, bu politikayı tek başına belirler duruma geliyor. Cumhurbaşkanı atlanıyor, Meclis atlanıyor, Hükümet atlanıyor, başka kurumlar atlanıyor, bir yargı kararı tüm Türkiye'nin dış politikasına egemen oluyor. Nasıl bir kuvvetler ayrılığı ve bu ayrılık içinde nasıl bir ahenkli yönetim bu? Ak Parti'yi kapatma davası, bana göre henüz Türkiye'de her kesim için jetonların düşmesini sağlamış değildir.
"Bu dava hangi dengeleri torpilliyor?" sorusu, henüz her kesimin gündeminde yeterli karşılığını bulamamıştır. Belki Ak Parti bile, kendisini savunma psikolojisinin etkisi altında, kendi kendisinin, parlamentonun ve parlamentoda yüzde 47 oy sahibi bir parti olmanın anlamının farkında değildir. Ak Parti kurmaylarının, Lagendijk'ın yukarda aldığım sözü yani "Parlamenter demokrasiye tehdit" tanımlaması üzerinde yeterli bir beyin fırtınası yapmasının ve savunma yapılacaksa ona göre kurgulanmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.
bugün