Babalar gününde ağlatılan babalar...

Babalar gününde ağlatılan babalar...

 

Geçtiğimiz Pazar günü, ÖSS için oğlumu götürdüğüm okulda yaşananlara, bizzat şahit oldum.

15 Haziran Pazar günü akşam haberlerinin ilk haberi tabii ki ÖSS idi ve başkalarının yerine imtihana girmeye çalışanlar dışında, hemen bütün kanalların ilgisi başörtülü kızlarımızın durumu idi.

Televizyonların bazıları, belli ki avcılık yapmaya çıkmışlardı. Ola ki, başörtüsü yasağını birileri delmeye kalkışır da, bizlere şöyle okkalı haberler çıkar diye.

16 Haziran Pazartesi gününün tarihini taşıyan gazetelerin durumu da, aşağı yukarı aynı idi.

2008 Yılı"nın 15 Haziran Pazar Günü, Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye"de; hukuki hiçbir altyapısı olmadığı halde, tamamen keyfi bir şekilde sürdürülen başörtüsü yasağı uygulaması sebebiyle, başörtülü kızlarımız ÖSS"ye başörtüleri ile alınmadılar, yine.

Başörtülü kızlarımızın aileleri, kızlarının başörtüleri ile sınava girebilmesi için son bir ümitle uğraşıp durdular.

Ama mevzuatın demir pençesi, ÖSS"nin yapıldığı hemen her yere uzanmıştı.

Bir ilköğretim okulunun bahçesinde idik ve kapıdaki polis memurları, "emir böyle" demekten başka bir şey yapamıyorlardı.

Manzara, ÖSS"nin yapıldığı her yerde aynı idi.

Kanunsuz emirler verilmişti ve yine kanunsuz bir şekilde uygulanıyordu.

Kimin emri ya da ne hakla böyle kanunsuz bir emir verilebilir şeklinde yapılabilecek itirazların, herhangi bir anlamı da yoktu.

Çünkü, nihai olarak alınacak cevabın, "ben bilmem merkez bilir" olacağını biliyordu herkes.

Kızlarımız üzgündü; anneler daha üzgün ve gözleri de yaşlı...

Babaların durumu ise şüphesiz daha vahimdi.

Tesadüf aynı zamanda "Babalar Günü"ne denk gelen bu günde, kızlarının ve hanımlarının yanında olup da, onların problemini çözemiyor olmanın ağırlığı binmişti omuzlarına.

Belli etmek istemiyorlardı belki ama gözleri de yaşlıydı. Evet evet, babaların da gözleri yaşlıydı...

Belki de oraya gelmemiş olmayı, kızlarını ve hanımlarını o utançla yalnız başına yüzleşmeleri için, okul önüne gelmemiş olmayı arzu ediyorlardı, içten içe.

Çünkü çaresiz idiler ve çünkü, kızlarına reva görülen muamelenin, akılla, mantıkla, kanunla, düzenle bir alakası yoktu.

Apaçık ve çirkin bir zulüm vardı ortada sadece...

Ve bu zulmün müsebbipleri, oluşturdukları hava sayesinde, hanımlarının ve kızlarının başları büyük ihtimalle kapalı olan güvenlik görevlilerine, başkalarının kızlarını ve bu arada belki kendi kızlarını bile ÖSS"ye sokturmama başarısını sağladıkları için, bu utancın yaşandığı saatlerde, yataklarında pazar keyfi yapıyorlardı muhakkak.

Tabii neler olup bittiğini onlar adına tarassut edip, akşama televizyonlarda ve sabaha da gazetelerde bağırtacak muh(a)birler de işbaşında idi. Yine büyük ihtimalle, birçoğunun annelerinin ve kızkardeşlerinin, belki de eşlerinin başları örtülü olan muh(a)birler...

Netice nedir peki?..

Bütün Türkiye sathında, inançları gereği başlarını örtmeyi tercih eden kızlarımızı, başlarını açtırarak ya da saçma sapan peruklar takmak mecburiyetinde bırakarak imtihanlara aldıranların, yüreklerinin yağı eridi mi acep?..

Ne oldu böylelikle?

Laiklik mi kurtuldu?..

Hayat tarzlarını tehlikede hissettiklerini söyleyenler, kendilerini biraz daha garantide mi hissettiler?..

Ağlattıkları anneleri ve tam da babalar gününde, çaresizliğin en ağırı ile yüzleşmek zorunda bıraktıkları ve ağlattıkları babaları, kâr hanelerine mi yazdılar?..

Bir ÖSS daha, geldi geçti.

Halkımız arasında sıklıkla kullanılan bir deyimle, deldi de geçti!..

 

milli gazete