B.Yıldırım'la Roportaj

Yaşanan olayların ardından 8 ay geçti. Mavi Marmara neye dönüştü?

Yaşanan olayların ardından 8 ay geçti. Mavi Marmara neye dönüştü?

Gemi olmaktan çıktı. Yardım gemisinin ötesinde bir özgürlük sembolü haline geldi. Mavi Marmara Türkçe bir isim ama artık bütün dillerde kullanılıyor.

Neyin sembolü?

Adaletin, özgürlüğün, mağduriyetin, masumiyetin, direnişin, emperyalizme karşı mücadelenin...

Peki, İHH bu süre içinde ne yaptı?

"Kral çıplak" dedi. Siyonist egemenliğin çok güçlü olmadığını ortaya koyduk. Mazlumların özgüvene sahip olacaklarını gösterdik. Sadece Gazze'yi değil, yeryüzündeki bütün ezilmişlerin yanında olabiliriz ve dünyayı sarsabiliriz. İnsanları kendilerine getirebiliriz. Böyle bir özgüven patlaması oldu.

Geri dönüşler nasıl?

İnsanlar bizleri seviyorlar. Eleştirenler, ahirette günahlarımızı temizleyecek kadar iftira atanlar da var. Bunun yanında sevenlerimizin sayısı arttı. Sempatizan olmanın ötesinde taraftar grubu oluştu. Hz. Ali'nin ve Hz. Hüseyin'in yaşadığını yaşıyoruz.

Mavi Marmara'nın olumsuz tarafı neydi?

Bir yolculuğa çıkarsınız, bir plan yaparsınız sonra bir olay başınıza gelir, toplumda kendinizi savunma ihtiyacı hissedersiniz, olumsuz yönleri saklamaya çalışırsınız. İnanın Mavi Marmara olayında böyle hiçbir şeye rastlamadık. "Şunu yapsaydık, şöyle daha iyi olurdu" dediğimiz hiçbir şey yok.

9 şehit verdiniz...

Ama Siyonizmin temelleri sarsıldı. Karşımızda bir devlet aklı yoktu. Bu saldırı olmaması gereken bir şeydi. Biz oraya savaşmaya değil, insani yardıma gittik. Gitmeden önce birçok hukuki alt yapıyı incelemiştik. BM iki defa açıklama yaptı. "Filistin karasularında İsrail'in yapmış olduğu hukuka aykırıdır." dedi. Biz BM'ye danışma statüsünde üye olan bir kuruluşuz. Üzerimize düşeni yaptık. Bütün dünyaya silahsız olduğumuzu ilan ettik. İnsani yardım olarak gittiğimizi söyledik ve yola çıktık. Ama İsrail "Türkiye'nin efendisiyim" dercesine, son dönemdeki istikrarlı büyümesine karşı savaş ilan etti. BM'nin raporuna göre çıkarmış olduğu raporda yüzde yüz haklıyız. Bütün bunları öngörerek gittik.

Bugün o zamanda yaptığınız neyi yapmazsınız?

Bugün 9 gemiyle değil, en az 20 gemiyle yola çıkarız. Asla geri adım atmayız, söylediğimiz bütün sözlerin arkasındayız. İsrail bile benim için "Bülent Yıldırım hiç bir şey saklamadı söylediği her şeyi yaptı" diye ilan etmiştir. Bırakın utanmayı, yaptığımız ve söylediğimizden onur duyuyoruz. Bizim söylediklerimizin hepsi insanı ve hukuk açısından olması gereken şeyler. Bunlara karşı olanlarla da istekleri şekilde tartışabiliriz.

Gemiye katılacak olan kişilerle nasıl bir konuşma yaptınız?

İnsanlara karşı şeffaf olduk. Göze almadığımız bir şeyi, abartılı konuşarak insanları heyecanlandırmadık. İllerde yaptığımız konuşmalarımızın hepsinde beş sonuçla karşılaşabileceğimizi söyledik. Bunlardan bir tanesi "Bizi vurabilirler. Bu gemiye ambargonun kaldırılması için gelecek insanlar vurulmayı göze alacak insanlar olacaktır. Gemiye bu şartlarda gelmek isteyenler binsin." dedik.

Gemide çocuk vardı...

Gemi personeli ailesi ile binme hakkına sahip. Kişisel olarak öncesinde farketseydim binmemesi için ikna ederdim. Ama sonrasında hepimiz için mutluluk kaynağı oldu. Bu gemide, yaşlılar, Yahudiler, Hıristiyanlar, çocuklar, tesettürlü ve tesettürsüz olanlar vardı. İsrail'in bütün dünyada işlemiş olduğu zulmü temsil eden herkes oradaydı.

Bu olumlu bir tablo mu?

Tabii. İsrail kurulduğu dönemden itibaren Hollywod'da milyarlarca dolar harcayıp kendini masum gösterdi. Birçok insanı böyle inandırdı. Şuanda bunların hepsi çöpe atıldı.

Mavi Marmara bu kadar etkili mi?

Tabii. Şuanda bütün İslam dünyasının halkı bu meselenin ne olduğunu biliyor. Birçok lider halkın tavrından korktuğu için bu organizasyonun yanında yer alıyor. Vicdan sahipleri de İsrail'in gerçek yüzünü gördü. Dünyadaki emperyalistler de eskisi kadar İsrail'e destek veremiyor. Mavi Marmara aleyhinde kim ne söylediyse başına bela geldi.

Mesela?

Berlusconi. Yunanistan, İrlanda da yapılan bazı olumsuz açıklamalar vardı.

İslam dünyasında kim gereken tepkiyi gösteremedi?

İslam aleminde gereken tepkiyi halklar nezdinde tüm İslam dünyası gösterdi. Yöneticiler nezdinde de Türkiye hepsinden önde oldu. Ama toplamda gereken duyarlılık gösterilmedi.

Cesaretsizlik mi, duyarsızlık mı?

Dünyayı sevmek ve ölümden korkmak olarak yorumluyorum. İsrail'le geçmişte yapmış oldukları savaşları kaybettikleri için ve kaybetme sebeplerini de kabul etmedikleri için... Çünkü kaybetme sebeplerini çok iyi biliyorlar.

Neden?

Kölelik ruhu. Bütün İslam dünyası liderleri bundan sonra rahat edemeyecek. Çünkü yeni çalışmalar geliyor. İslam dünyasının halkı artık köleliği kabul etmeyecek. Terörizme baş kaldıracak.

İHH ne kadar misyoner?

Etkinlik açısından misyonerleri geçtik. Maddi imkân açısından misyonerlerin çok gerisindeyiz. Çünkü misyonerlik devlet destekli bir harekettir. Emperyalizmin sömürge için kullandığı en önemli araç. İHH için misyonerlik doğru bir tanımlama değil. Ama bizimde bir misyonumuz var. Vakfımız dindar insanlardan oluşuyor. Bu kimliğimizi ihmal ve inkâr etmiyoruz. İnsanlara yardım verirken "Gelin Müslüman olun size yardım verelim" demiyoruz. Ama misyonerler tam tersini yapıyor.

İnsanlar neden sizin cihad yaptığınızı düşündüler?

Cihat kavramına bakış açısıyla alakalı olabilir. Allah adına yapılan her şey cihattır. Batı bizim bu çok önemli kavramımızı sadece kıtal bölümüyle ele almıştı. Bakın aynı metodu İsrail sorgulamasında hissettik. Bütün her şeyi sorguladıktan sonra diyorlar ki: "Tamam biz gemiye girdik orada çatışma oldu. Ama siz de direnç gösterdiniz ve sopalarla bize karşılık verdiniz." diyorlar. Tarihte de böyle; Haçlı Seferleri'nde Müslümanların cesetlerini yiyorlar. Buna rağmen bir Müslüman kalkıp da "Ne yapıyorsun?" dediğinde Müslüman barbar oluyor. Ama İslam toplumu da bunu kabullenmiş durumda.

Hata bizde mi?

Tabii. İslam toplumu şöyle düşünüyor; "Onlar bize ne derse desin biz o değiliz " deyip geri çekiliyorlar. Direnişi savunmayan bir zihniyet özgürlüğü de savunamaz. Kendi gemimizdeyiz, açık sulardayız ve kendi bayrağımız altındayız ama bize gelip saldırıyorlar. On buçukta bize taciz yapıldığı andan saat sabah dörde kadar bütün dünyaya çağrıda bulundum "Bizi taciz ediyorlar saldıracaklar, birileri devreye girsin müzakere yapalım" dedim. Bunlar dört buçukta ateş ederek geldiler. İlk ateşte zaten alt kattaki arkadaşlarımız vuruldu. Gaz bombaları, ateş sesleri duyduktan sonra insanlarda kendilerini korudular. İsrail diyor ki; "Biz size ateş ettik ve öldürdük ama siz neden kendinizi korudunuz". Korumasaydınız belki de biz sizi bu kadar vurmayacaktık" Peki ya çok vursaydınız? Buna inanan Türkiye'de bazı kafasızlar var.

İsrail halkı bu durumun ne kadar bilincindeydi?

İsrail televizyonlarına; "Bakın İsrail halkı biz bu yöneticilerinizin zekâlarının ne kadar kıt olduğunu size de göstermek istiyoruz. Bizim yanımızda hiç silah yok sizi kandırıyorlar. Bize saldırdıkları an rezil olacaklar. Bütün dünya bunu görecek. Eğer izin verirlerse geçersek üç gün en fazla gündem olur ve bu iş biter. Ama bizim yolumuzu keserseniz, günlerce burada kalırız ve gündem artar. Bizi vurmaya kalkarsanız zalim olduğunuzu bütün dünya görür. Ve yöneticilerinizin bu tavrından dolayı sizlerde yargılanırsınız ve kuşatılmış olursunuz. Ambargo sadece Gazze'ye uygulanmaz, zihinlerde ve beyinlerde, kalplerde birçok alanda siz ambargoya tabi tutulursunuz." bu kadar açık konuştuk.

Bağımsız bir kurum olmasaydınız yine de bu kadar zorlanır mıydınız?

İsrail "Bana insani yardım götürmek istiyorsanız başvurun, başvuranların isteğini değerlendireceğim ve izin vereceğim" diyor. Biz başvurduk ve iki yıl bekledik. "İsrail'den izin alıp içeri girdik" diyenler, doğru söylemiyor. Girmek o değil. Uluslararası hukukun vermiş olduğu bir hak var. İsrail bu hakkı kullanmana izin vermiyor. Malzemeleri bir yıl bekletiyor ve oradan bir sürü vergi alıyor. Gıda maddelerini çürütüyor ve birer kamyon içeri girmesine izin veriyor. Bu girme olarak kabul edilemez. Biz uluslararası hukukun bize vermiş olduğu hakları kullanmaya çalışıyoruz.

Gemiye binmeden önce bulunduğunuz vaadlerin hepsi gerçekleşti mi? Tutamadığınız sözler oldu mu?

Hiç olmadı. Bir kere biz Antalya'da en son yaptığımız konuşmada salonda bütün her şeyi açıkça ortaya koyduk. Dünyanın bize bakışını, kendi kararımızı, başımıza gelme ihtimali olanları ve buna karşı düşüncelerimizi tüm ortak ve katılımcılarımızla beraber açıkladık. Gemiye binecek olan herkese bu filonun insnai yardım misyonunun dışında birşey yapmayacağına dair taahhütname imzalattık.

Herkes imzaladı mı?

İstisnasız herkes imzaladı o taahhütnameyi. Bu taahhütnameye uymayan bir gazeteci oldu. Saldırı sonrasında bu gazeteci eksik ve yanlış bilgiyle dayalı olarak bir kitap yazdı. Bütün katılımcıları oldukça şaşırtan ve üzen bu kitap İsrail tarafından da kullanılıp birçok yere servis edildi. Hatta canlı yayınlarda net olarak ortada olan mevzuları bile çok farklı ve yanlış yansıtmıştı.

İsmi?

Adını söylemek istemiyorum. Bir Türk gazeteciydi. İçerideki bazı fotoğrafları o çıkardı ortaya. Hatırlıyorum o anı. Bir asker elinde silah vardı. Askerin elindeki silahı ve bıçağı ben aldım. Etkisiz hale getirdikten sonra korunmak üzere arkadaşlara verdik onlar da tedavisini yaptılar. O fotoğrafları o anda çekti. Sonra da kaçtı ve saklandı. Ama kitabı her şeyi görmüş ve biliyormuş gibi yalanlarla dolu olarak yazmış.

Olaylardan sonra Gülen cemaatinin bakışında bir değişme veya size karşı tavır değişikliği oldu mu?

Amerika'dan yapılan açıklama hepimizi üzdü. Cemaatin üst kadrolarıyla görüştüğümüzde olumsuz bir tavırları olmadığını söylediler. Ama içlerindeki bazı kişi ve bazı gruplar iftiraya varan konuşmalar yaptılar. Biz de bunları duydukça cemaatin üst kadroları ile paylaşıp aktarıyoruz. Onlar da tedbirler alıyorlar. Zannediyorum kendisini cemaatten gösteren akılsız veya provakatörler var. Bizimle cemaatin arasında problem çıkarmak isteyen başka gruplar söz konusu.

Bu tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ama cemaatin hepsi böyle düşünmüyor. Bize destek verenler de var. Kötü söylemlerde bulunanların sayları az. Bu kişilerde cemaatin aklı -selim insanları tarafından susturulacaklar. Tabi hoş bir şey değil.

TUTUKLAMA KARARI ALINMALI

İsrail'in özür dilemesi gündemde. Mağdurlar ve şehit aileleri bu konuda ne düşünüyor?

Şehit aileleri geçtiğimiz günlerde yapılan basın toplantısında da belirttikleri gibi yaşadıkları mağduriyetin BM raporunda da tespit edilen suçlar üzerinden değerlendirilerek sorumluların cezalandırılmalarını talep ediyorlar.

Bu taleplerin içinde neler yer alıyor?

Öncelikle ambargonun ortadan kaldırılması olmak üzere, tutuklama kararı, İsrail'in canını yakacak bir tazminat gibi hususlar yer alıyor. Avukatları da henüz daha herhangi bir tazminat talebinde bulunmadıklarını beyan ettiler.

26 Aralık'ta Mavi Marmara Çanakkale'den İstanbul'a geliyor. Kimler olacak bu gemide?

Şehit yakınları ve dünyadan gelen aktivistler. Çanakkale'den gemiye binecekler ve dokuz saatlik bir yolculuk yapacaklar. O gemideki heyecan tekrar yaşanacak.

İSRAİL'İN NE YAPACAĞINI BİLMİYORUZ

31 Mayıs'ta yola çıkacak olan bir filo hazırlığı var. Yine neyi yapmayacaksınız?

Yanımıza yine silah almayacağız. En büyük tedbirimiz şeffaflık ve bize verilen hak olacak.

Peki Gazze'ye girme konusunda ümitvar mısınız?

Biz bir şekilde Gazze'ye gireceğiz. İnsanlığın bir gün kazandığı yerde sorunlarda ortadan kalkacak. Bu kazanma sürecinde sevabımızı almak istiyoruz.

Neyi yaşayıp neyi yaşamazsınız sizce bugün?

Dünya halkının desteğini yine daha büyük oranda alırız. İsrail hukuk tanımazlığı yine devam edebilir. İsrail intihar saldırısını seviyor. Çünkü yaptığı her şey intihar saldırısıdır. Ama biz adalet için ve insani yardım için hukukun üstünlüğü için çalışmaya devam edeceğiz.

Yine saldırı olur mu?

Her şeyi yapabilir. Çünkü İsraillilerle akıl ölçüsünde konuşmak ve anlaşmak diye birşey mümkün değil. İsrail dünyada kimi dinledi ki... Masaya oturduğunuzda hiçbir şey alamıyorsunuz. Yıllardır yaptığı anlaşmaların hiçbirine uymadı.

Gemiye çocuk alır mısınız?

Bir şey diyemem. Bundan sonra her yaşta insanın oraya alınması gerekiyor.

Çünkü bu sadece bizim yaptığımız bir organizasyon değil. Avrupa'daki arkadaşlar düzenliyor, biz katılımcı olacağız.

Katılımda bir eleme yapacak mısınız?

Eleme olacak çünkü şimdiden çok başvuru var.

Neye göre eleyeceksiniz?

Toplum tarafından tanınan, sevilen, geçmişinde herhangi bir lekesi olmayan, söz dinleyen gibi birçok kriterimiz var. Ama "herkesi götürüyoruz" desek on binlerce insan gelir. Bu yıl 50'den fazla ülke katılacak. Belki 100 ülke olabilir. İsrail kendisi bilir.

Bizi içeriye sokmaz ve vurmaya başlarsa bu defa yüz ülke insanını ve karşısında mücadele eden insan hakları kuruluşlarıyla karşı karşıya gelmiş olacak. İsrail izin vermemekle kendi alanını daraltıyor ve kendi düşmanını arttırıyor.

Kaç gemi gidecek?

Daha belli değil. Ama 9 gemiden çok daha fazla olacak.

Bu defa ne götüreceksiniz?

Hemen hemen aynı şeyler. Yine gıda ve çocuklara yönelik eşyalar. İnşaat malzemeleri. Burada hedef yardım kuruluşları, insan hakları örgütleri çünkü biz sadece bir yardım kuruluşu değiliz. İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Kuruluşu'yuz.

Röportaj Haberleri

Kudüs Tugayları Tulkarem Taburu Komutanı Al Mayadeen'e Röportaj Verdi
El-Menar TV Hizbullah'ın Topçu Birliğinde Görevli Subay ile Röportaj Yaptı
Hamas Lideri Abu Marzuk: Hamas Ve Hizbullah'ın Düşmanı Aynı
Hamas Operasyonun Gizli Belgeleri: Abdurrahman Dilipak Röportaj
Eski ABD Savunma Bakan Yardımcısı: Türkiye'nin Garantörlüğü Çok Uygun Olur