Aydın Bey"den rica: Üzerimize "cahil"leri gönderme!
Biraz sonra yazacaklarıma geçmeden önce, "iki husus" hakkında açıklama yapmak istiyorum... Birinci husus: çatısı altında bulunmaktan şeref duyduğum Vakit gazetesinin; "mal" veya "hizmet" karşılığında "hiç kimseye borcu yok"tur...
Evet; hiç kimse ama hiç kimse; "Vakit"e şu işi yaptım ama parasını alamadım!.. Vakit"e şu malı sattım ama parasını ödemediler!" diyemez!.. çünkü Vakit yöneticileri, özellikle "kul hakkı"na riayet ederler ve üzerlerine "kul hakkı" geçmesini istemezler... Vakit yöneticileri, "işçi hakları" konusunda da son derece hassastırlar...
Hani; "işçinin hakkını, alnının teri kurumadan veriniz" şeklindeki ilâhî buyruk var ya, işte Vakit yöneticileri bu buyruğa göre hareket edip, "işçilerin ücretlerini zamanında verir"ler... Bunun yanısıra; Vakit"ten ayrılırken "tazminat" alamayan hiçbir personel de yoktur... Herkes tazminatını hakettiği kadar ve hatta daha fazlasıyla, üstelik "hemen" almıştır!..
üzerine basa basa ve altını "kalın çizgiler"le çizerek bir defa daha söyleyelim: Bir "mal" veya "hizmet" karşılığında "Vakit gazetesinden alacağı olup da, alamadığını" söyleyebilecek bir tek kişi yoktur..
Eğer böyle bir "iddia"da bulunan olursa, bilin ki, "yalan" söylüyor demektir!..
SöYLEYECEK SöZü OLAN SöYLER!
Bunu böylece ifade ettikten sonra, gelelim "ikinci husus"a... 36 yıllık meslek hayatım boyunca; hakkımda "alçakça iftiralar" atmış, "hakaretler yağdırmış" olsalar da, hiçbir "gazeteci" hakkında "mahkeme"ye başvurmadım, hiçbiri hakkında "tazminat dâvâsı" açmadım... Pardon, benim adıma "bir tek dâvâ" açılmış... Onu da, "haberim olmadan" avukatlarım açmış... "Kazandığımı" söylediler, hepsi bu... Ama, ne takip ettirdim, ne "haciz"e başvurdurdum!..
Gazetem "Vakit"in prensibi" de bu... "Yığınla hakaret, saldırı ve iftira"ya maruz kaldığımız halde, bugüne kadar hiçbir "televizyon, radyo ve gazete" hakkında ne "ceza" dâvâsı açtık, ne "tazminat" dâvâsı!..
Açmadık, çünkü;
"Gazete"ler ve "gazeteci"ler, kendilerine yönelik saldırılara cevap verebilecek imkâna sahip...
"Eli kalem tutan" herkes, kendisi hakkında yazılanlara cevap verebilir!.. Dolayısıyla, bu işe "mahkeme"ler karıştırılmamalıdır!..
Biz, bu inançtayız...
Diyoruz ki;
"Kafa"sı olan!.. Kafasında "beyin" bulunan ve "beyninin düşünce melekesi" dumura uğramamış olan herkes; hele de "eli kalem tutuyor" ise; niye kendisi "cevap" vermez de, bu işe "mahkeme"leri karıştırır, niye "hakimlerin yükü"nü arttırır?..
Varsa verilecek cevabın, ver!..
Varsa eteğinde taş, dök ortaya!..
Niye "hakim"leri meşgul ediyorsun?..
Dediğim gibi, "gazetem"in ve "benim" prensibim bu!.. Bize yönelik "kalleşçe saldırı"lara, bize yapılmış "şerefsizce hakaret" ve "alçakça iftira"lara; "gazetemiz"den veya "köşemiz"den cevap verir, bu işe "mahkeme"leri karıştırmayız!..
Ama, birileri;
"Verecekleri cevap"ları, "söyleyecekleri söz"leri veya "savunacakları fikir"leri olmadığı için olsa gerek, hemen "mahkeme"lere koşuyorlar!..
Hem de, "İstanbul"da açılması gereken bir dâvâyı, gidip "Ankara"da açıyorlar!..
Acaba niye?!?.. Ankara"da "kazanacaklarına dair bir garanti"leri mi var?!?..
Hani, bir zamanlar Ertuğrul özkök yazmıştı ya;
"Avukat tutmayın, hakim tutun!"
Böyle bir durum mu var acaba?!?
AYDIN DOĞAN"IN VAKİT"E BU HINCI NİYE?
Alın işte... Aydın Doğan ve Oktay Ekşi; kendileri "İstanbul"da oturdukları!.. Gazetelerinin merkezi "İstanbul"da bulunduğu!.. Sözkonusu haberin mahreci "İstanbul" olduğu halde; ne hikmettir bilinmez, gittiler "Ankara"da dâvâ açtılar!.. "Yerel Mahkeme"de, Aydın Doğan 4 milyar, Oktay Ekşi 3 milyar lira tazminat kazandı... Ama hemen ifade edelim, bu "ceza"ya itiraz ettik.
"Temyiz" dosyası, halen Yargıtay"da!..
öyle inanıyoruz ki, bu dâvâ da Yargıtay"dan dönecek!.. Tıpkı, "Aydın Doğan niye saldırıyor?" haberimiz üzerine Aydın Doğan tarafından açılan dâvânın "Yargıtay"dan dönmesi" gibi!..
Ama "katrilyonluk serveti" olduğu halde "Vakit"in 4 milyarı"na tamah eden Aydın Doğan ve "ballı emeklilik" maaşı aldığı halde Vakit"ten 3 milyar lira isteyen Oktay Ekşi"nin avukatları ne yaptı?..
"Yargıtay kararı"nı bile beklemeden, gittiler Ankara Büromuzdaki "bilgisayar"ları ve "faks cihazları"nı söküp götürdüler!..
Dün de, çok ucuza bunları sattılar!..
Peki, Aydın Doğan"ın veya Oktay Ekşi"nin bu paraya ihtiyacı var mı?..
Elbette yok!.. O halde, bu "gözü dönmüşlüğün", bir gazeteye "haciz baskını" yaptıracak kadar "şiddetli hınç ve öfke" duymanın esbab-ı mucibesi ne?..
Sadece bu son olay dolayısıyla değil; "Aydın Bey"in gazetelerinin Vakit"e yönelik bundan önceki linç girişimleri"nin sebebini de öteden beri düşünüyorum!..
"Hayır" diyorum, "Aydın Doğan, Vakit"e karşı böylesine hınç, böylesine öfke besliyor olamaz!"
Hele de;
"Vakit"ten alacağı 3-5 milyara ihtiyacı yok"ken!..
O halde, "asıl sebep" ne?..
İşte bunu çözebilmiş değilim!..
Aydın Bey, "kendisi çok kızdığı" için mi saldırtıyor Vakit"e, yoksa "birileri çok kızıyor" da, "onların sözcülüğü"nü mü yapıyor?..
Bu "hınç"ın, bu "öfke"nin altında "siyonist"ler, "mason"lar veya onların arka bahçeleri olan "rotaryen"ler veya "lions"lar mı var acaba?..
Evet, bu "saldırı"ların sebebi; onlar veya onların "Türkiye ile ilgili gizli emelleri" olabilir mi?!?..
Diyorum ya; uzun zamandır buna kafa yoruyor, ancak çıkış yolu bulamıyorum!..
Asıl sebep ne?.. Ne, ne, ne?!?.
BİLMEDİĞİN İŞLERE BURNUNU SOKMA!
Yalnız, Aydın Bey adına bir şeye üzülüyorum...
Elinde "kapasiteli" ve "donanımlı" adam kalmadı mı ki, "Saldır Co" görevini AHC"ye vermiş!.. Tamam, AHC, "Sahibinin Sesi" olmayı gönüllü olarak kabul etmiş olabilir ama, bu işlerden anlamaz ki o!..
Ne kabiliyeti, ne kapasitesi, ne donanımı var!..
Dahası, "cahil" de!..
Uğur Mumcu"nun eleştirdiği "gazeteci" tipi vardır ya... Hani, Mumcu; "bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olanlar"ın absürdlüğünden bahseder ya, AHC de "eline tutuşturulan" metni doğru okuyamayacak kadar "okuma özürlü" veya okuduğunu anlayamayacak kadar "anlama özürlü" olmalı!..
öyle olmasaydı, CHP"li önder Sav gibi "komik" durumlara düşmez, bir defa daha "çuvallamaz"dı!..
Ne yapmıştı önder Sav;
"Telefonumu dinliyorlar!.. Odamı dinliyorlar!" diye zıp zıp zıplamış, kıyametler koparmış, ancak daha sonra anlaşılmıştı ki; "telefonunu açık unutmuş"!..
Evet, "telefonunu açık unutmuş" ve telefonun öteki ucunda kendisinden cevap bekleyen Vakit muhabirine; "Vali M.Ali Serindağ ile yaptıkları siyasal içerikli konuşma"yı, adeta "naklen yayın" yapar gibi dinletmişti!..
Bu olayı, önder Sav"ın "sakarlığına" veya "ihtiyarlığına" yoranlar oldu!..
Ama, nasıl yorulursa yorulsun, ortaya çıkmıştı ki, önder Sav, bir "telefon özürlü"dür!..
Ya da, teknoloji özürlü!..
İyi hoş da, genç yaştaki AHC; nasıl oluyor da "okuma veya anlama özürlü" olabiliyor?!?..
Olabiliyor, çünkü;
Bu işler, "kadınların beden ölçüleri"ni okumaya benzemez!.. Hem sonra, AHC"nin takıldığı "yaşlı kadınlar"ın beden ölçüleri de, gerçekçi değildir!..
"Sarkmış göğüs"ler, "pörsümüş vücut"lar, "buruşuk el"ler, "90-60-90" gibi görünür ama, hiç de gerçekçi değildir!..
AHC, bu ölçüleri "yanlış okuduğu" gibi, "eline tutuşturulan" mahkeme kararlarını da "yanlış" okumuş!..
Tıpkı; CHP"li önder Sav"ın, "no" tuşunu "yes" okuyup da, "komik" duruma düşmesi gibi!..
MAHKEME "RET" DİYOR, AHC NE DİYOR?
Efendim, olay şu:
İçerisinde "Vakit" veya "Hasan" geçen her şeye "sazan" gibi atlayan AHC, "eline tutuşturulan" bir mahkeme kararına yine "balıklama" atlayıp, güya bana yüklenmeye çalışmış!..
Yalnız; ya "mahkeme kararını eline tutuşturanlar" yeterli bilgi vermemişler, ya da "anlama özürlü" AHC, yazılanları yanlış anlamış!..
Evet, "İstanbul Asliye 6. Hukuk Mahkemesi" gazetem ve bizler hakkında "14 ayrı haber ve yazı" konusunda bir karar vermiş!..
Kararda aynen şöyle denilmiş:
"Davalılar Anadolu"da Vakit Gazetesi Sahibi Nuri Aykon ve Hasan Karakaya hakkında 4.11.2006 tarihli yazı nedeniyle açılan dâvânın REDDİNE..."
Lütfen dikkat!..
Mahkeme, açtıkları davada "ret" kararı vermiş!..
Peki, Aydın Doğan"ın avukatları ne yapmış?..
Bu "ret" kararına rağmen, benim hakkımda "icra takibi"ne girişmişler!.. Neyim varsa, alacaklar!..
Avukatlarımız bu durumdan haberdar olunca; "itiraz" edip, "Hooop" demişler, "Mahkemenin ret kararı ortadayken, siz neyin haczini yapıyorsunuz?"
Olay, Şişli 2. İcra Hukuk Mahkemesi"ne intikal etmiş... Mahkeme; "2008/498" nolu kararında demiş ki;
"Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, takibe konu İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2006/324 Esas, 2008/32 karar sayılı ilamının hüküm bölümünde davalılardan Hasan Karakaya hakkında 04.11.2006 tarihli yazı nedeniyle açılan davanın reddine karar verildiği, bunun dışında davacı Hasan Karakaya aleyhine herhangi bir hüküm kurulmadığı anlaşıldığından davacı Hasan Karakaya yönünden takibin iptaline karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatına varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
(...)
Şişli 5. İcra Müdürlüğü"nün 2008/8361 Esas sayılı takip dosyasında davacı Hasan Karakaya yönünden takibin İPTALİNE."
OKU... AMA, SAKIN YARIM OKUMA!
İşte, olay bu... Hürriyet"in dünkü 1. sayfadan, "İşte Vakit"in sahtekârlığı" başlığıyla anonsladığı, AHC"nin de 4. sayfada, "Şeytanî bir plân" ve "Şark kurnazlığı" başlıklarıyla üzerime saldırdığı olayın aslı da, faslı da bu!..
Ama, "kadın vücudunu okuma" konusunda "özürlü" olduğu kadar, "mahkeme kararı"nı okuma konusunda da "özürlü" olan AHC; o metni ya hiç okumamış, ya da okuduğunu hiç anlamamış!..
Amma velakin; "bilgi" sahibi olmadan "kanaat" sahibi olup, tam bir "şapşallık" örneği sergilemiş!..
Kendisine tavsiye ediyorum:
"Bilmiyorsan bu .oku, git mektebinde oku!"
Ama, tam oku!.. Sonuna kadar oku!..
"İlâhiyat Fakültesi"nde yaptığın gibi, okulu "yarım" bırakıp da, "dinden eden yarım hoca"lardan olma!..
Aydın Doğan"a da bir çift sözüm var:
Vakit"e yönelik "saldırı kampanyası"nı sürdüreceksen, daha "kapasiteli", daha "donanımlı" adamlarını gönder üzerimize!..
"Cahil-cühela" ile uğraştırma bizi!..
Bunlar, bizim dişimizin kovuğuna bile yetmez!..
------------
O fotoğraf ve başka belgeler!
"Ağlama Duvarı'nda bir bürokrat" başlığıyla verdiğimiz "Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ'un üç fotoğrafı" ile ilgili tartışmalar devam ediyor... Fotoğrafların "kim" tarafından ve "nereden" gönderildiğini merak edenler var!..
Söyleyelim... Kartel gazeteleri, böylesi durumlarda, "ele geçirdik" derler ya!.. Biz de işte öyle, "ele geçirdik" efendim!..
Haa, şunu da söyleyelim: Aynı olayla ilgili sadece "fotoğraf" değil, çok daha başka "bilgi" ve "belge"ler de var elimizde... Ama yayınlamadık!.. Yayınlamayı da şimdilik düşünmüyoruz!..
Niye düşünmüyoruz?.. çünkü son gelen "bilgi" ve "belge"ler; "kamusal kişilik"leri değil, "özel" alanı ilgilendiriyor.
Sizin anlayacağınız, son gelen bilgi ve belgelerin muhatabı, doğrudan "İlker Başbuğ" değil...
İşte bu yüzden "Yayın Kurulu"muzda oturduk, tartıştık ve "özel Alan"la ilgili yayın yapmama kararı aldık!..
Peki, böyle bir açıklama gereğini niye duyduk?..
Hemen söyleyelim; "Meraklı Melahat"lar o kadar çok ki; hiç olmazsa, onlar bilsin istedik!..
vakit