Mustafa Armağan, eserlerinde yanlış bilinen konuları herkesin kolayca anlayabileceği bir üslupla anlatarak, birinci elden kaynaklardan örnekler veriyor, okuyucunun okuma eylemini genişleterek birinci elden kaynakların da okunmasına zemin hazırlıyor. Tarihi bir ideoloji nesnesi ya da aygıtı olarak algılamayıp son derece samimi, dengeli, bilgi dolu ve ezber bozan kitaplar yazıyor. Kitap isimlerinden bile, okuyucuyu kitaplarına çeken müthiş bir tarafı var Armağan'ın.
Düşünce dünyamızda tarih ile düşünme eyleminin birlikte olması gerektiği hakkında ezber bozan çalışmalara imza atan, bir söyleşisinde "Kuru tarih bilgisini canlandıracak formül; tarih ile birlikte düşünmektir!" diyen Mustafa Armağan'ın son kitabı Avrupa'nın Elli Büyük Yalanı, nihayet Timaş yayınlarından çıktı. Belgelere ve arşivlere dayalı araştırmalarıyla Osmanlı tarihi, yakın tarih, şehirlerin ruhuyla alakalı edebi metinler üzerine kitaplar ortaya koyan Mustafa Armağan, Batı denilince aklımıza gelen efsaneleşmiş olayları, inanışları, keşifleri, septik bir perspektifle sorguluyor, Avrupa hakkında ezberletilmiş bilgileri sorgulamakla da kalmıyor, Avrupa'nın imajını düzeltmek için ne hilelere başvurduğunu da ortaya koyuyor.
Avrupa'nın Elli Büyük Yalanı, hayretlerden yola çıkarak başlanılan ve bu hayretlerin şaşırmayla birlikte daha da artarak tarihin kendimize bakan yüzünü, çarpıtmalardan uzak tutarak oluşturulan bir eser. Avrupa'nın kendi tarihini merkeze alarak bir dünya tarihi oluşturması ve kendi dışındaki dünya tarihini kendisinin rol oynayıp oynamadığına göre bir sıralamaya sokarak yazması, yazarın ifadesiyle Tanzimat'tan sonra put haline getirilmiş olan Avrupa/Batı büyüsünün bozulması için zihinlerimize salınan yalanları deşifre etmeyi amaçlayan bir fikir arkeoloji çalışması. Yazarın yıllar önce çalınmış bir tarihi geri getirmek için çıktığı yolda en büyük arzusuysa, kendi ifadesiyle Yavuz Sultan Selim gibi, Şimdi O'na kavuşmak vaktidir' diyen kişinin yüzüne anlamsız nazarlarla bakabilmek olduğunu açıklıyor.
Armağan'ın amacıysa okurlarını şaşırtmaktan öte, asıl tarihin yüzüne dokunurken ortaya çıkacak yeni görüntülerle okurları buluşturabilmek. Şaşırmayı düşünmeye başlamanın ilk şartı olarak gören yazar, düşündükçe Sezai Karakoç'un "Fecir Devleti" adlı anıtsal şiirindeki mısraların ruhumuzun kanallarına akmayacağını belirtiyor:
"Yırtılsın inkârın zırhı / Reddin Seddi yıkılsın / İnancın fecri doğsun / Ağsın sabah yıldızı gibi ufkumuza / Batı ve Doğu bütün anlamıyla / Açılsın önümüze bir kitap gibi."
Kitabın ikinci bölümünde Yunan medeniyetinin Romalı romantikler tarafından icat edilen bir şey olduğunu, Rönesans'ın karanlık yanlarını, Bilimsel devrim efsanelerinin gerçeklik ilkesiyle bağını, özelikle Müslüman âlimlerden çalınan bilgilerle yapıldığını, Manga Carta Sözleşmesi'nin bilinenin aksine ilk demokrasi metini olmadığını, o sözleşmenin düpedüz demokrasi adına bir gericilik olduğunu, Sanayi devriminin görünmeyen yüzünü, Siyonizm'in asıl derdinin ne olduğunu, Shakespeare'den Don Kişot'a, Truva atından Hitler'e ezber bozacak bilgiler aktarıyor. Şu tarihi soruları soruyor Mustafa Armağan:
- Neden Avrupa'nın ancak 1500-1800 döneminde Doğu'yu yakalayabilecek bir düzeye eriştiği bilgisini görmezden geliyoruz?
- Neden şu sözü söylemek için bir Andre Gunder Frank'ın gelmesi gerekiyor olsun: "Avrupa 'ekonomik geriliğin avantajlarını' kullanmak suretiyle erken değil, geç gelişen bir kıtadır."
Kitapta ismi sık sık geçen gerçek bir efsane-savar öncü, J. M. Blaut'un aşağıdaki sözünü bizim Avrupa hayranlarının vaktiyle söylemiş olması gerekmez miydi: "Amerikalılar keşfedilmediler, enfekte edildiler." Yazar, burada Amerikalı yerlilerin Avrupalılar tarafından kasıtlı olarak kendilerinin aşılı oldukları virüslere kurban edildiği gerçeğini anlatmaktaydı bu sözlerle.
- Peki, neden bir 17 yüzyıl Bilimsel Devrim'inden söz edilir de, 10. yüzyılda gerçekleşen ve birkaç yüzyıl süren İslam Bilim Devrimi'nden söz edilmez?
- Neden Avrupa Rönesans'ından söz edilir de, Müslümanların Rönesanslarını en az 5 yüzyıl önce gerçekleştirdiklerinden dem vurulmaz?
- Neden Kolomb'un Amerika'ya giderken kullandığı gemilerin Çin donanmasındakiler yanında maket gibi kaldığı itiraf edilmez?
- Ve neden Vatikan yazmalar kataloğundaki İbnu'ş-Şâtır'a ait eserde, kendisi dindar bir Katolik olan Kopernik'in, gezegen teorisini açıklarken kullandığına tıpatıp benzeyen bir çizimin bulunduğu gözlerden gizlenir?
- Yoksa 'Batı Mucizesi'ni büyüsünün bozulmasından mı endişe edilmektedir?
Avrupa'nın Elli Büyük Yalanı'nda cevabını bulabileceğiniz şu başlıkları da paylaşalım:
Florence Nightingale'in İngiltere'de ölüm meleği olarak tanındığını; Galile'nin kiliseye karşı çıkmış bir bilim kahramanı olmadığını; Magna Carta'nın Avrupa tarihinde ileri değil, geri bir adım olduğunu; Hitler'in aslında Avrupa'yı işgal planı olmadığını; Einstein'ın son yıllarında beyninin yavaşladığını; İlk feministlerin fabrikalardaki kadınları evlerine kapatma için kampanyalar düzenlediklerini; Don Kişot'ta Endülüslü Müslümanlarla ilgili şifreler bulunduğunu; Kopernik ve Kepler'in güneşe tapanlar tarikatından olduklarını; Rönesans insanlarının Ortaçağ'daki atalarından daha pis yaşadıklarını; Haritaların emperyalizmin sözcülüğünü yaptığını...
Avrupa'nın Elli Büyük Yalanı, diğer Mustafa Armağan kitapları gibi ele aldığı meselelere farklı perspektiflerle, tartıştığı meseleler gereği ironiye kaçan üslubuyla hepimizin okuması gereken, hatta çevremize de okutturmamız gereken sürekli el altında bulunacak önemli bir kitap.
Kitabın arkasında şöyle bir tanım var kitap için: "Zengin kaynakçası, okurunu daha ileri okumalar için kışkırtan cömert dipnotları ve her şeyden güzeli, her bölümünde bir bulmacayı adım adım çözdüğünüzü hissettiren ilginç üslubuyla elinizden bırakamayacağınız bir Mustafa Armağan kitabı." Yüzlerce yabancı kaynaktan süzülen bilgilerle önümüze bildiğimizden çok farklı bir Avrupa fotoğrafı koyuyor Armağan. Kendi medeniyetimizdeki değerleri tanımak, öğrenmek, bize dayatılan yalan yanlış bilgilerden uzaklaşarak bakış açımızı medeniyetimize yönlendirmek adına iç dünyamıza zenginlik, bakış açımıza irfan, katabilecek satırlarla dolu.
Milli Gazete