Önce belirtmeliyim ki, bu satırların sahibi, Müslüman coğrafyalarında herhangi bir devletin bir etnik unsurun adını taşımasının, başka etnik unsurları da benzer şekilde isimlendirmelere tahrik edip yönelteceğini 30-40 yılı aşkın zamandır devamlı yazmıştır; hâlen de aynı görüştedir. Bu, -hepsi de sünnetullah’ın gereği olarak var olan- hiç bir kavmi farklı görmemenin gereğidir de.
***
Mesud Barzanî’nin, kürd halkı içinde ve buhalk adına mücadele verdiğini söyleyen yığınla grup ve örgütler içinde Müslüman kürk halkının inanç değerleri, kültür ve gelenekleriyle savaşmayan -denilebilir ki-, tek örnek olması açısından bu sütunda da desteklendiği hatırlanmalıdır.
Böyleyken, son zamanlarda Anadolu’daki kürd etnisitesine mensup kitlelere, Erdoğan’ın Barzanî’ye destek vermediği ısrarla propagandası pompalanmaktadır.
Halbuki Barzanî, referandum konusunu gündemine aldığından itibaren, Erdoğan’ın en üst seviyeli temsilcilerini Barzanî’ye göndererek bunun bütün bölge için tehlikeli sonuçlar verebileceğini hatırlatması bir destek idi. Daha sonra da, kamuoyu önünde, bazen mülayemetle, yanlışta ısrar edilince ise, sert ihtarlarla Barzanî’ye olabilecekler hatırlatılarak da destek veriliyordu.
Ama, o kendisini referandum kararı vermekte zorlayan şartlar açısından haklı görmeyi sürdürdü. Nitekim 7 Kasım günü yaptığı açıklamada, ’Yaptıklarımdan gurur duyuyorum.’ deyip, asıl faturayı Amerika’ya kesti ve Rusya’nın daha iyi dost olabileceğini söyledi. Bu sözleri Rusya’nın değerlendireceği açıktır.
Neçirvan Barzanî de, ‘Eğer Kürdistan bölgesinin yüzde 17’lik bütçe payı verilirse, petrol konusunu da görüşmeye hazırız. Hepimizin şu soruyu sorması lâzım: Irak’ta istikrar istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Sınır kapıları meselesini de Irak anayasası çerçevesinde çözmek istiyoruz. Askerî, katı uslûb çözüm değildir.’ diyor.
Keşke, kendilerine Erdoğan tarafından yapılan hatırlatmalar göz önüne getirilseydi de bu noktalara gelinmeseydi…
Devlet olmaya çalışılırken, uluslararası dengeleri gözetmek hele de bugün elbette gereklidir, ama bir devletin ortaya çıkması bundan da önce kendi öz gücüne dayanır. Bu yola girildi mi zaferler kadar yenilgiler de olur.
Bu noktada, İspanya’da Katalonya’nın bağımsızlık referandumunun da nelere mal olacağı baştan tahmin edilebilirdi.
İslamofobia derken kendi çukurlarına düşmek
Ekim ayı ortasında Somali’nin başkenti Mogadişu’da peş peşe meydana gelen iki büyük patlamada 340 insan hayatını kaybetti, yüzlercesi de yaralı… Kimin yaptığı belli değil… Çünkü ‘eş-Şebab’ isimli örgüt yaptıklarını üstleniyordu. Bu korkunç cinayet, büyük çapta emperial güçlerin tekelinde veya kontrolünde bulunan dünya medyasında hemen hiç yer almadı. Ama, emperyalist odakların Paris’te, Madrid’de, Londra’da, Brüksel’de meydana gelen ve 8-10 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırılar olduğunda ise, bütün dünyanın günlerce- aylarca bu hadiselerle meşgul olduğunu hatırlayalım. Yani, Müslüman dünyaya verilen mesaj şöyle: ‘Bizim problemimiz sizin ve bütün dünyanındır. Sizin problemin ise sizindir ve ölmeniz gerekirse ölürsünüz; siz biz değilsiniz ki..’
Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de de çatışmalarda, yabancı güçlerin bombardımanlarında yüzlerce insan hayattan çekiliyor, bütün insan emeğiyle meydana getirilen her şey de harabeye dönüşüyor. Gaayet olağan..
Ama, B. Amerika’da, Müslüman ismi taşıyan bir çılgın kişi, yaya yoldaki insanların üzerine sürdüğü arabasıyla 7-8 kişiyi ezince.. İslam ve Müslümanlar aleyhindeki suçlayıcı değerlendirmeler ardı ardına devam ediyor.
Bizim itirazımız, bu gibi konularda çifte standartlı yorumlar yapılmasıdır.
Norveç’te 4 sene önce 76 öğrenciyi yabancı düşmanlığı nârâları atarak katleden Breivik isimli câni, ya da iki ay önce B. Amerika’nın Las Vegas kentinde 60 kişiyi öldürüp 500 kişiyi yaralayan Stephen Paddock ya da Texas’da geçen hafta bir kilisede, üstelik âyin esnâsında 27 kişiyi öldüren 30 kadarını da yaralayan Devin Patrick Kelley’in cinayetleri?..
Onlar mı.. Olur o kadar, n’apalım.. Çılgınlık.. Psikopatlık..
stargazete