“Ey Musa sen ve Rabbin gidin savaşın, biz burada oturup bekleyeceğiz” (Maide,5/24) diyerek, İnançları ve davaları uğrunda mücadele etmeyi reddeden, canlarından, mallarından ve zamanlarından fedakârlık etmeyi göze alamayan İsrailoğulları gibi oturduğumuz yerden ya Rabbi, bu ahlaki çöküntüye bir son ver, Filistin’i kurtar, Suriye’yi kurtar, Afrika’daki açları doyur, Arakan’daki kardeşlerimize yardım et, İsrail ve ABD’yi kahreyle, bizim mahallede de bir yetim var ona da sahip çık Allah’ım, diyerek her şeyi Allah’a havale ediyoruz… Sekiz-beş çalışıyoruz. Her akşam bir dizimiz var onu takip ediyoruz. Cumartesi çocuklarla AVM’leri geziyoruz, Pazar günleri pikniğe gidiyoruz. Çocukların okul taksitleri, TOKİ taksitleri, kredi kartı borcu, yeni arabanın vergileri, kariyer planları, tartışma programları, senede bir tatil programı… Büyük katliamlar yaşandığında fırsat bulabilirsek belki bir tivit atmaya belki oturduğumuz yerden bir dua etmeye çalışıyoruz. Artık protestolara bile katılmıyoruz. Elimizi taşın altına koyma, rahatımızı bozma, konforumuzdan ve yaşam kalitemizden ödün verme, az da olsa bedel ödeme, elimizi cebimize atma gibi bir derdimiz kalmadı neredeyse… Açları yardım kuruluşlarına, ABD ve İsrail’i siyasi kınamalara, protestoları STK’lara, haramlarla mücadeleyi hocalara, çocukların eğitimini Kur’an kurslarına, kreşlere, geri kalanı da Allah’a havale ediyoruz… Haram işleyenlerle, günaha dalanlarla, azgınlık yapanlarla yiyip içmekten, oturup kalkmaktan, iş yapmaktan vazgeçemedikleri, iyiliği emredip kötülükten men edemedikleri için sonunda kalpleri birbirine benzeşen ve lanetlenen İsrailoğulları gibi büyük hatalar yaptığını, korkunç günahlar ve haramlar işlediğini bildiğimiz insanları uyarmayı, tavır almayı, mesafe koymayı bırakın, onlarla münasebetlerimizden en ufak bir taviz bile veremiyoruz… Bir kötülük gördüğümüzde gücümüz yetse bile el ile müdahaleyi devlete, dil ile müdahaleyi âlimlere havale edip, kalp ile buğz etmenin ardına sığınıyoruz… İçlerinden mal, makam, mevki sahibi birisi hata ettiğinde, günah işlediğinde sessiz kalmayı, tevil etmeyi, görmemezlikten gelmeyi, vardır bir bildiği demeyi tercih edip, bir gariban hata ettiğinde üstüne çullanan, linç eden ve gerekli cezanın verilmesi için derhal ve acilen fetva veren İsrailoğulları’nın âlimleri gibi gücü elinde bulunduranların hatalarını görmemeyi, üstünü örtmeyi, bir çıkış yolu aramayı tercih ediyor, fetvalarımızın namlularını gariplere çevirmeyi, sahipsizleri ve kimsesizleri nişan almayı seçiyoruz… Kolayca yerine getirilebilecek bir sığır kesme emrini bile nasıl bir sığır olsun? Ne renk olsun? Alacalı mı olsun? Gibi sorularla sulandıran İsrailoğulları gibi en basit dini konularda bile saatlerce tartışarak, derin ilmi analizler yaprak, teferruatlara dalarak öncelikler fıkhını kaybediyoruz. Bedel ödemeyi gerektiren, risk barından konularda susmayı tercih ediyor, söylemlerimizin güç sahipleriyle paralel olmasına özel bir özen gösteriyoruz… Başlarına gelen bin türlü belayla ve korkuyla imtihan olmalarına rağmen bir türlü akıllanamayan, verdikleri sözlere sadık kalamayan, ders çıkaramayan ve tevbe edemeyen İsrailoğulları gibi başımıza gelen her türlü belaya, teröre, ekonomik krizlere, ihanetlere, siyasi ve uluslararası gerginliklere, ahlaki çöküntülere rağmen bir türlü aklımızı başımıza alamıyor, ders çıkaramıyor, yola gelemiyoruz… Efendimizin (S.A.V.), “Sizden öncekilerin yolunu adım adım izleyeceksiniz. Onlar bir kertenkele deliğine girse, siz de gireceksiniz” hadisinde uyardığı gibi bizden öncekilerin yolunda hızlı ve istikrarlı bir şekilde ilerlemeye devam ediyoruz… Milligazete/Abdülaziz Kıranşal