Bir insanın veya grubun kendi kendisini ‘aydın’ olarak nitelemesi ayıp olmanın ötesinde, hattâ, ‘Şeyhin kerameti, kendinden menkul/ (kendi iddiası) sözü misali, komik bir görgüsüzlük ve kendi dışındakilere tepeden bakan bir megalomanik ruh halidir.
Bu halet-i ruhiyeye giriftar olanlardan 1100 küsur kişilik bir grup yayınladıkladıkları bir bildiride; ‘Hükûmet’in Güneydoğu’da yürüttüğü operasyonları’ suçlayıp, ‘Devlet bölge halklarına katliâm yapıyor’ demişler ve bu duruma dış güçlerin müdahale etmesi çağrısı yapmışlar.
Ama o bildiride mâlum kanlı terör örgütü işledikleri onca cinayet ve tezgahladıkları ihanetlere dair hiçbir suçlama yok.
***
Mes’ele, Hükûmet’in yanında olup olmamak gibi bir politik tercih değil, bir devletin güvenlik güçlerine karşı silahlı bir kalkışma sergilenmesi karşısında hangi tarafta yer alınacağı mes’elesidir. Bugün ülkenin özellikle Güneydoğu’sunda birbirini yok etmek isteyen iki zıdd silahlı güç vardır. Birisi, devlettir; diğeri ayaklanma denemesine kalkışan terör örgütü..
Devlet’in başeğmesi beklenirse, bu, ondan intihar etmesini istemek olur. Ve herhangi bir devletin, kendisine yönelik silahlı bir ayaklanmayı bertaraf etmek için, silahlı müdahale de dahil her türlü yola başvurması, devlet olmak tabiatının gereğidir.
***
Bugün cevabını bekleyen sual açıktır: Bu silahlı boğuşma karşısında kim hangi tarafdadır?
Devlet’in mi; yoksa, dış destekleri olmasa bu kadar etkili olamayacakları açık olan silahlı örgüt elemanlarının mı yanında? Bu tercihi yapabilmek için illâ akademisyen filan olmaya da gerek yok. Ama sözkonusu akademisyenler büyük sosyal fitne ve kargaşayı, kaosu tercih ettiklerini ortaya koymaktalar. Herkes tercihinin neticesine katlanır.
Ne var ki, bazıları, kürsülerini kaybedeceklerinin korkusuna kapılınca; hata ettiklerini bile itiraf etmeyip, ‘bildiriyi okumadan, arkadaş hatırına imzaladıklarını’ söyleyecek kadar küçülen daha bir ‘aydın’ (!) tavrı sergilemişler.
***
Bu vesileyle sözkonusu terör destekçisi akademisyenlere karşı tepkilerini ortaya koyan akademisyenlerler de vardır. Bu cümleden olmak üzere, bir karşı-bildiriden de söz edelim.
İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği (AY-BİR) Genel Başkanı Prof. Yusuf Balcı imzasıyla yayınlanan bir bildiride özet olarak şu görüşlere yer verilmekte:
‘(...) Masum insanların canına kast eden teröre karşı durmak, en temel insani tavır olmasına rağmen, (...) onlarca-yüzlerce masum insanın canını kaybettiği terör saldırıları olduğunda, halkın can güvenliğini sağlamakla görevli güvenlik güçlerinin evlerine ateş düştüğünde sesini çıkarmayanların, teröre karşı hukuk içinde yürütülen güvenlik operasyonları karşısında ayağa kalkması manidârdır.
Devlet, yaşanan tecrübelerden ders alarak bir yandan teröre karşı mücadeleyi sonuna kadar kararlı bir şekilde devam ettirmeli; diğer yandan, tüm vatandaşlarımızın temel insan haklarını geliştirecek reformları yapmalıdır.’
Evet, sosyal nizamın bozulmasına, kaosa fırsat vermeyen bir kararlılık ve bütün vatandaşların tabiî haklarını kullanmalarına azâmî dikkat.
***
Devlet’i bir baskı ve terör mekanizması haline getiren asırlık kemalist-laik-türkçü resmî ideoloji uygulamalarından sonra, bugün, şu son 12-13 senedir, geçmişin yanlış ve zulümlerine son vermeye ve devleti restore ve her etnik ve sair farklı sosyal kesimler üzerindeki asırlık baskıları yok etmeye çalışan; ‘İnsan devlet için değil, devlet insan için..’ şeklindeki bir insanî anlayış geliştirilirken... Buna karşı, kendilerini‚ ‘aydın’ olarak niteleyen bir karanlık taifenin, uluslararası entrika merkezleri ve terör örgütünün ekmeğine yağ sürecek şekilde bildiriler yayınlamaları karşısında; Allah ve gelecek nesiller huzurunda sorumluluk duygusu taşıyan herkesin de rikkatli ve dikkatli davranmasını daha bir
gerektiren bir dönemindeyiz.
stargazete