Ayetullah Muntezeri Üzerinden 'Kanlı Gömlek' Provoları
İslam İnkılabı"ndaki önemli ve yetkin konumuyla seçkin bir yer edinen, İmam Humeyni"nin sağlığında "qaim maqam-e rehberi" (Rehber Vekili) seçilen, ancak yaşanan bir takım olaylar sonrasında Rehberlik makamından azledilen Ayetullah Muntezeri"nin geçen Pazar günü vefat etmesinin ardından, dumanlı havayı seven kurtlar misali, pusuda bekleyen birilerinin sahaya fırladığına ve "kanlı gömlek" provaları yaptığına tanık oluyoruz.
Velfecr sitesi olarak, istemediğimiz tartışmaların içine girmemek için ölüm ve cenaze haberlerini girmemeyi tercih etmiştik. İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamenei"nin yayınladığı taziye mesajı da, yaşanan onca tatsız hadiselere ve incinmelere rağmen, hüsnü tavır ile Merhum Ayetullah Muntezeri"yi hayırla yad etmesi ve onun için hayır dualarda bulunması bu hususta son nokta olması gerekirken, birilerinin bilgiçlik taslayarak, hiç de alakalı olmadığı ve bilmediği konularda çok biliyormuşçasına ahkam kesmeleri gayri ahlaki bir durum olmasının ötesinde, sistematik bir "psikolojik savaş"ın sürdürülmesi olarak karşımızda duruyor.
İran"daki cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında yaşanan hadiselerden suistifade ederek, İslam inkılabı rehberliği ve kadroları hakkında gözden düşürme ve karalama kampanyası sürdürmeye çalışan bu kişiler, şimdi de Ayetullah Muntezeri üzerinden aynı hedeflerini gerçekleştirmek istiyorlar.
Bu arada Selahaddin Eş ağabeyin yazdığı uzunca yazının, bu gibilerin eline fırsat verdiğini ve söz konusu yazısıyla ne yazık ki, ciddi anlamda yanlış anlaşılma ve yargılara açık kapı bıraktığını belirtmek isterim.
Selahaddin Ağabey elbette geçmişte yaşanan o acı hadiselere mufassal olarak muttalidir ve kendileri kendi bakış açısıyla bir "taraf" olma durumundadır. Selahaddin ağabeyin taraf olmasının bir karinesi ve zemini vardır; yaşamışlıkları, görmüşlükleri, tanıklıkları ve paylaştığı bir çok nokta vardır. Bundan dolayı kendisinin de ifade ettiği üzere, çok uzun zamandır bunun acısını içinde yaşamaktadır.
Ancak, Ayetullah Muntezeri ile, ya da İslam devrimi ve kadroları ile bir ünsiyeti dahi bulunmayan birtakım kişilerin sanki onun yandaşımışcasına Ayetullah Muntezeri üzerinden polemik yapmaya, İslam İnkılabı rehberini ve kadrolarını karalamaya ve istiskal etmeye kalkması densizlikten başka bir şey değildir.
Bu konuyu bilahare açmak üzere, 1992 yılında Selahaddin ağabeyle birlikte olduğumuz bir misafirlikte, Vahdet haftası toplantısı kapanış gününde bir konuşma yapan Merhum Ahmed Humeyni"nin dile getirdiği hususlara dikkat çekmemizin akabinde yaptığımız bir tartışmanın özetini aktarmak istiyorum.
Kendisine misafir olduğumuz şahıs Mehdi Haşimi ile ünsiyeti olan bir İranlı idi ve kendisinin mazlumen öldürüldüğünü savunuyordu. Doğal olarak oradaki tartışmanın asıl konusu Ayetullah Muntezeri"nin tavrı idi"
Önce genel hatlarıyla bu konu hakkında biraz açıklamada bulunmak istiyorum.
Seyyid Mehdi Haşimi, İslam İnkılabı"ndan sonra oluşturulan "Özgürlük Hareketleri Kurumu"nun başında bulunuyordu. Bu Ortadoğu"daki ve dünyadaki İslami hareketlerle ilgili her yönlü çalışmayı yapan bir kurumdu. Bu yapının aynı zamanda askeri bir yönü vardı. Dolayısıyla alacağı her bir karar ve atacağı her bir adımın İslam Cumhuriyeti"nin dış politikası ve İslam devrimin geleceğini de yakından ilgilendiriyordu.
Ancak zamanla Mehdi Haşimi sahip olduğu bu gücü kendi başına buyruk kullanmaya başladı. İslam Cumhuriyeti"ne karşı uluslar arası ve bölgesel bir kuşatmanın sürdüğü, İran Irak savaşının da en şiddetli geçtiği bir zamanda, Mehdi Haşimi'nin İslam Cumhuriyeti"ni zor durumda bırakacak birtakım işlere kalkıştğı belirtiliyordu. Bu durum İslam Cumhuriyeti yöneticilerinin rahatsızlığına ve tepkisine yol açmıştı.
Diğer yandan Mehdi Haşimi ülke içinde de "suçlu" gördüğü bazı kişilere karşı infazlar yaptırınca Haşimi'nin tutuklanarak yargılanmasına başlandı.
Haşimi"nin yargılanmasına en sert itiraz Ayetulullah Muntezeri"den gelmişti. Zira Mehdi Haşimi, Merhum Muntezeri"nin damadının kardeşi olduğu gibi, aynı zamanda Ayetullah Muntezeri"nin ofisini de kullanıyordu, yani onun manevi ve siyasi gücünün altındaydı.
Mehdi Haşimi tutuklanınca, İmam Humeyni, onun adilane bir şekilde yargılanmasını istedi. Mahkeme de yargılama sonucunda idamına hükmetti.
Ayetullah Muntezeri bu konuda İmam Humeyni"ye sert itirazlarda bulundu; aynı şekilde İmam Humeyni de onun itirazlarına sert karşılık vererek yargı kararına saygılı olmasını istedi. İmam Humeyni ayrıca Ayetullah Muntezeri"den ofisinde bulunan fasid kişeleri uzaklaştırmasını, onların kendisinden istifade etmesine fırsat vermemesini de istedi. Bu istek iki noktaya yönelikti; birincisi, Mehdi Haşimi"nin ekibi "Rehberlik Makamı Vekili" gibi çok önemli bir statüde olan Ayetullah Muntezeri"nin ofisini kendi politikaları için bir araç olarak kullanıyordu. İkincisi bu ofise sızmış art niyetli birileri, gizli bilgileri Batı medyasına yansıtıyordu. Öyle ki Ayetullah Muntezeri"nin bazı mahrem mektupları muhatabına ulaşmadan önce batı basınında yayınlanıyordu.
Ayetullah Muntezeri dünyevi bir menfaat ve hesap içerisinde değildi. Ancak ne yazık ki dar bakış açısı onu ısrarlı bir itirazcı haline getirmişti. Ayetullah Muntezeri"nin itirazları cumhurbaşkanına, başbakana, bakanlara, meclis başkanına veya bütün devlet ricaline yönelik olabilirdi, hem ilmi konumu hem de sahip olduğu makam kendisine bu hakkı veriyordu. Bu ayrıca her bir İranlı için de geçerli idi.
Ancak Ayetullah Muntezeri bu itirazlarını doğrudan İmam Humeyni"ye yapıyordu. İtiraz bir görüş bildirmekten öte, İmam Humeyni"nin duruşunu yargılayıcı ve sorgulayıcı bir tarzda idi. Kendi sağlığında rehberlik makamına seçilen, vefatından sonra da nizam ve inkılab için "Rehberlik" yetkisini alacak kişinin hali hazırda Rehberlik Makamı"nda bulunan bir kişiye karşı sergilediği bu tavır, İmam Humeyni"de çok büyük rahatsızlık oluşturdu.
İmam Humeyni onun bu tavrından öylesine rahatsızlık duymuştu ki, ona "hayıf olsun sana harcadığım ömre" deme durumunda kaldı. Muntezeri"nin tavrının devam etmesi üzerine de İmam Humeyni İran televizyonuna bir mektup göndererek Ayetullah Muntezeri hakkındaki sert tavrının bütün İran halkına aşikar olmasını istemişti. İmam Humeyni bu mektubunda Ayetullah Muntezeri hakkında çok ağır bir dil kullanıyordu. O dönemde İran Radyo Televizyon Kurumu"nun başında Haşimi Rafsancani"nin kardeşi Muhammed Haşimi bulunuyordu. Mektubu görünce Haşimi Rafsancani"yi haberdar etti. Rafsancani de mektubun televizyondan yayınlanmasının ertelenmesini isteyerek İmam"ın yanına gitti ve mektubun televizyondan yayınlanmaması için İmam Humeyni"yi ikna etti.
Bu gelişmelerin ardından Ayetullah Muntezeri rehberlik makamı vekilliğinden azli için İmam Humeyni"ye başvurdu ve Rehberlik Şurası da Ayetullah Muntezeri"yi azletti.
Bu hadiseler İmam Humeyni"nin moralini büyük ölçüde yıktı. İran Irak savaşı ateşkesi ve ardından bu hadise İmam Humeyni"nin son bir yılında içinde ağır bir dert olarak kalmıştı.
Ayetullah Muntezeri"nin Rehberlik Makamı vekilliğinden azledilmesi ile ilgili olarak da, "ben başından beri buna karşı idim ancak Rehberlik Şurası"nın kararına saygı duymak zorundaydım" diyerek kendisi açısından önemli bir noktayı da ortaya koymuş oldu. Eğer İmam Humeyni Ayetullah Muntezeri"nin rehberlik makamı vekilliğine seçilmesine baştan itiraz etseydi, bu Rehberlik şurasının (Meclis-i Hubregan) alacağı karar üzerinde etkili olur, Rehberlik Şurası da onu o makama seçmezdi. Ama İmam Humeyni İslam Cumhuriyeti nizamının en önemli kurumunun bağımsız ve özgür konumuna müdahale etmekten kaçındı. Kendisi açısından uygun görmese de, Rehberlik Şurası"nın aldığı karara itiraz etmedi.
"
Ben, Selahaddin ağabeyin de bulunduğu misafir olduğumuz evde şunları söylemiştim:
"İmam Humeyni"nin etrafındaki bazı kişiler tarafından yanlış yönlendirildiği, dolayısıyla Mehdi Haşimi olayında haksız bir tutum içine sürüklendiği ileri sürülüyor. Diyelim ki İmam Humeyni bu denli önemli ve kritik bir konuda yanlış yönlendiriliyor ve adil olmayan bir karar vermesine yol açıyor. Bu takdirde, İmam Humeyni"nin "adalet"i sakıt olmuyor mu? İslam hukukunun ve adil bir veliyy-i emr"in ilkeleri böylesine ihlal edilebilecekse, İmam Humeyni"nin daha önceki kararları veya bundan sonra vereceği kararlar aynı gerekçe ile soru altına alınmaz mı? Ya İmam Humeyni rehberlik makamının gerektirdiği liyakat ve selameti yitirdi, ya da çok kritik bir konuda bile gayri adil bir karar almasına yol açabilecek şekilde yanlış yönlendirmelere açık durumda. Bunlardan hangisini İmam Humeyni"ye yakıştırıyorsunuz?"
Dolayısıyla burada temel ayrım noktası, Ayetullah Muntezeri"nin İmam Humeyni"nin kesin tavrına karşı inatla aykırı bir tavrı sürdürmesi olmuştur.
Konu ile ilgili önemli olan bir diğer nokta da şu.
Ayetullah Muntezeri İmam"ın sağlığında niçin Rehberlik Makamı"na seçildi, Rehberlik Şurası yanlış bir karar mı almıştı, ya da başka uygun birileri varken, uygun olmayan biri mi Rehberlik makamına seçilmişti?
İran İslam Cumhuriyeti anayasısında rehberlik makamına seçilecek kişinin "taklid merci" olması şartı aranıyordu. Yani anayasal açıdan, taklid merci olduğu kabul edilen, mümeyyiz birisi olması gerekliydi. Ancak İslam Cumhuriyeti"nde "rehberlik makamı"nda bulunmak sadece "taklid merci" olmakla yürütülecek bir görev değildi. Bu kişi aynı zamanda "İslam inkılabı rehberi" konumunda da olacaktı. Yani İslam İnkılabı onun eline teslim edilecekti.
İmam Humeyni"nin sağlığında taklid mercileri arasında devrimci, mücadeleci ve siyasi kişiliği ile sadece Ayetullah Muntezeri vardı. Diğerlerinin İslam İnkılabı rehberliğini üslenecek siyasi bir yönleri olmadığı gibi, İslam Cumhuriyeti nizamı, velayet-i fakih sistemi ve İslam İnkılabı"nın evrensel projeleri noktasında ilgileri de geri düzeydeydi.
Ayetullah Muntezeri, İmam Humeyni"nin siyasal bir kurum haline getirdiği ve İslam Cumhuriyeti nizamına eksen kıldığı "velayet-i fakih" kurumunu savunan ve hatta bununla ilgili müstakil bir kitap yazan tek merce-i taklitti. Dolayısıyla bu nokta, Ayetullah Muntezeri"yi rehber adayları arasında ilk sıraya getiriyordu.
Üçüncü olarak Ayetullah Muntezeri İslam İnkılabı"nın yükünü ve sorumluluklarını omuzlamış, İslam İnkılabı"nın devamı için çaba göstermiş, şah zamanında zindanlarda kalıp işkence görmüş mücadeleci alimlerin başında geliyordu. Dolayısıyla "İslam İnkılabı" onun yüreğinin ve emeklerinin bir parçası idi.
Ayetullah Muntezeri fıkhi misyonunun yanı sıra siyasi bakış açısı, inkılapçı ufku ile ümmet bilincini en iyi savunanların, bunun için de İslam birliğine, Şii-Sünni kardeşliği ve dayanışmasına önem verenlerin başında geliyordu.Nitekim "Vahdet Haftası" onun projesi idi. Dolayısıyla İmam Humeyni"nin inkılapçı çizgisinin bir bakıma güvencesi idi.
Bunun içindir ki İmam Humeyni kendi sağlığında ona ne kadar değer verdiğini sözlerinde dile getiriyor, onu İslam İnkılabı"nın büyük bir değeri olarak tanıtıyordu. Hatta İslam Cumhuriyeti"nin yönetim ve icrai işlerinde ortaya çıkan durumlarda fıkhi hüküm vermesi için onu başvuru kaynağı olarak göstermişti.
Ayetulluh Muntezeri"nin oğlu Şehid Muhammed Muntezeri de İmam Humeyni"den ve babası Ayetullah Muntezeri"den aldığı ders ve terbiye ile yetişmiş İslam inkılabının en seçkin evladlarından biriydi. Muhammed Hüseyin Behişti ve 72 arkadaşının şehid edildiği bombalı saldırıda o da şehid edilmiş, İmam Humeyni Ayetullah Muntezeri"ye gönderdiği taziye mesajında Muhammed Muntezeri için "O sadece sizin oğlunuz değil, aynı zamanda Kur"an"ın oğluydu" diyerek çok büyük takdirle ve hürmetle anmıştı.
Dolayısıyla, Ayetullah Muntezeri'nin, şah zamanındaki İnkılab sürecinde ve İnkılab sonrasındaki fıkhi ve siyasi konumuyla inkılapçı Müslümanlar nezdinde seçkin bir yeri vardı. Onu sevip saygı duyanlar, İslam İnkılabı ve İmam Humeyni"nin çizgisinden dolayı, "velayet-i fakih" kurumuna olan bağlılığından dolayı sevip sayıyorlardı. Zaten velayet-i fakih"i kabul etmeyenlerin ona bir ilgi ve yakınlığı olamazdı.
Ancak, İmam Humeyni ile girdiği tartışmalar, sürdürdüğü itiraz ve rehberlik makamından azledilme süreci sonrasında, inkılapçı Müslümanlar ondan soğudu. Bunların arasında bazıları İmam Humeyni"nin ölümüyle sonuçlanan hastalanmasında bunun da etkisi olduğunu düşünerek ona buğz edenler de oldu.
Ancak sonuç itibariyla İmam Humeyni ona yazdığı son mektubunda, "siyasetten uzak durarak" ilmi çalışmalarına devam etmesini öğütlediğinden dolayı, inkılapçı Müslümanlar onun hakkında olumsuz bir tavır içine girmediler.
Fakat İmam Humeyni"nin vefatından sonra, rehberlik makamına Ayetullah Seyyid Ali Hamenei seçilince, rehber hakkında hem şahsiyetini incitici hem de rehberliğinin meşruiyetini sorgulayıcı söylemlerine tekrar başladı. Bu durum rehberden daha çok inkılapçı Müslümanların tepkisini çekti.
Çünkü Ayetullah Hamanei"nin rehberlik makamına seçilişi İnkılapçı Müslümanlar tarafından büyük bir memnuniyetle karşılanmış onu Allah"ın bir lütfu olarak görmüşlerdi.
Ayetullah Muntezeri ve onun gibi başkaları Ayetullah Hamanei"nin rehberlik makamına seçilişine itiraz ederlerken hangi haklı gerekçeye dayanıyorlardı? Ayetullah Hamanei bir grup silahlı güçle askeri bir baskın veya darbe ile mi rehberlik makamına seçilmişti? Yoksa miras yedi misali hak etmediği, emek vermediği, bedel ödemediği bir makamı mı ele geçirmişti? İslam inkılabı"nın gerçekleşmesi sürecinde İmam Humeyni"nin bir talebesi olarak tağut şah düzenine karşı verdiği mücadeleden dolayı Savak işkence tezgahlarında en ağır işkencelere maruz kalmadı mı? Defalarca hapishanelere girip çıkmadı mı? İnkılabın zaferinden sonra İmam"ın kendisine tevdi ettiği görevlerine hakkıyla yerine getirmedi mi? İnkılab düşmanlarının saldırılarına hedef olup "yaşayan şehid" diye tanımlanmadı mı?
Eğer İmam"ın vefatından sonra rehberlik makamına güç kullanarak gelebilecek birisi var idiyse bu Haşimi Rafsancani olurdu. Zira Haşimi Rafsancani İslam İnkılabı boyunca üslendiği görevlerle siyasi güç açısından daha ağırlıklıydı. Ama Sayın Rafsancani"nin şehadetiyle, İmam Humeyni"nin nazarı olarak, Ayetullah Hamanei"nin "rehberliğe en layık kişi olduğu" ileri sürülünce, omuzlarına yüklenmek istenen görevden dolayı gözyaşları içinde ağlayan Seyyid Ali Hamanei idi ve bu görevi üslenmekten çekiniyordu. İmam Humeyni"nin oğlu da benzer tanıklığını anlatınca, Rehberlik Şurası oybirliği ile Rehberlik Makamı"nı Ayetullah Hamenei"ye tevdi etti. (Ayetullah Hamenei"nin rehberlik makamına seçiliş anının videosu bulunmaktadır, buradan da bu durum izlenebilir)
Acaba bu durumda, Rehberlik Şurası kimin baskısı altında idi? Yoksa Rehberlik Şurası binası Ayetullah Hamenei"nin emrindeki tanklar tarafından sarılmış mıydı? Şura üyeleri ölüm tehdidi altında mı böyle bir karar verme durumunda kalmışlardı?
İmam Humeyni kendi açısından hoşnut olmasa da, anayasal bir kurum olan Rehberlik Şurası"nın kararına müdahale etmekten kaçındığını söylerken, acaba Ayetullah Muntezeri veya bir başkası, aynı Rehberlik Şurası"nın "oybirliği" ile seçtiği bir rehberi küçümsemeye, onun rehberliğinin meşruiyetini sorgulamaya kalkması ne kadar tutarlı ve ilkeli bir tavırdı?
Burada ters giden, aykırı olan ne? Ayetullah Hamanei"nin "merce-i taklid" olmaması ise, İmam Humeyni zamanında yapılan anayasa değişikliği ile bu madde kaldırılmış, yerine "içtihad edebilecek seviyede bir fakih" şartı getirilmişti. Yoksa Ayetullah Hamanei kitap, ders, medrese görmeyen birisi mi idi?
Ya da Ayetullah Hamanei, İmam Humeyni"nin çizgisi, misyonu ve hedefleriyle çelişen birisi mi idi? Ulusalcı, mezhepçi, uzlaşmacı, teslimiyetçi bir yönü mü vardı? İster İslam Cumhuriyeti Partisi yöneticiliği sırasında, ister Cumhurbaşkanlığı döneminde ortaya koyduğu tavırlar, görüşler ve yazdığı kitaplarda söz konusu saplantı veya zafiyetlerden hangisini yansıtmıştı?
8 yıl süren savaş sırasında cephelerden cephelere koşarak İslam savaşçılarına gönül rahatlığı sunan bu Cumhurbaşkanı, bu makamda bulunduğu dönemde bir yolsuzluk mu yapmıştı?
Kendisinin de ifade ettiği üzere, Şehid Nevvab Safevi'nin "İslam Fedaileri" hareketinden ilhamla mücadeleye atılan, İnkılab mücadelesi döneminde de özellikle Tevhid ve kur'an üzerine kitaplar yazan, Şehid Seyyid Kutub'un Fizilal'il Kur'an tefsirine verdiği değerden dolayı onu Farsçaya çevirmeye başlayan, özellikle Kur'ani kimliğin oluşmasını önceleyip gençleri bu hedefe yönlendiren, en büyük çabası olarak, gasıp siyonist rejimin ortadan kaldırılması, Filistin'in bütünüyle özgürleşmesi için tüm güç ve imkanları seferber eden, Lübnan'daki 33 gün savaşı sırasında sabahlara kadar dua edip bizatihi cepheyi yöneten, Gazze'deki 22 gün savaşında geceli gündüzlü gözyaşı döken, Gazze'nin savunulması için verilecek bir mücadelede şehid olanların Bedir ve Uhud şehidleriyle birlikte sayılacağını beyan eden, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad gibi ümmetin gözbebeği direniş hareketlerine en büyük dayanak ve moral kaynağı olan bir İmam'ı, doğrudan ya da dolayı dile dolamanın ve istiskale kalkmanın hangi İslami dürüstlükle izahı yapılabilir?
Çocukluğundan bu yaşına kadar İslam"a, inkılaba ve ümmete adanmışlıktan başka hiçbir hesabı bulunmayan ve rehberlik döneminde de ortaya koyduğu dirayet ile birçok zaferlerin kapısını aralayan, emperyalizm, siyonizm ve tağut iktidarların karşısında İmam Humeyni"nin çizgisini cesurca ve izzetli bir şekilde devam ettiren, bunun için de Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrullah"ın tarifiyle "arif, müdebbir, müdir, cesaretli, fakih bir İmam" şeklinde tanımlanan bu rehberi tahkir ve tezyif etmeye kalkmanın, onun temsil ettiği misyonu karalamaya çalışmanın ve belden aşağı vurmanın ahlaki açıdan izah edilebilir yanı var mıdır?
Selahaddin ağabey
Ayetullah Muntezeri konusundaki görüş ayrılığımızın 20 yıla yakın bir geçmişi var. Ben bu konuda kendi duruş ve görüşlerimi savunma durumundayım sadece. Sizin farklı düşünceleriniz ve tesbitlerinize katılmamakla birlikte, gıyabınızda yüzünüze karşı dillendirdiklerimizin dışında, bizim ağzımızdan sizin şahsiyetinize yönelik rencide edici bir söz olmamıştır
Ayetullah Muntezeri olayı ile ilgili, bence en güzel tavrı Rehberlik Makamı koydu ve inkılapçı Müslümanlara bir ölçü gösterdi. Sizin de yazınızda belirttiğiniz üzere bu tavır olası fitnelere karşı da bir panzehir gibiydi"
Ancak sizin yazınızdan yola çıkarak, birilerinin bunu "bir kanlı gömlek provası"na çevirmeye kalkması sizi incitmez mi? Yazılarınızda da yer yer kullandığınız "dinime dahleden bari müselman olsa" sözünde de olduğu üzere, böylesi ukala ve dumanlı hava kollayıcısı terbiyesiz kişilerin İslam İnkılabı"nın değerlerine, şiarlarına karşı küstahlaşmaya kalkması sizi üzmüyor mu?
Selahaddin ağabey, Ayetullah Muntezeri, sahiplendiğimiz veya eleştirdiğimiz kadarıyla sonuçta bizim ortak değerimiz. 1986 Şubat'ında devrim törenlerine katılan misafirlerle Ayetullah Muntezeri"nin evine gittiğimde, misafirlerin arasında ayağa kalkıp "Qaim makam-e rehberi ayet-i hak Muntezeri" sloganını en çok atan ve konuşması sırasında da en çok tekbir getiren bendim. Ona olan muhabbetimin tek sebebi de İnkılab çizgisi idi. Eğer itiraz ediyorsam ve eleştiriyorsam da aynı noktadandır. Cemaran'da İmam Humeyni'ye, Kum'da Ayetullah Muntezeri'ye gidişimiz hep ayrı duygularla olmuştu.
Ancak nereden türedi bu tipler? Bunların İslam inkılabına ilgileri, yakınlıkları, ünsiyetleri ne zaman ve ne kadar oldu ki Merhum Ayetullah Muntezeri üzerinden böylesine seviyesiz ve düzeysiz saldırganlık içine girebiliyorlar. "Dinime dahleden bari müselman olsa" sözü böyleleri için geçerli değil mi? Hayır eğer bu kişiler bizim bilemediğimiz üzere, ne kadar "devrimci", ne kadar "Hizbullahi" olduklarını ortaya koysunlar, göstersinler de biz de haklarında suizan ettiğimizden dolayı özür dileyelim, helallik isteyelim.
İnkılabın hangi acısını paylaşmışlar, hangi yükünü taşımışlar, hangi bedelini ödemişler, söylesinler de öğrenelim.
Yani bunlar Ayetullah Muntezeri"nin öngördüğü hangi devrimci mücadelenin parçası oldular? Ayetullah Muntezeri "velayet-i fakih" kitabını yazmıştı, Diyelim ki "mutlak velayet-i fakih" kabülümüz değil, peki Ayetullah Muntezeri"nin çerçevesini çizdiği bir "Velayet-i Fakih kurumu" bunların kabulü mü sanki?
Bırakalım Velayet-i Fakih"i! Siz yazılarınızda çokça "Şer"i rehberiyet" kavramını kullandınız, bunların "Şer"i rehberiyet" diye bir dertleri mi var? Ya da "İslami önderlik" kurumu gibi bir idealleri ve modelleri mi var? Eğer Ayetullah Muntezeri bugün rehberlik makamında bulunsaydı, bunlar "Velayet-i Fakih"in taraftarı ve bağlısı mı olacaklardı?
Hani, Hz. Osman"ın hilafeti döneminde Hz. Osman"a en sert itirazları getirip de sonra "Vah Osman Vah" diyenler, Hz. Osman"ın "veliyy-i dem"i olmadığı halde, Hz. Osman"ın kanlı gömleği üzerinden kan davası güdüp "siyasal rant" elde etmeye çalışanlar, belli güçlerle hesaplaşmak için fırsat ve uygun zamanı kollayanlar bugün de bir başka şekliyle "Vah Muntezeri Vah" diyorlar.
Acaba bu kişiler 80"lerde inkılapçı mıydı? Sözgelimi bu kişiler Mehdi Haşimi"nin "uluslar arası ve sürekli devrim" projesinin yandaşı mıydı? Bu kişiler emperyalizme ve siyonizme karşı mücadele sahnesinde "devrimci pratik" içinde mi yer almışlardı? Hesaba mı çekilmişlerdi, askılara mı çıkarılmışlardı?
Eğer bu kişilerin gerçekten devrimci, hizbullahi bir karakterleri ve misyonları varsa, eğer bu kişilerin emperyalist ve siyonist saldırganlık karşısında "devrimci bir pratik koyma" gibi bir dertleri varsa, buyursunlar gelsinler bizim omuzlarımıza bassınlar. Ama "Halep ordaysa arşın burada" değil mi?
İnkılapçı bir Müslümanın her şeyden önce sabiteleri olur, bir gün öyle, bir gün böyle, yanar döner olmaz. İnkılapçı müslümanın sözde değil, özde tavırları olur, bu da er meydanında belli olur, kaçmakla, gizlenmekle değil. İnkılapçı Müslüman, inkılabın değerlerini ve şiarlarını omzuna alır, o değer ve şiarları kendine kaydırak yapmaz. İmam"ın da buyurduğu gibi, İnkılapçı Müslüman inkılab"a verendir, İnkılab"tan alan değil. İnkılapçı Müslüman baharda başka, kışta başka olmaz.
...
Yeri geldiği için konumuza belki ışık tutar ümidiyle, bir örnek daha vermek istiyorum.
Bir gün Taksim'de "Hepimiz hizbullah'ız" diye yürüyüp başka bir gün yine Taksim'de bir bayan göstericinin elinden Hizbullah bayrağını almak mıdır, ilkeli ve dürüst olmak..? "İmad Muğniye'nin posterleri eyleme getirilmesin" demek midir devrimci olmak..? Mısır Firavunu Hüsnü Mübarek'in Türkiye'ye gelişini ya da siyonistlerin Mescid-i Aksa'ya saldırısını protesto etmek için düzenlenecek protesto eylemlerinde Hizbullah bayrağı, ya da İmad Muğniye'nin posterini taşımak ne zamandan beri "devrimci"ler için sorun olmaya başladı?
Bizler burada "kahrolsun Hüsnü Mübarek" der evimize döneriz, sıcak çorbamızı içer rahat yatağımızda yatarız. Ama Şehid İmad Muğniye'nin talebeleri ve kardeşleri Mısır firavununun kirallık katillerine rağmen Gazze için ölümü ve işkenceyi göze alır, Firavun'un işkence tezgahlarından geçerler. Mısır devlet güvenlik mahkemelerinde yatan Muhammed Mansur ve arkadaşlarına neler yapıldığına ve ne ile suçlandığına bakmamız yeterli?
Tamam, Hüsnü Mübarek'in protestosunda İmad Muğniye'nin yeri olmasın; Peki siyonistlerin Mescid-i Aksa'ya saldırısını protesto eyleminde de mi olmasın? Yani biz "Kahrolsun İsrail" diyeceğiz, "Birruh biddem nefdike ya aksa" diye haykıracağız, "yaşasın küresel intifada" diye slogan atacağız! Peki adama sormazlar mı, İsrail denen bu işgal ve gasp rejimine tarihinin en ağır darbesini indiren, ruhunu ve kanını Kudüs ve Mescid-i Aksa'nın kurtuluşuna hediye eden, kısacası "İsrail" denilen bu "siyonist düşman"ı kahreden aziz bir direniş komutanının posterinin Mescid-i Aksa'ya saldıran siyonistleri protesto gösterisinde taşınmasına karşı çıkacağız? Şimdi bunun adı "devrimcilik" mi oluyor? Bunu yapan "direnişçi" mi oluyor?
Bunun adı mı şahitlik? Kur"an"ın hangi sayfasında yazılı bu?
Elbet şahitlik olacak, şahitlik yapılacak. Hem bu dünyada hem öbür dünyada"
...
Çok çeşitli zeminlerde ve kişilerde karışımıza çıkan örneklikleri çoğaltmamız mümkün. ancak kısaca vurgulamak istediğimiz şu; hangi inanç, fikir ve çizgi sahibi olursa olsun, önemli olan kişinin kendi içinde tutarlı ve dürüst olmasıdır. Bir mizanı ölçüsü olsun, yazın da aynısını tartsın, kışın da...
Selahaddin ağabey,
Son cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra "Yeşil akım" adı altında bir cereyan türedi. Eğer "ruhaniyyun" diye bildiğimiz siyasal-idolojik çizgi ise bu, buna yabancı değiliz. Bunu İmam zamanından tanıyoruz, İmam"ın bunlara verdiği desteği de. Ama bugün adı "Yeşil Akım" olan, başka bir deyişle "muhalefet" olarak tanımlanan bir platform oluştu; bu platformda gerçekten devrimci çizgi sahibi kişiler de var, -ki onların itiraz gerekçeleri farklıdır- İslam inkılabı ile hiç bir bağı, ilgisi olmayan İslam Cumhuriyeti karşıtı batıcı, liberal, şahçı vs. kişiler de var. Bazen bunları "İslam"sız bir Cumhuriyet savunucuları olarak görüyor, bazen "İran"ın Lübnan ve Filistin siyaseti"nden karnı ağrıyanlar olarak görüyoruz. Öyle ki Kudüs Günü'nde gösteri yapıp "Ne Filistin ne Gazze" diye slogan bile atabiliyorlar.
Şimdilerde "ana muhalefet lideri" gibi gözüken Mir Hüseyin Musevi onlar gibi mi, yoksa onlar, Mir Hüseyin Musevi"yi kendilerine bir sıçrama tahtası olarak gören fırsatçılar mı? Aralarına ne kadar ayniyet veya farklılık ya da zıtlık var?
Bugün de birileri kalkıp Merhum Ayetullah Muntezeri üzerinden politika yapmaya kalkıyor, ona olan özlem, saygı ve takdirlerini sunuyor. Bu basit bir fırsatçılık değil mi? Bu gayri ahlaki bir tutum değil mi? buna "maksat üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek" denmez mi?
Bütün bu yazdıklarım ve savunduklarımı bir kenara bırakıyor şöyle bir çağrıda bulunuyorum;
Ayetullah Muntezeri ile ilgili eleştirilerimi de bir kenara bırakıyorum.
Haydin buyurun, açalım Ayetullah Muntezeri"nin kitabını. Ben o kitaptaki perspektife uymaya, orada ortaya konulan ilkeleri yaşamsallaştırmaya hazırım; peki onlar hazır mı?
Selahaddin ağabey,
Yazılarınız üzerine yazı yazmak gibi bir ukalalık yapmaktan Allah"a sığınırım. Ancak sizin yazınızdan hareketle, belden aşağı da vurarak sataşanlardan dolayı bu yazıyı yazmak durumunda kaldığım için kusuruma bakmayın.
Sizinle olan kardeşliğimiz ve hukukumuza sığınarak, sizi böylesine istismar etmeye kalkışanların, farklı hesap peşinde koşanların, ne olduğu ve yarın ne olacağı belli olmayanların ve sizin ifadelerinizi kullanarak İslam İnkılabı"na karşı "kanlı gömlek" kaldıranların sergilediği bu densizliklerden duyduğum rahatsızlığı satırlara dökmek istedim sadece"
Muharrem ayının içinde bulunduğumuz bu günlerde yüzyıllar öncesinde Muslim Bin Akil"in Kufe"de söylediği şu sözü burada aktararak yazıya son veriyorum:
"Allah"ım bu kavim ile aramızda sen hakem ol"