Barış, kolay sağlanmadı... Derin güçlere yedirmeyelim!

Hasan Karakaya

Aylar önceydi... 

Bir telefon görüşmemiz esnasında, “Ege’deki Akil maceramızı yazıyorum” demiş ve eklemişti: “Kitabın adını da koydum: Ben Ege’de Akilken...”

Gerçekten de yazmış kitabı... Kitabın, tam da şu “kritik günler”de piyasaya çıkması, çok çok önemli...

Prof. Baskın Oran’dan söz ediyorum...

“Tam bir belgesel” niteliğindeki, “Kürt Barışında Batı Cephesi... Ben Ege’de Akilken...” adlı “472 sayfalık” kitabı, İletişim Yayınları’ndan çıkmış...

Kitap, “dün” geçti elime...

Dedim ya;

“Tam bir belgesel” niteliğinde...

Çünkü, Baskın Hoca, Ege’de “8 vilayet”te yaptığımız çalışmaları, “isim” ve “yer” vererek “ayrıntılı” şekilde kaleme almış...

Sadece Tarhan Erdem, Avni Özgürel, Arzuhan Doğan Yalçındağ, Hasan Karakaya, Fadime Özkan, Fuat Keyman, Fehmi Koru ve Baskın Oran’dan oluşan “8 kişilik Akil İnsanlar Heyeti”nin söz ve duygularını değil, “toplantılara katılan kişilerin görüşleri”ni de tek tek almış kitabına...

Hangi “saldırı”lara maruz kaldığımızı, kimlerin hangi “provokasyon”a yeltendiğini tek tek anlatmış...

ÖNEMLİ BİR GÖREV

O süreçte, “62 Akil İnsan” olarak, gerçekten “önemli bir görev” ifa ettik... “Tepki” gördük, “protesto” edildik, “saldırı”lara maruz kaldık... “Üzüntü”ler yaşadık, “sevinç”ler yaşadık.

“İtildiğimiz” de oldu,

“Kucaklandığımız” da...

Ama;

“80 yıl geçse, bir araya gelmeleri mümkün olmayan 8 kişi” aynı görev için bir araya geldi ve adeta bir “aile dayanışması” içinde, “Türkiye için” çalıştı...

Tek amacımız vardı:

“Tabutlar gelmesin,

Analar ağlamasın.”

“62 kişi”den oluşan Akil İnsanlar Heyeti, Türkiye’nin her bölgesinde “2 ay” boyunca, “il il, ilçe ilçe ve hatta köy köy” dolaştı ve insanlara “Çözüm Süreci”ni anlattı...

Bu süreçte; “Amerikan ve İsrail projesinin piyonları” olmakla suçlandık, “100 bin lira para almakla” itham edildik...

Ne “muhalefet”e yaranabildik,

Ne de “Paralel Medya”ya!..

Hepsi birden, üzerimize geldi...

Ama, bütün “eleştiri, protesto ve saldırı”ların sonunda, “Çözüm Süreci’nin Türkiye’ye neler kazandıracağını” anlattık, “Türk-Kürt barışını sağlama” yönünde önemli mesafeler katettik...

Prof. Baskın Oran’ın, elime dün geçen “Ben Ege’de Akilken...” kitabını okurken geçen yıl bu zamanlar yaşadıklarımız, bir film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden...

Ellerine sağlık Baskın Hoca...

BARIŞ İSTEMİYORLAR, ÇÜNKÜ!

Kötü mü oldu?..

“18 ay sonra” bugün, Doğu ve Güneydoğu’dan “tabut” gelmiyorsa ve artık “analar ağlamıyor” ise, bunda; bir “Devlet Projesi” olan “Akil İnsanlar”ın hiç mi rolü yok?..

Haa; bugün, “süreç”le ilgili “zor günler” yaşanıyor... PKK; “bayrak indirme, yol kesme, adam kaçırma, iş makinası ve kamyon yakma, molotof atma, haraç alma” gibi “şiddet eylemleri”ne başvuruyor, BDP ve HDP de “akla ziyan açıklamalar” yaparak “süreci sabote etmeye” çalışıyor!..

Bu tür “eylem” ve “provokatif açıklamalar”ın; “çocukları dağa kaçırılan Kürt anaların eylemleri” ile aynı günlere denk gelmesi, elbette “tesadüf”(!) değildir!..

Birileri, “Türk-Kürt barışı”nı elbette istemiyor... Biliyorlar ki; “Türk-Kürt barışı” sağlandığında, Türkiye’yi tutamazlar!.. İşte bu yüzden;

“Gezi kalkışması”nda ve “Kirli 17-25 Aralık Operasyonları”nda başaramadıklarını, şimdi “PKK ve BDP üzerinden” başarmaya çalışıyorlar!..

DEMİRTAŞ’I ANLAMAK ZOR!

Ne var ki;

PKK ve BDP de, maalesef bu “hin oğlu hin”lerin değirmenine su taşıyor.

Meselâ, Selahattin Demirtaş’ın, tam da bugünlerde “Kürt halkını eyleme çağırması”, hiç akıl kârı mıdır?..

Doğruhaber’den Hüseyin Kaya’nın dediği gibi; BDP eski eşbaşkanı ve HDP milletvekili Selahattin Demirtaş, özellikle son günlerde anlaşılması zor bir profil çiziyor. Bazen “ılımlı” kategorisinde değerlendiriliyor, bazen de bir anda şahinleşiyor!..

Çok dengeli değil; ama bu dengesizliğin “kişilik bozukluğu” ile pek alâkası yok.

Ne zaman bağırması ne zaman sesini kesmesi gerektiği konusunda birilerinden “talimat” mı alıyor acaba?..

Kaçırılan çocuklar ile ilgili meselede bu biraz daha net olarak ortaya çıktı.

Çocukların aileleriyle görüştüğünde oldukça olumlu bir profil çizdi Demirtaş ve birçok kimse ciddi bir çözüm beklentisine girdi.

Demirtaş’ın çocukların getirilmesi ve krizin çözümlenmesinde önemli bir rol oynayacağı beklentisi hakim oldu.

Sonra bir yerlere gitti Demirtaş ve muhtemelen bazı görüşmeler yaptı.

Bu görüşmelerden sonradır ki; “eylemci anneler” için; “Bunlar ajan, MİT’ten para alıyorlar” gibi garip açıklamalar yaptı ki, parti bu açıklamayı düzeltmek ve “Çarpıtıldı” demek zorunda kaldı.

Ama Demirtaş diyeceğini demiş ve vermek istediği mesajı vermişti.

Benzer bir profili Şehid Ubeydullah Durna olayında da göstermişti.

Diyarbakır’da olgun ve anlayışlı bir görüntü veren Demirtaş, bir gün sonra Yüksekova’da değişmiş, saldırganlaşmış, cinayeti üstü kapalı olarak haklı bulmuş ve “Gever meydan okuma yeri değildir” demişti.

İki olayda da ara dönemde kiminle görüştü Demirtaş?

İradesini teslim ettiği ve onların isteği doğrultusunda sözlerini değiştirdiği bu kişi ya da kurumlar kim ve kime hizmet ediyor?

Bunların açığa çıkması “çözüm süreci”ndeki tıkanıklıkları aşmak için de herhalde önemli olacaktır.

SAÇMALAMAYIN BEYLER!

Sadece Selahattin Demirtaş mı?..

“Diğerleri” de “acılı anneler”le ilgili “alay edici” açıklamalar yaptılar:

l SIRRI SÜREYYA ÖNDER: Kaçırılma yok! O çocuklar, kimsenin bizi buradan göndermeye hakkı yok diyorlardı. Nedeni, Roboski vardı, Pozantı Cezaevi vardı!

l ERTUĞRUL KÜRKÇÜ: Biz askere alma dairesi olarak iş görmediğimiz gibi çocukları arayıp bulma kurumu da değiliz.

l SIRRI SAKIK: Niye üzülüyorsun? Kızın dağa gitmiş. Gurur duy!

Belli ki; “PKK’nın kaçırdığı çocuklarını geri isteyen Kürt anneler”in eylemleri, BDP’lileri fena halde rahatsız etmiş!..

“Panik”leri bu yüzden!..

“Saçmalama”ları da bu yüzden!..

Ya, Sırrı Sakık’a ne dersiniz?..

Ağrı’da yenilenen seçimde Belediye Başkanlığı’nı kazanan BDP’li Sırrı Sakık da; kentin merkezinde Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan ve “Utanç abidesi” dediği “pilotlar anıtı”nı kaldıracaklarını; Kazım Karabekir’in adının yer aldığı mahalle, cadde ve bazı sokakların ismini değiştireceklerini söylemiş.

Peki, niye?..

Sırrı Sakık bunu yapmakla; “Asimilasyoncu ve baskıcı rejimin sembollerini ortadan kaldırmış” mı olacak?..

İyi ama;

O anıt ve Kazım Karabekir adı, “rejimin sembolleri” değil ki!..

Tam aksine;

Karabekir, bir “muhalif”tir!..

Malûm, “Atatürk’le birlikte çıktığı yolculuk”ta, daha sonra “Atatürk’e muhalif” olmuş ve Atatürk ölünceye kadar da, bir daha yolları hiç kesişmemişti!..

Peki, o zaman sormak gerekmez mi;

Sırrı Sakık, “rejimin sembolleri” ile mi mücadele ediyor, yoksa “Atatürk’ün muhalifleri” ile mi?..

Yoksa, partiye “Kemalistler” mi hakim olmaya başladılar?..

Konuşsalar da, öğrensek!..

GERİYE DÖNMEK Mİ?.. ASLA!

Biz, geçen yıl Nisan ve Mayıs aylarında 81 vilâyeti dolaşırken, Çözüm Süreci’nin “sancılı” geçeceğini, “kan ve gözyaşı”ndan beslenen “barış düşmanları”nın bir şekilde devreye girip, “süreci sekteye uğratmak” için her türlü senaryoyu sahneye koyabileceklerini biliyor ve insanlara da bunu söylüyorduk...

Ama, itiraf edelim ki;

PKK’nın ve BDP’nin; “barışın topuğuna kurşun sıkacağı” hiç aklımıza gelmemişti... Hele hele; “PKK’nın, çocukları dağa kaçıracağını” hiç düşünmemiştik!..

PKK veya BDP; “eylem ve söylem”leriyle, “Türkiye düşmanlarının ekmeğine yağ sürmek”ten bir an önce vazgeçmeli, iradesini “çözüm” yolunda kullanmalıdır.

Aksi halde;

“30 yıl geriye dönülür” ki, bundan hem PKK ve BDP, hem de Türkiye zarar görür!..

Ne diyor Kürt anneler;

“Kirli savaş bitsin,

Barış gelsin, barış!” 

Bunu, herkes istemeli...

 ***************************************************************************************

Hece hece montaj... Barışa sabotaj!

Bugünlerde, hemen herkes merakla soruyor: “Kanlı ellerin Lice’de düğmeye basmasının arkasında Paralel Yapı’nın bir dahli var mıdır?”

“Vardır” diyemem...  Ama, “Yoktur” da diyemem... Niye olmasın?.. Çünkü, hangi taşı kaldırsan, altından “Paralel Yapı” çıkıyor...

Dünkü gazetelerde; “Taksim Gezi Parkı’ndaki çadırların yakılması” talimatını “Paralelci Emniyet Müdürü’nün verdiği”ne dair “şahitli-ispatlı” haberler vardı...

Aynı şekilde; “Paralelci Emniyet Müdürleri”nin, “yasadışı dinlemeler”le; “işadamları”nı ve “Borsa’da işlem yapan kişileri” de dinledikleri ve bu yolla bir  “servet” elde ettikleri bildiriliyordu!..

Bu “yasadışı dinlemeleri” geçmişte de yapmışlar... Meselâ, merhum Necmettin Erbakan Hoca hakkında da; “Huvzullah Gültekin” adıyla dinleme kararı aldırmışlar!.. İstedikleri kadar “Yalan” desinler... Gazeteler, bu haberlerin “belge”lerini de yayınlamışlar!..

Demek oluyor ki; “Paral-el” her yerde... “Dinleten” de onlar, “çadırları yaktıran” da!.. Dolayısıyla, “montaj” kasetleri “hece hece” yapanlar, pekalâ “Lice”de de olabilirler!..

NOT: Yine “izninizi” istiyorum... Allah nasip ederse, “4-5 günlüğüne” yine yurtdışına çıkıyorum... 

İnşaallah, dönüşte yine birlikte oluruz... 

Şimdilik, Allahaısmarladık.

yeniakit