Babası ne ise, oğlu da o!

"Babası; emeklilik döneminde kapı kapı dolaşıp, mütedeyyin insanların siyasi hayattan uzaklaştırılması için uğraş veriyor. Kimi zaman “367 kararı”nın altyapısını hazırlıyor!"

Ali Karahasanoğlu / Vakit

Babası ne ise, oğlu da o!

Babası; emeklilik döneminde kapı kapı dolaşıp, mütedeyyin insanların siyasi hayattan uzaklaştırılması için uğraş veriyor.
Kimi zaman "367 kararı"nın altyapısını hazırlıyor!
Kimi zaman "TBMM'nin yeni anayasa yapamayacağını, sadece kanun yapabileceğini" iddia ediyor.
Kimi zaman da geliyor, Anayasa ile açıkça düzenlenmiş olan, "Anayasa değişikliklerinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilemeyeceği" açık hükmünü dolanmak için, "Yok hükmünde saymak mümkün. Değiştirilemeyecek hükümlere aykırılık olduğu gerekçesi ile yok hükmünde kararı verilerek, Anayasa'daki açık düzenlemeye de aykırı hareket edilmemiş olur" diye akıl verecek kadar önyargılı bir hukuk adamı! Buna hukuk adamlığı denilebilirse tabii!
Babası böyle olur da, oğlu hiç ondan geri durur mu?
Oğlu dediğimiz, Osman Korkut Kanadoğlu Bey..
Kendileri, İstanbul üniversitesi'nde Hukuk Fakültesi'nde öğretim üyesi imiş!
Dün Ankara'da düzenlenen "Yeni Anayasa arayışları ve yargının konumu" başlıklı bilimsel toplantıda da bir konuşma yapmış!
Konuşmada neler anlatmış?
Babası bugüne kadar neler anlattıysa, oğlu da o doğrultuda işte.. Anlarsınız ya!
Millet lehine ne varsa hepsine hayır!
Milleti dört duvar içine sokacak hangi girişim varsa, hepsine eyvallah!
Buyrun, Korkut Kanadoğlu'nu dinleyelim şimdi: "Anayasa değişikliği, iktidar partisi tarafından gündeme getirilmesinin ardından bir bilim kurulu taslak hazırlamıştı.. Bazı kurumlar da hazırladıkları taslakları açıkladı. Anayasa değişiklik önerileri, Anayasa Mahkemesi'nin etkinliğini ve meşruluğunu artırmaya yönelik kamusal bir yarar dışında, sadece görülmekte olan bir davanın sonucu etkilemeyi amaçlaması halinde amaç unsuru bakımından sakatlık doğacaktır."
Görüyor musunuz mantığı?
Hem kendisi söylüyor, iktidar partisinin, Anayasa taslağı için çalışmalar başlattığını.. Daha sonra iktidar partisi aleyhine kapatma davası açıldığını. Hem de suçlamayı yapıyor: "Değişiklik, amaç açısından sakatlığa sebep olur."
İyi de, AKParti bu konuyu, 2007 Ekim ayında gündeme getirmiş. Kasım ayında tartışılmış. Aralık ayında tartışılmış. Hatta 2008'in Ocak ayında tartışılmış. Kapatma davası ise, taa Mart ayında açılmış.
2007 Ekim ayında başlayan Anayasa değişikliği hazırlıklarını, 5 ay sonraki kapatma davasını devre dışı bırakma amacına matuf olduğu yorumunu nasıl yapabilirsiniz ki?
Siz öyle zorlama bir yorum yaparsanız, bir başkası da çıkıp, "Aslında Ekim ayında başlayan Anayasa değişikliği tasarısını engellemek için, kasten kapatma davası açıldı. Kapatma davası açılınca, iktidar partisi baskı altına alınacak ve 'Siz kendinizi kapattırmamak için Anayasayı değiştiriyorsunuz' denilecek. Böylece Anayasa'nın değiştirilmesi hazırlıklarını gören bazı çevreler, hiçbir delil ortada yokken, sırf Anayasa'yı değiştirtmemek için kapatma davası açarak, esas amaç olan Anayasa'nın değiştirilmesini önlemiş oldu. Kapatma davasının amacı, Anayasa değişikliğini yaptırmamak olduğu için, amaç açısından sakatlık doğmuştur."
Buyrun cevap verin sayın Kanadoğlu!
Siz aylar öncesinden başlayan ve hemen hemen taslağı tamamlanmış olan bir Anayasa değişikliğini, böyle ucuz şekilde "amaç açısından sakatlık"la suçlarsanız, bir başkası da, kapatma davasını rahatlıkla "Amaç açısından sakatlık"la suçlayabilir demektir.
Buyrun o zaman, çıkın bakalım işin içinden.
çıkabiliyorsanız eğer!
Gerçi yine de çıkış mümkün. Ne AKParti'nin Anayasa değişikliği tartışmaları başlattığı tarih, ne de kapatma davasının açıldığı tarihi esas alalım.
46 yıl öncesine gidelim.
Anayasa Mahkemesi,Türkiye'ye ilk geldiğinde yapısı nasıl ise bugün de öylece kuralım..
Var mısınız beyler?
Yoksunuz biliyorum. "Varız" deseniz bile, en yakın virajda hemen vazgeçeceksiniz sözünüzden.. çünkü o Anayasa'da, Meclis'e de,Anayasa Mahkemesi'nin 5 üyesinin seçilmesi yetkisi veriliyordu.
"Millet" denilince, "Meclis" denilince, tüyleriniz diken diken oluyor değil mi?.
Cevabınız; "Asla ve kat'a.. İstemezük" değil mi?!
"Bu işler, ne milletin kendisine, ne de milletin temsilcilerinin oluşturduğu Meclis'e bırakılamayacak kadar önemlidir" değil mi?
Ama bunu net olarak, en başından söyleseniz de, bizi uğraştırmasanız olmaz mı?
"Biz millete güvenmeyiz" deseniz ya.. Millet de sizi bilse, size öyle muamele etse!

Medya-Makale Haberleri

Abdurrahman Dilipak :Biyolojik bir savaşın içindeyiz
Abdurrahman Dilipak: Emekli olmanın dayanılmazlığı üzerine
Ali Bulaç yazdı: Davutoğlu'nun İslami camia ile toplantısı, Suriye'de Esad'ın devrilişi...
Abdurrahman Dilipak: Yeni salgınlar kapıda!
Ahmet Turgut: Filistin’i hem Siyonistlerden hem Allah’tan korkanlar değil, sadece Allah’tan korkanlar kurtaracak