Ayakta kalabilmek, dikiş tutturabilmek

Mehmet GÖKTAŞ

Rivayet odur ki Vehbi Koç, Arçelik'i üretime geçirdiğinde sadece üretim ve ticaretten kazanç sağlamamış, aynı zamanda Türkiye'nin bütün merkezlerinde verdiği bayiliklerle o şehrin en önemli ticaret erbabıyla bağlantı kurmuştur. İyi düşünürseniz bu daha büyük bir kazançtır.

Pastırma ve sucuk üreten ve sonunda başarılı olamayan bir kardeşimizden niçin kaybettiklerini sormuştum da;

“Hocam, Kayseri’mizden iki büyük firma Türkiye'nin bütün şehirlerinin önemli tüccarlarını ele geçirmiş, bayilikler vermiş, bunlar aynı zamanda şehrin en işlek noktalarında. Bize kalanlar ise zayıf, ödeme yapamayan, bir önceki verdiğimizi bile güç bela aldığımız kişiler, her birinde yüzlerce kilo malımız ipotek gibi duruyor, işte buna güç yetiremedik” demişti.

Bugün değişik bir konuya, belki birçoğumuzun ilgilenmediği bir noktaya temas etmiş oluyorum.

Acaba şehirlerimiz siyasi ve kültürel anlamda da mı bu şekilde el konulmuş, paylaşılmış?

Bilmem söylememe gerek var mı, zannedersem bizler birçok anlamda ikinci guruptanız. Yani dikiş tutturamayan, ayakta kalmaya çalışanlarız. Bizden önce birileri üreteceğini ürettiği gibi bütün kent merkezlerine bayilikler vasıtasıyla el koymuş durumda.

Ama biz de iddialıyız, bu işte biz de varız diyoruz.

Hayatın bütün alanlarında Müslümanca var olmak için yapılması gereken ne varsa yapacağız inşaallah.

Peki, neler yapmalıyız, nasıl dikiş tutturmalıyız, nasıl ayakta kalmalıyız? Bu konuda her birimizin söyleyeceği çok şey vardır; fakat biz konuya ticaret mantığıyla giriş yaptık yine ticari mantıkla bitirelim. Bu işin ehli olan birinden dinlemiştim;

“Diyelim ki sizden çok güçlü bir firmanın yakınında benzer şeyleri satmak üzere bir iş yeri açtınız. Ama hiçbir konuda onunla yarışacak güçte değilsiniz. Bu durumda yapacağınız en önemli şey; siz iş yerinizi her gün ondan bir saat önce açacaksınız, bir saat geç kapatacaksınız, o iş yerinin müşterileri bunu fark edecekler vesselam. İşlerine erken gitmek durumunda kalanlar ve akşam geç kalanlar sizi bulacaklar ve buna alışacaklar vesselam.

Siz buna bir de yüzünüzde tebessümün eksik olmaması gerektiğini ekleyin, mesele tamamdır.