Biliyorsunuz... Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan; 19 Ekim’deki “Muhtarlar Buluşması”nda; Almanya Başbakanı Angela Merkel’e; bir “bildiri” ile çağrıda bulunup “Türkiye’ye gelme” diyen “100 kadar aydın”(!) için“Mankurt”, yaptıkları faaliyete de “Beşinci Kol Faaliyeti” dedi...
İşte bu sözler, günlerdir tartışılıyor!..
NASIL MANKURT YAPILIR?
Peki, “mankurt” ne demek...
Mankurt; Türk, Altay ve Kırgız efsanelerinde bahsedilen “Bilinçsiz Köle”demektir...
Mankurt, dönemin Orta Asya halkları arasında çok yaygın bir işkence vezihin kontrol yöntemiydi.
Bir insanı mankurt yapmak istediklerinde;
O kişinin kafası (saçları) iyice kazınır,
Kafasına devenin boyun derisi iyice gerdirilerek geçirilir,
Kafasında deve derisi bulunan Mankurt adayı; sıcak çölde güneş altında birkaç gün bırakılırdı...
Böylece sıcağın etkisiyle deve derisi büzülür ve kafaya iyice yapışır.
Deve derisinin artık kafa derisiyle bütünleşmeye başlamasıyla kazınan saçlar da yeniden uzamaya başlar. Fakat deri, kafaya o kadar yapışır ki zaten sert olan deve derisi sıcağın etkisiyle iyice sertleşir ve dolayısıyla;uzayan saçlar deriyi delip de dışarı çıkamaz!.. Bu sebeple, saçlar vücudun dışı yönünde değil de kafanın içine doğru uzamaya başlar. Sıcaktan büzüşen deve derisinin kafatasına yaptığı baskı ve kafanın içinde ters yönde uzayan saçların kafatasını delip beyne doğru ilerlemesiyle, mankurt büyük acılar çeker.
Bu acılara dayanamayan mankurt, bir müddet sonra kuklaya döner.Hafızasını yitirir, anne-babasını dahi tanımaz. Aklını çalıştırıp düşünemez hale gelir. Bu sebeple; sahibi ne söylerse ona itaat eder.
Mankurt, Cengiz Aytmatov’un 1980 yılında yazdığı Gün Olur Asra Bedeladlı eserinde, Kırgız destanlarından yararlanarak güncelleştirdiği bir kişiliktir. Mankurt; bazı işlemler sonucu öz benliğini yitirerek kendisini kimliksizleştiren, düşmanının kuklası haline gelmiş bir zavallı insantipidir.
Mankurtizm;
“Sosyal kimlik değiştirme ve öz köküne yabancılaşma” temalarını karşılayan bir terim olarak sosyal psikoloji literatüründe yerini almıştır.
Gördüğünüz gibi;
“Mankurt” denildiğinde, “sahibine itaat”ten başka bir şey düşünmeyen“bilinçsiz köle”ler geliyor akla!..
Keşke “bilinçsiz köle” olmakla kalsalar!.. Onların “saçlarını kazıyan” ve yerine “deve derisi” sarıp, “akıllarını yitirmesine” yol açan “sahip”ler, onları aynı zamanda “kendi insanı”na, “kendi ülkesi”ne, “kendi milleti”ne“düşman” ediyor!..
Yani;
“Mankurt eşittir, bilinçsiz köle!”
“Mankurt eşittir, ülkesine düşman!”
“Mankurt eşittir, milletine düşman!”
Eskiden, bunlar için “Türkiye’ye Fransızlar” derdik... Öyle ya; bunlar,“içinde yaşadıkları ülkede olan-bitenlerden habersiz”di!..
Sanki “uzay”da yaşıyorlardı!..
Ama, “Mankurt”lar, “Türkiye’ye Fransızlar”dan daha tehlikeli!..
Çünkü “mankurt”lar;
“Habersiz” değil, “düşman”lar!..
MERKEL İÇİN BİLDİRİ!
Malûm, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Mankurt” ifadesini, “Merkel’e çağrıda bulunan 100 kadar aydın”(!) için kullanmıştı!..
Dahasını da söyleyip; onları “Beşinci Kol Faaliyeti” yürütmekle, yani“casusluk”la suçlamıştı!.
Çünkü, Almanya Başbakanı Angela Merkel’e; Türkiye’ye gelmemesi çağrısında bulunan bu “pabucumun aydınları” demişlerdi ki:
“Eğer Türkiye’ye gelirsen, bu, Tayyip Erdoğan ve Ahmet Davutoğlu’nun işine yarar!”
Güya “aydın” olacaklar, güya “olayları tahlil” edecekler!..
Ama bunlar; o kadar “ezik-büzük”, o kadar “kompleksli” ki, “tersini düşünmek” gibi bir “kabiliyet”ten bile mahrumlar!..
Oysa, “Merkel’in Türkiye’ye gelişi” şöyle de yorumlanabilirdi:
“AB’nin liderliğine oynayan Almanya’nın Başbakanı Angela Merkel, hayli zor durumda...
Ukrayna’da mars oldu,
Yunanistan’da morardı!..
Volkswagen meselesinde de, ABD’nin yoğun baskısı altında!..
Mülteciler meselesinde ise, hepten çuvalladı, hepten duvara tosladı!..
İyice bunaldı!..
İşte böyle bir halet-i ruhiye içindeki bir Merkel; Türkiye’de Erdoğan ve Davutoğlu ile birlikte fotoğraf çektirerek, pekalâ Obama ve Putin’e bir mesaj göndermeyi düşünmüş olabilir!”
Sizin anlayacağınız; “Merkel’in Türkiye’ye gelmesi, Erdoğan ve Davutoğlu’nun işine yaramaz, tam aksine Merkel’i rahatlatır, onun işine yarar!”
Bunu görebilmek ve böyle yorumlayabilmek için, “aydın” değil,“münevver” olmak gerekir!..
“Ülkesini sevmek” gerekir,
“Milletini sevmek” gerekir!..
Ama, bir insan, “ihanet”le anılır olan bir “aydın”(!), bir “sanatçı”(!), bir“STK lideri” ya da “gazeteci” ise, onlara “Türkiye lehinde” söz söyletmek mümkün değildir!..
Çünkü onlar; bu milletin fertlerine “göbeğini kaşıyan adam” der, “kıllı”der, “bidon kafalı” der, “sürü” der, “hayvan” der, “makarnacı” der!..
Milletin “inanç”larına zaten “düşman” oldukları için; “gerici” der, “yobaz”der, “irticacı” der, “örümcek kafalı” der!..
OTOMOBİLDEN ÖNCE UÇAK!
Uzatmayalım;
“İçinde yaşadığı topluma ve havasını teneffüs ettiği ülkeye o kadar düşmandır” ki, bu ülkenin hiçbir yanını, hiçbir şeyini beğenmez!..
Gözü ve gönlü;
Ya Amerika’dadır, ya Avrupa’da!..
Ağzını açtı mı, der ki;
“Adamlar yapıyor azizim!.. Biç hiçbir şey beceremiyoruz!”
Be mankurt, be şuursuz köle;
Türkiye, yaptı işte... “Devrim’den 54 yıl sonra, yerli bir otomobil” yaptı!..
Peki, sen ne dedin?..
54 yıl önce Devrim için yaptığını, bugün de “yerli otomobil” için yaptın!..
“Devşirme” dedin,
“Çakma” dedin!..
Resmen “taş koymaya, tuzak kurmaya” çalıştın!..
Ulan Mankurt, ulan Batı kölesi;
“Marka otomobil” yapan ülkeler, bu işi analarının karnında mı öğrendi!..
Bugünlere, deneme-yanılma yoluyla gelmediler mi?..
Sen, onu-bunu boşver de,
“Ruhunu Batı’ya satmış bilinçsiz bir köle” olarak “amigo”luğunu yaptığın“Koç”lar, “Koyun”lar, “Öküz”ler, “Doğan”lar ve “Atmaca”lara sor bakalım;
“4 tekerlekli teneke kutuları”nı “otomobil” diye piyasaya sürdüklerinde, o arabalarda “ayna” var mıydı?..
“İtalyan gâvuru”nun arabasını montajlayıp “yerli” diye bu halka kakalamaktan utanmıyorsunuz ama, “yerli bir otomobil” yapıldığında,“mankurtluğun gereğini” yerine getirip, bas bas bağırıyorsunuz;
“Devşirme!.. Çakma!”
Sizi gidi “mankurt”lar sizi,
Sizi gidi “bilinçsiz köleler” sizi!..
Sizi gidi “devşirme”ler sizi!..
Siz var ya, siz; “Türkiye için en büyük tehdit, en büyük tehlike ve en büyük hainsiniz!”
Çünkü siz;
“Henüz otomobil yapmadan Nuri Demirağ’ın girişimleriyle uçak imal eden ve ihraç anlaşmaları yapan bir Türkiye’yi, bugün ithal çöplüğüne çevirdiniz!”
TURİSTİ BIRAK, THY’YE ÇAK!
Bu “ülke”ye, bu “ülke insanı”na o kadar “düşman”sınız, o kadar “öfke”besliyor, o kadar “nefret” ediyorsunuz ki; bunu her fırsatta gösteriyor, her olayda Türkiye’ye çakıyorsunuz!..
Buyrun, en son örnek:
l Tarih 19 Ekim 2015
O günkü gazetelerin hemen hepsinde şöyle bir başlık vardı:
“Uçağı kaçırınca intihar etti!”
Baştan sona “düzmece”, baştan sona “çakma”, baştan sona “senaryo” ve baştan sona “asparagas” olan olayı şöyle anlatmışlardı:
“Türk Hava Yolları’nın TK- 1986 sefer sayılı uçağıyla dün gece saat 21.58’de Londra’dan Atatürk Havalimanı’na gelen ve transit olarak saat 00.15’te Erbil’e gidecek olan İngiliz vatandaşı Jacqueline Anne Sutton, uçağını kaçırdı.
Bunun üzerine transit yolcu bankosuna başvuran Sutton, yer hizmeti görevlilerine ne yapması gerektiğini sordu. Görevlilerden uçağını kendisinin kaçırdığı için yeni bir bilet alması gerektiğini öğrenen Sutton, daha sonra bilet satış ofisine yönlendirildi.
Ancak parası olmadığını ifade eden Sutton, bir süre ağladıktan sonra dış hatlar terminali geliş katında transit bölümdeki tuvalete gitti.
Burada ayakkabılarının bağcıklarını çözerek kendisini tuvalet kapısının arkasındaki askıya asan Sutton’un intihar ettiği tuvalete giren 3 Rus yolcu tarafından fark edildi.
Rus yolcuların görevlilere haber vermesinin ardından olay yerine gelen sağlık ekipleri, İngiliz uyruklu yolcunun öldüğünü anlayınca durumu polise bildirdi.
Bunun üzerine olay yerine gelen polis ekiplerinin yaptığı incelemenin ardından Sutton’un cenazesi polisler tarafından 215 no’lu köprüden indirilerek aprona gelen cenaze aracına konulup Adli Tıp Kurumu morguna kaldırıldı.”
BİR HABERDE 5 YALAN!
Tepeden-tırnağa yalan!..
Öyle bir yalan ki, “Türk Hava Yolları’nı karalamak ve itibarsızlaştırmak için” her yola başvurulmuş!.. Merak ettim, acaba “ihale” mi alamadılar?!?..
Her neyse... Gelin yalanlara bakalım:
l YALAN-1: Türk Hava Yolları’nda “uçağı kaçırsan” bile “yeni bir bilet”aldırmazlar... “Bir miktar fark” ödersen, daha sonraki uçağa bilet verirler!..
l YALAN-2: Sutton’un “uçağı kaçırma ihtimali yok”tu, çünkü, o saatlerde“uçağa biniş kapısı”nın civarında dolaşıyordu... Dahası, adı “anons”edilmesine rağmen, uçağa binmemişti!..
l YALAN-3: Jacqueline Anne Sutton adlı kadın İngiltere’de “1 milyon liralık daire”de oturduğuna göre; “bilet parasının olmaması” mümkün mü?..
l YALAN-4: Parası olmadığı iddia edilen Sutton’un çantasında “2 bin 300 Euro” vardı... “Aydın”lanmacı gazetelerimiz, acaba bunları niye yazmadı?..
Ya “salak”lar, ya “aptal”lar, ya da “düşünecek kuş kadar beyinleri yok” ki; akılları sıra İngiliz turiste “kıyakçılık” yapayım deyip, olayı “dramatize”ederken, THY’ye ne büyük bir “kötülük” yaptıklarının farkında değiller!..
İki ihtimal var: Kadın, ya “DAEŞ korkusu”ndan dolayı Erbil’e gitmemek için intihar etti, ya da “istihbarat örgütlerinin hesaplaşması”na kurban gidip, infaz edildi!..
Ama, bizim “akılsız, şuursuz, Batı’nın gönüllü köleleri olan mankurt gazete ve televizyonlarımız” suçluyu hemen buldu: THY!..
Bu memlekete bundan büyük “düşmanlık”, bundan büyük “zarar” olur mu?..
İşte “Batı köleliği” budur!..
İşte, “mankurtluk” budur!..
Kimse, boşuna tartışmasın!..
***********************************************************************
“Erdoğan’ın teşhisi son derece isabetlidir!”
Alışmadık popoda tuman durmaz!
Hangi vilâyetimizin sözüydü bilmiyorum ama, olayı anlatan güzel bir söz... Efendim; CHP Genel Müdürü Bay Kemal Kılıçdaroğlu, Kasım 2014’te demişti ki:
“Genel seçimlerde bizim evlere girmemiz lazım... Çaldığınız 4 kapıdan biri size oy veriyor. (...) Eve girerken dikkatli olacaksınız... Gecekonduya gidiyorsak ona göre giyineceğiz, makyajımızı ona göre yapacağız. O evdeki insanlar eve nasıl giriyorsa biz de öyle girmek zorundayız.”
Dedik ya; alışmadık popoda, tuman durmaz!.. Kılıçdaroğlu ne derse desin;“kültür”de olmayınca, arızalar çıkıyor işte!..
CHP milletvekilleri ve adayları Gürsel Tekin, Eren Erdem ve Barış Yarkadaş, Kars’ta yaşayan “Yarkadaş’ın babaannesi”nin evine gitmişler ama eve “ayakkabı” ile girmişler, iyi mi?..
Demek oluyor ki;
“Sokma akıl, akıl olmaz!”
Herkese kendinden lâzım!..
yeniakit