Zannedersiniz ki düşman kıtlığından mustaribiz. Türkiye’nin en yakın dost ve müttefiklerinden Mesud Barzani’yi azılı düşman ilan etmenin mantığını arıyorum, arıyorum, bulamıyorum. Ne oluyoruz yahu?
İktidar taraftarı veya muhalifi, neredeyse bütün gazetelerin manşetlerinde kıyasıya topa tutuluyor Barzani. Televizyonlardaki tartışma programlarında tartışmadan ziyade mutabakat var bu konuda; söz alanların neredeyse hepsi Barzani’yi bombalıyor. Yazılı ve sözlü bombalardan sonra gerçek bombaların da patlatılması gündemde. Ordumuzun Habur Sınır Kapısı’ndaki tatbikatını izleyen muhabirler, canlı yayınlarda televizyon stüdyolarına bağlanıp heyecanla bildiriyor: “Namluları Kuzey Irak’a çevrilen Fırtına obüslerinin menzili 40 kilometre. Kuzey Irak’ın Zaho şehri ise sadece 10 kilometre mesafede…”
İktidarın söylem ve tavrı gittikçe sertleşiyor. MHP zaten haftalardır savaş atmosferinde. CHP de -siyasi ve ekonomik tedbirlerin yanı sıra- askerî tedbirlerden bahsetmeye başladı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz geçen gün “Hükümetin Barzani’ye ‘Bu sevdadan vazgeç’ diye 24 saat süre vermesi lazım. Eğer bu süre içerisinde geri adım atmıyorsa ve hâlâ hükümetten ve Türkiye’den giden sesleri ayağının altına alıp eziyorsa, çiğniyorsa, o zaman askerî, siyasî ve ekonomik tedbirleri içeren bir paket hazırlaması lazım” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bağımsızlık referandumundan vazgeçilmemesi halinde “Kuzey Irak yerel yönetimi”ne (2013’te “Irak Kürdistan Bölge Yönetimi” demekte beis görmüyordu) yaptırım uygulayacaklarını söylüyor ve “Bunlar tabii sıradan olmayacak” diyor. “Irak topraklarının bütünlüğü”nü korunma gereğini vurgulamayı da ihmal etmiyor. İyi ama IKBY öteden beri bağımsızlık temayülü sergilemiyor mu? Barzani öteden beri bağımsızlık davası gütmüyor mu? Bir gün bağımsız bir devlet olmak istediklerini hiç gizlemediler ki. Daima açıkça söylediler bunu. Ankara ‘lades’ dediyse bile bile dedi. ‘Hep yanında olduğumuz Kuzey Irak yerel yönetimi’ tarafından kandırılmış, iyi niyeti suiistimal edilmiş gibi davranmasın hiç. Tuhaf kaçıyor.
Bir hayal kırıklığı havası var ama kırılan hayalin ne olduğunu bilemiyoruz. Herhalde ‘Biz bunlara iyi davranırsak bunlar bağımsızlık davasından vazgeçer’ diye hayal edecek kadar naif değildi devlet büyüklerimiz!
***
Evet, dost ve müttefikimiz Barzani ile birdenbire niye düşman -en azından muarız- olduk? Ankara, IKBY’deki bağımsızlık referandumunu engellemeyi niye ‘varoluşsal’ bir vazife gibi görüyor?
Lafın etrafında dolanmayalım; IKBY’nin bağımsız Kürdistan devletine dönüşmesini hiçbir zaman istemeyen ve şimdi bu iş ciddiye binince teyakkuza geçen Ankara’nın derdi, çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu bazı doğu ve güneydoğu vilayetlerimizin o devlete yönelme ihtimalidir.
Ben Türkiye Kürtlerinin Türkiye’ye bağlılığından şüphe etmiyorum. Ayrılıkçı bir azınlık olursa da gereken yapılır; Türkiye’nin gücünden de şüphe etmiyorum. Vaktiyle İran, Irak, Suriye devletleri PKK vasıtasıyla Türkiye’yi bölmek için birleştiler de ne oldu? ABD’si, İsrail’i, Avrupa’sı bu projeyi el birliği ile destekledi de ne oldu? Onların yapamadığını Kuzey Irak’ta kurulacak olan Kürdistan devleti mi yapacak? Bu işler öyle kolay olsaydı Hatay çoktan Suriye Arap Cumhuriyeti’ne katılmış olurdu.
Barzani ne diyor bu hususlarda? IKBY Başkanı’nın 9 Eylül’de BBC’ye verdiği mülakata bakalım: “Türkiye ve İran gibi komşularınızın büyük Kürt nüfusları var. Onların çoğu yeni kurulacak Kürdistan’a katılmak isteyebilir. Onlara mesajınız nedir?” sorusuna verdiği cevapta, komşu devletlere itimat telkin etmeye çalıştı Barzani. Dedi ki, “Her bir parçanın kendi özellikleri vardır. Hepsinin kendi toprağı vardır. Bu yüzden kendi ülkelerinin hükümetleriyle barışçıl müzakereler sonucu bir anlaşmaya varmaları gerekir. Onların haklarını destekliyoruz ama sorunlarını merkezi hükümetleriyle çözmeleri gerektiğini düşünüyoruz.” Bunun üzerine BBC muhabiri “Yani Kürdistan’a katılmak isterlerse onları kabul etmeyecek misiniz?” diye sordu. Barzani’nin bu soruya cevabı da ayni minval üzere: “Onların haklarını destekliyoruz. Ama sorunlarını kendi ülkelerinde çözmeliler. Eğer bize katılmak isteyebileceklerinden bahsediyorsanız onların Türkiye ve İran’da misafir olmadıklarını söylemem gerekir. Hepsinin kendi yerleri var ve sorunlarını orada çözmeliler. Onları taleplerinin peşine düşmeye ve haklarını barışçıl yollardan elde etmeye davet ediyoruz.”
IKBY Başkanı, özetle, Türkiye ve İran’a sarkmaya niyetlerinin olmadığını söylüyor.
***
“Barzani’nin bu gibi açıklamaları iyidir hoştur ama IKBY’nin bağımsız Kürdistan devletine dönüşmesi halinde Türkiye’nin bölünmeyeceğini garanti etmez, o riski bertaraf etmez” deyip Barzani’ye haddini bildirmeye, bağımsızlık referandumunu engellemeye yahut bu referandumdan ötürü IKBY’ye can yakıcı yaptırımlar uygulamaya kalkabilir ve o riskleri böylece bertaraf ettiğimize inanıp kendimizi rahatlatabiliriz. Pekiyi, ya bu tavrımızla riski büyütürsek?
IKBY siyasetinin ana damarı olan Barzani çizgisi, Türkiye’nin kaygılarını gözetmeyi ve Türkiye ile karşılıklı menfaat ilişkisini korumayı (da) ifade eden bir çizgi. Bu çizgi kırılırsa, Barzani’nin KDP’si ve onunla beraber hareket eden Yekgirtu (İhvan-ı Müslimin’in IKBY kolunu temsil eden parti) bu süreçte itibarsızlaştırılır ve güçten düşürülürse, IKBY’deki bağımsızlık yanlıları “Türkiye’nin kaygılarını gözetmenin ve Türkiye ile karşılıklı menfaat ilişkisini korumanın hayrını Barzani bile görmediyse hiç kimse görmez” gibi bir düşünceye kapılabilirler. Bütün ümitler İran yahut İsrail’e bağlanabilir.
Referanduma karşı çıkan (Son tahlilde bağımsızlık istemekle beraber “Bağımsızlığa ŞİMDİLİK hayır” diyen) KYB, Goran Hareketi ve Komel’in İran’la beraber hareket ettiğini de belirtelim.
karargazete