Cemreler düştü. Hava, su, toprak ısındı. Ağaçlar çiçeklenmeye başladı..
Yakında güngülüzler de açar. Biz çocukken "gelincik" çiçeklerine "güngülüz" derdik..
Şam sokaklarında gelincikler gibi her taraf kan kırmızı..
Erdem Bayazıt şirinde, "Dünyanın kalbini dinle/ Geliyor adım adım./ Dallar meyvaya dursun,/ Toprak tohuma dursun/ İnsan barışa dursun,/ Selama dursun zaman,/ Sabır savaş, zafer, ADIM MÜSLÜMAN!.." der..
"Bekleyin inananlar, bahar gelecek bahar!"
Bir kaç gün sonra ilkbahar! 1 Nisan şakası ile şakalaşacağız, ardından 23 Nisan var..
31 Mart"ı artık kimse ağzına almıyor. "İrtica" falan filan.. Geçmişte kaldı.. İslama "irtica", Müslümana "mürteci" diyenler şimdi geçmişte kalmaya başlayan karanlık günlerin hesabını veriyor ya da sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlar..
28 Şubat"ın tartışması bitmeden 12 Mart"ı yaşadık. Şimdi sıra TBMM"nin açılışı günü kutlamalarında. Bakalım bu sene 23 Nisan"da resapsiyon krizi yaşanacak mı? Milli Egemenlik Bayramı nasıl kutlanacak..
Nisan ayında herhalde 28 Şubat, 12 Eylül ve Yazıcıoğlu suikastı davasının iddianameleri açıklanmış olur.. Bu iddianameler açıklandıktan sonra kızılca kıyamet kopacak sanki. Arkası arkasına gözaltılar, tutuklamalar gündeme gelebilir.. Bu süreçte derin gerçeklerle ilgili yeni bilgilere ulaşmış olabiliriz.
1 Nisan"da üniversite giriş sınavları var bir de değil mi?
Kafama takılan küçük bir soru: Çocuklarımızın üniversiteye girtmek için çalıştığı kadar biz cennete girmek için çalışıyor muyuz? Daha doğrusu hepimiz Kur"an-ı Kerim"den imtihan edileceğiz. Onların derslerini öğrendikleri kadar bizler bu kitabı biliyor muyuz?
Herhalde cennete girmek, üniversite sınavlarını kazanmaktan daha kolay olmasa gerek.
1 Nisan geçecek, 1 Mayıs tartışmaları başlayacak. Ardından 19 Mayıs kutlamalarını tartışacağız. Derken yine darbeleri lanetlemek için iyi bir gün daha 27 Mayıs.. 2 gün sonrasında fethi kutlayacağız..
Tatiller, matemler, kutlamalar.. Hemen hemen her ay önemli bir günü yaşıyoruz..
Keşke bu kadar çok övünmesek ve bu kadar çok hatırlamasak bazı acıları.. Bu kadar çok öfke yüklenmesek.
Nevruz gibi, şenlik havasında kutlanması gereken bir gün, öfke günü olabiliyor.. Daha az öfke ve daha az hamaset ruh sağlığımız için daha iyi olur sanırım.. Ömrümüz övünmek ve dövünmekle geçiyor sanki.
Hep bir şeyler istiyoruz, hep eleştiriyoruz. Keşke biraz vermeyi denesek, biraz işin doğrusunu araştırsak.. Çözüm üretebilsek, çaba gösterebilsek..
Kimse kendi çevresinin eleştirilmesini istemiyor ama ötekiler için ne söylersen söyle.. Bu sağlıklı bir durum değil.
Nisanda siyaset de piyasa da havalarla birlikte ısınacak gibi.
Öğrenciler için 2. etap yarış başlıyor..
Bu sınav ne çileli bir şeymiş? Gençlerin ruh dünyası altüst oluyor. Aileler de böyle.
Hani bu memleket böyle zulüm görmedi desek elbette mübalağa etmiş oluruz ama, işkence bu iş ya hu! Ömür törpüsü.. Bu işten en çok dersaneler ve hastahaneler, ilaç firmaları kârlı çıksa gerek..
Elbet bir gün bu zulüm de biter.. Hele önce şu 4+4+4 işini bir halledelim. Anayasa çıksın aradan, arkası gelir..
Biz bahardan söz ediyoruz, geldiğim ülkede hep yaz.. Ne kadar şükretsek az, dört mevsimin yaşandığı bir ülkede yaşıyoruz. 3 tarafımız denizlerle çevrili, 3 kıtanın ortasındayız. Yıllık ısı farkı -50+50.. İçeride bize yetecek kadar tatlı suyumuz var.. Sanki mineral kataloğu gibi bir ülke.. Dağlar, ovalar, çöller, göller..
Düşünebiliyor musunuz, bu özelliklerimizle, dünyada yaşayıp da Anadolu"da yaşamayacak ne bir bitki ve ne de hayvan türü var. Ne kadar şükretsek az.
Ama bu zenginliğimizin farkında olmadığımız gibi, bundan yeterince faydalanamıyoruz da..
Unutmayalım ki, Allah cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmez..
Ve biz kendimizi değiştirmedikçe, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.
Selam ve dua ile..
yeniakit