Aynı topun kumaşları

Abdurrahman Dilipak

Bugünlerde birbirlerine girdiler. Oysa dün kardeştiler. “Hocaefendi”nin dizinin dibinden ayrılmıyorlar. Gülen’i eleştirenlere kan damlayan kalemleri ile hadlerini bildiriyorlardı.

17/24 bir milad oldu. Burnu iyi koku alanlar, kim kazanacak hesabı yaptılar, kazanacağını tahmin ettikleri kanatta yer alıp, bu defa var güçleri ile dünkü cephe arkadaşlarına karşı sipere girdiler.

Kimine göre iktidar kazanacaktı, kimine göre ise, madem FETÖ’nün arkasında ABD vardı, o zaman kaybedecek taraf belli idi.

FETÖ’cüler güç zehirlenmesine yakalanmışlardı. O zehirli güç başlarını döndürmüştü. Sonunda 15 Temmuz gerçekleşti. Ve operasyonlar, yargılamalar hâlâ devam ediyor. 15 Temmuz davalarının derinliği kayboldu, ama genişlemeye devam ediyor. Bana kalırsa sürece ecinniler müdahil oldular ve sapla saman birbirine karıştı.

Son zamanlarda yönetime karşı eleştiriler giderek artıyor ve birileri iktidarla arasına mesafe koyuyor.

Dün iktidara yakın olmak için yarışanlar bugün olanlardan birbirilerini suçluyorlar. Kapalı kapılar arkasındaki tartışmalar önce koridorlara, sonra sokağa taşındı, şimdi de mediada devam ediyor. Herkes birbirini suçluyor ve kendini aklamaya çalışıyor tabii ama, tarafların birbirine yönelttikleri eleştiriler, kimsenin de eleştirdikleri konularda çok temiz olmadığını gösteriyor.

Gerçek şu ki, yok aslında birbirlerinden pek farkları.. İşler zaten çok karıştı. AK Partili başörtülü hanımlar Anıtkabir’de fotoğraf çektirip sosyal mediada servis ediyor, CHP’liler İmam-Hatiplilerle buluşuyor. Yakında “Yeşil Türbe”ye toplu ziyaretlere başlarlarsa şaşırmamak gerek. Biliyorsunuz memleketimizde türbe yasak!? “Bir başkadır benim memleketim”.

Farkında mısınız, ABD, AB, BM, NATO konusunda, hatta DSÖ, FDA, IMF, OECD, DTÖ, WEF konusunda meydanlarda birbirlerine demediklerini bırakmayan politikacılar bu örgütlerle ilgili konularda hiç farklı bir görüş belirtmiyorlar. CoVID, aşı, 5G gibi konuları sorun, hepsi global patronların ayak izinde. Bakın sentetik et, Neuralink, Starlink konusunda da farklı bir şey söylemeyeceklerdir. Yeni “Normal dönem”e giderken, “Great Reset” konusunda da benzer şeyler söyleyeceklerdir. Dikkat ederseniz, zaten mecbur kalmadıkça da konuşmuyorlar. Hatta bilgi sahibi de değiller. İlgilenmiyor havasındalar. Çünkü toplumda bu konularda bir hassasiyet olduğunun farkındalar. Toplum bazı şeylerin farkına varmaya başladı. Siyaset bütün olarak değer kaybediyor. Bunu siyasiler birbirlerine karşı kendi elleri ile yaptılar. Birbirlerine karşı bu kadar acımasız olup, yabancılara karşı bu hoşgörü ve anlayışı anlamak sokaktaki insan için kolay olmuyor. Yabancıların üzerimizdeki gücü de burada gizli. Onlar bu içerideki kavgadan güç alıyor ve tarafları birbirine karşı destekleyerek, kışkırtarak hedeflerine daha kolay ulaşabileceklerini biliyorlar.

Herkes biliyor ki, FETÖ’yü de PKK’yı da ABD ve AB, NATO destekliyor. İktidarla işbirliği yapanlar da bunlar, muhalefete destek verenler de bunlar. Nasıl oluyor bu! “Bu ifritten sualin kılını çekecek bir akıl” var mı? Nasıl oluyor da herkes FETÖ’ye karşı iken hâlâ, siyaset dahil her yerde FETÖ gölgesi bir hayalet gibi dolaşıyor.

Sahi siz kendi aralarında kavga edip duran bu siyasilerin bu halleri ile ülkeye barış getireceklerine inanıyor musunuz? Bana kalırsa kötü örnek oluyorlar. Kendilerine de halka da ülkeye de zarar veriyorlar. Ve kimsenin de bu konuda vijdani açıdan rahatsızlık duyduğu yok. Her birinin yanlışı, diğerlerinin bahanesi oluyor. Birbirleri ile kavga ediyor gibi gözükseler de birbirlerinin varlığını kendi varlıklarının teminatı olarak görüyorlar. Siyaset o hale geldi ki, her parti ötekilerden korkanları kendi etrafına toplayarak varolmaya çalışıyor.

Siyasette iktidar ve muhalefetin meşru zeminde buluşması ile ülkeye hizmet edilebilir, ama siyasetin genel manzarası ortada. CHP hâlâ tek parti havasında, resmi ideolojiyi temsil ediyor. CHP “Mutlak doğruyu” temsil ettiği için laikçi görüntüsünün arkasında aslında kendi ideolojisini dinleştiren bir parti görünümünde. HDP desen bir örgütün siyasi Truva atı. MHP, bir imparatorluğun bakiyesi üzerinde Ulusalcı bir Milliyetçiliği temsil ediyor. Diğer partilerin kimi dışarıdan besleniyor, kimi FETÖ’cü, Erbakan’ın partisi kendi içinde bölünmüş, AK Parti’den ayrılanlar bir varlık gösteremiyor ve ne özeleştirilerini yapabiliyorlar, ne yeni bir kadro ne de yeni bir programları var. Ne ideoloji partisi kaldı, ne kitle partisi, hepsi lider partisi. Hepsi merkeze oynuyor. Hemen herkes ötekileri hain, düşman görüyor.. Bu manzara siyaseti bir canlı organizmaya benzetirsek, hücrelerin birbirini yediği kansere benziyor. Herkes ötekinin boğazını sıkıyor, elini kolunu bağlamaya çalışıyor, ihtiyacı olan şeyleri engellemeye çalışıyor. Bu siyasetin varlık ve meşruiyeti ile çelişen bir durum.

Tek Parti döneminde, Vali, Partinin İl Başkanı, Belediye Başkanı aynı kişi idi. Zaten ipler “Tek adam”ın elindeydi. Yasama, yürütme, yargı aynı şekilde. Çok partili döneme geçildi. DP döneminde kendilerine oy vermeyen bir ili ilçe yaptılar. Ardından darbeler dönemi. Ve bugüne geldik. Bugün de Başkanlık sistemi, ön görüldüğü gibi işlemiyor. Bürokrasi, Parti’nin il teşkilatı, Belediye birbirine karışmış durumda.

STK’lar siyasetin arka bahçesi oldu. Akademi de Sermaye de öyle. Media zaten sahibinin sesi. Konvansiyonel media iktidarın, sosyal media muhalefetin. Sosyal mediada Global çetenin üfürmeleri ile dengeler muhalefetten yana değişiyor. Bunun son ve en çarpıcı örneğini ABD’den sonra Rusya’da yaşadık. Hemen hemen her partide, kiminde az, kiminde çok namuslu ve namussuz, yalaka bir sürü kişi var. Bunlar birbiri ile blok olarak uğraşmayı bırakıp, namuslu insanlar namussuzlara karşı güç birliği yapsa ve herkes içindeki cahil, ahlaksız adamlardan kurtulsa, aslında kurtuluşa daha yakın oluruz, ama bugün bunun çok uzaklarındayız. Selâm ve dua ile.