Yani Kemalist eğitim sistemine rağmen "dindar" kalabilmiş insanlar. Belli ki Kemalist format, iktisat okuyan, uluslararası ilişkilerde prima, ekonomide Avrupalılar'a "ders veren", çatır çatır İngilizce konuşan, enerji alanında derin bilgi sahibi ama dindar insan yetiştirmeyi hedeflememişti.
Nasıl oldu da böyle oldu?
Bizim muhitlerde "imalat hatası" deyimi kullanılır böyle durumlar için.
Kurulu düzen, laik, Kemalist, Batıcı insanı hedeflemişti. Tüm eğitim düzeni ona göre dizayn edilmişti. Hatta onun için, ana babalar güvensiz bulunmuş, çocukların en erken yaşta ana babalardan alınması ve olabildiği ölçüde uzun süre "devlet tornası"ndan geçirilmesi hedeflenmişti.
Hatırlayın, 28 Şubat'ın kesintisiz 8 yıl projesi de, çocukları ana babanın inisiyatifine bırakmamak için düşünülmüştü.
Kemalist format tutmadı. Çünkü babalar direndi.
Ben bugünün "dindar nesiller"ini "Babaların projesi" olarak niteliyorum.
İmam Hatipler de, halkın devlete empoze ettiği, dayattığı bir projedir.
Ölü yıkayıcısı mı olacaksın?
Kaç kişiden dinlemişimdir, ilkokulu bitirirken öğretmenlerle babalar arasında çetin bir tartışma olur.
Çoğu Köy Enstitüsü formatından gelen öğretmen, derslerde olağanüstü başarı gösteren çocuğun, bundan sonra nereye gideceğini sorar babaya... Baba "İmam Hatip'e vereceğim" der. Öğretmen şiddetle itiraz eder, "Çocuğun çok zeki, onun geleceğini heba mı edeceksin, ölü yıkayıcısı mı yapacaksın" der. Baba, bu salvo karşısında mütevazi bir direnç sergiler: "Olsun öğretmen bey der, rızkı Allah verir, çocuğumun dinini, diyanetini öğrenmesini istiyorum ben!"
Bu, bütün Cumhuriyet döneminin sancısıdır.
Babalar, jandarmaya karşı köyün tepesine gözcü koyarak samanlıklarda, çocuklarına Kur'an öğretmeye çalışırken de gönüllerindeki "Türkiye projesi"ni hayata geçirme mücadelesi vermişlerdir.
Cumhuriyet'in eğitim kurumlarına gönderirken endişe etmiştir babalar. Kemalist formatın, beyin yıkama hedefini sezmiştir. Kız çocukları, Anadolu insanı cehalete aşık olduğu için okutulmamış değildir. Kemalist zihniyet hâlâ kız çocukları üzerinden bir modernleşme projesi peşindedir. Başörtüsü sorunu böyle bir sorundur.
Orada da ana babaların direnişi vardır.
Evet, Gül, Davutoğlu, Babacan, İHL'li değildir.
Tayyip Erdoğan İHL'lidir.
Ben de İHL'liyim.
Ama Tayyip Erdoğan da, Gül, Davutoğlu, Babacan da babaların projesi olarak aynı duyarlılıkla bu nitelikte yetişmiştir.
Anadolu insanının projesi
Aslında "Babaların projesi" dediğim şey, "Anadolu insanının projesi"dir. Rüstem Efendi, Ahmet Efendi, Mehmet Efendi... "Cumhur" olarak, Türkiye'nin geleceğinin İslam'la iç içe olduğu bilincinde, bir an bile kesinti yaşamamışlar ve kendilerine has derin imanla hakim düzenin imalat sistemini değiştirmek için çaba sarf etmişlerdir.
"Bıçak soksan gölgeme. Sıcacık kanım damlar. Gir de bir bak ülkeme. Başsız başsız adamlar.
Ağlayın su yükselsin. Belki kurtulur gemi. Anne seccaden gelsin. Bize dua et e mi?"
Bu mısralar Necip Fazıl'ın, ülke adına şiirleşmiş yürek sızısının yansımasıdır.
Bu sızı, toplumun yüreğinde de akıp geliyor ve "Yeni Türkiye inşası"nın ana damarını oluşturuyor.
Aslında Türkiye'nin normali, yani formatlanmamış eğitim çizgisi, Davutoğlu ya da Babacan gibi isimleri yetiştirmeliydi. Kemalist format zorlamadır. Tabii Türkiye formatı, milletin formatı olmalıydı. Türkiye yeni yeni rayına oturan bir ülke.
İyi ki babalarımız direnmiş. Babalarımıza sonsuz rahmet diliyorum.
bugün